Felsefe hakkında her şey…

Plotinus’un ahlak anlayışı

27.10.2022
728

Yeni-Platoncu kurtuluş öğretisinin aynı zamanda başlı basına bir ahlak teorisi olduğuna işaret etmek gerekmektedir. Plotinus’a göre, kendisini arındıran ruh artık başka bir bedenle dünyaya dönmez ve tümel ruha, yani Tanrı’ya kavuşup çileli süreci geride bırakır. başka bir deyişle, ahlaki bir problem olarak ortaya çıkan reenkarnasyon süreci ancak ahlaki bir adımla son bulabilir. Ahlak kurtuluşun zorunlu bir unsurudur zira ruhun yükselişi kişinin ahlaki ve entelektüel erdemler geliştirmesini gerekli kılmaktadır. Burada önemli olan, duyusal dünyadaki şeylerin ve bedenin, ruhun daha yüksek amaçlarını gerçekleştirmesine engel olmasını önlemektir (Cevizci, 2015, s. 15). Ruh, sahip olduğu doğanın zorunlu bir sonucu olarak, daha yüksek bir dünyaya aittir ve onun en yüksek hedefi ancak böyle bir dünyada yasamak olabilir. Bunun için de ruhun duyumsal dünyaya duyduğu eğilimden kendisini kurtarması gerekmektedir. Ahlakın nihai hedefi olan mutluluk mükemmel hayata, o da düşünceye dayanır. Dolayısıyla, mutluluğun ilk şartı bedenden azade kalmak ve onunla bağlantılı şeylerden kendimizi arındırmaktır (Zeller, 2008, s. 392).

Yukarıdaki ifadeler Plotinus’un ahlak anlayışının genel hatlarını belirtmektedir. Onun ahlak hakkındaki fikirlerine daha yakından bakabilmek için sorulabilecek çeşitli sorular vardır. Örneğin “ahlakın amacı nedir?”, “bu amaca nasıl ulaşılabilir?”

Hemen belirtmek gerekir ki Plotinus eudaimonisttir. başka bir deyişle, o, ahlakı mutlulukla özdeşlestirmekte ve ahlakın amacını insanın mutluluğa ulaşması olarak belirlemektedir. Peki, mutluluk nedir? Enneadlar’ın 1. cildinde, Plotinus mutluluk ile kastettiği şeyi açıklarken kendisi ile Aristoteles, Epiküros ve Stoacılar arasındaki belirgin farklılıklara işaret etmektedir. Ona göre, Aristoteles, Stoik düşünürler ve Epikürosçu filozofların benimsediği mutluluk tanımları eleştiriye açıktır. Zira, mutluluğun ön koşulu olan “iyi yaşam”ın, Aristoteles ve takipçilerinin iddia ettiği gibi “kendi özel amacını gerçekleştirme”ye, Stoacıların iddia ettiği üzere “doğaya uygun bir yasam sürdürmeye” veya Epikürosçulukta benimsendiği biçimiyle “huzurlu olma”ya ve “sarsılmazlığa” (ataraxia) bağlı olması, mutluluğu yalnızca insanla ilgili bir ilke olmaktan çıkaracak ve bütün canlıları kapsayan bir hale sokacaktır. Bu son durumda, söz gelimi bitkilerin de “iyi yasam” sürdürdüğü iddia edilebilecektir (Plotinus, 1989, s. 171). Böylesi bir iddia bitkilerin de pekâlâ mutlu olabileceği anlamına gelecektir. Oysaki bu pek de makul bir iddia değildir. Plotinus’a göre, mutluluk canlı varlıkların ulaşmak istediği bir şeydir. Fakat onu tüm canlı varlıkların nihai amacı olarak belirlemek doğru olmaz. Mutluluk yetkin ve gerçek bir yasama bağlıdır. Bu yasam ise ancak aklın uygun bulacağı bir yasam olabilir. Bu nedenle canlı varlıklar içerisinde mutluluğu kendisine amaç edindiği söylenebilecek tek varlık insandır.

Bütün insanların amacı mutluluktur, fakat onların hepsinin buna ulaştığını söylemek de akla uygun değildir. Mutluluk ancak akıllı ruha özgü bir imtiyaz olarak nitelendirilebilir. Yukarıda Plotinus’un ruh anlayışından bahsedilirken onun ruhu üç parçadan müteşekkil gördüğü belirtilmişti. Plotinus’a göre, ruhun irrasyonelliğe, rasyonelliğe ve tinselliğe yakın üç kısmı vardı. O, bu ayırıma uygun düştüğü söylenebilecek üç insan tipolojisinden bahsetmektedir. Bazı insanlar gerçekliği duyusal evrene, dolayısıyla maddeye atfederler. Su halde, onların akla özgü bir imtiyaz olarak mutluluktan pay almaları mümkün değildir. İkinci türdeki insanlar ara bir kategori olarak rasyonelliğe yakındırlar. Onlar sıradan duyu nesnelerinin üzerine yükselebilirler. Fakat bunların tekrar maddî olanın çekiciliğine kapılmaları da mümkündür. Üçüncü türdeki insanlar ise tinselliğe yakın olanlardır. Bu insanlar ahlakın nihai amacına, Tanrı gibi olmaya en yakın türü teşkil etmektedirler.

Ahlak erdemi gerektirir. Erdemler ise dörde ayrılır. İlk kısım erdemler “medeni” (civic) erdemlerdir. İkinci kısım erdemler “arınmayı sağlayan” erdemlerdir. Üçüncü kısım erdemlerin Plotinus’un terminolojisindeki karşılığı “arınmış ruhun erdemleri”dir. Dördüncü kısım erdemlere ise o “ibretlik erdemler” adını vermektedir. Bu dört grup erdem Platon’un benimsediği erdemlerin (basiret, adalet, cesaret ve ölçülülük) gittikçe daha rafine bir hal alan biçimler inden ibarettir. Bunlar ahlakın nihai amacı olan “Tanrı gibi olmak” veya “Tanrı’ya benzemek” hedefi doğrultusunda bir üst asamaya geçtikçe asıl anlamlarına kavuşmaktadırlar. Plotinus’a göre Tanrı’nın kendisi erdeme sahip değildir. Bu nedenle Tanrı’ya medenî erdemler atfedemeyiz. Fakat bu erdemlere sahip olmak yine de bizi Tanrı ile birleşme hedefine ulaştırabilecek yegâne araçlardır (Plotinus, 1989, s. 127-147). Ruh ancak erdemler vasıtasıyla arınabilir ve nihai amacına ulaşabilir.

Plotinus’un mistik karakterdeki düşünce sistematiği göz önünde bulundurulduğunda “haz” unsurunu ahlak alanının tamamen dışında bıraktığını söylemek gerekecektir. Plotinus’a göre, bedensel haz ahlak açısından hiçbir şekilde bir ölçüt olamaz. Bedensel hazlardan kurtulmuş olan bilgenin düşünce faaliyetiyle duyduğu mutluluk en yüksek mutluluktur. Daha yüksek bir asama ise, bütün duygulanımlardan uzaklaşıp ilahi varlığı aracısız düşünme ve algılamadır (Elmalı ve Özden, 2013, s. 227-228). İnsanın en yüce amacı ve mutluluğu, Tanrı’dan çıkmış olan ruhunun yeniden Tanrı’sına kavuşmasıdır. Tanrı’ya götüren yol insanın kendi içinde yasadığı bir yoldur. Bu yol dışa değil içe, bir kişinin özüne, derinliklerine yönelmiştir. Tanrı’ya ulaşma yolunda en iyi yöntem insanın kendi içine dalması, kendi özüne yani içindeki Tanrı’ya yönelmesidir. Bu içe dalış, bütün düşünceleri asarak ve yırtarak, bilinç ötesi bir duruma sokarak, vecd halinde Tanrı’yla birleşmeyi mümkün kılmaktadır (Störig, 2015, s. 294).

Görüldüğü üzere, “Tanrı’ya benzemek” ya da “Tanrı gibi olmak” Plotinus’un ahlaka biçtiği temel işlevdir. Fakat bunun problemli bir iddia olduğuna işaret etmek gerekmektedir. Zira Tanrı, Yeni-Platoncu düşünceye göre, hiçbir niteliğe sahip değildir. O, belirlenemeyecek kadar askın bir varlıktır. Hatta Tanrı varlığın ve iyiliğin ötesindedir. Peki, insan “Tanrı gibi olduğunu” nasıl iddia edebilecektir? Bundan emin olmanın bir yolu var mıdır? Plotinus’un negatif teolojisi akılda bulundurulduğunda bunun imkânsız olduğu söylenebilir. Yeni-Platonculuğun buna vereceği cevap muhtemelen yine mistik tecrübeye gönderme yapacaktır. İnsan ruhu arındıkça, kendisini dünyevî, dolayısıyla da maddî olan şeylerden bütünüyle temizledikçe Tanrısallasır. Bunun tecrübesi de ancak vecd halinde mümkündür. başka bir deyişle, Plotinus’un ahlak anlayışı, genel sistemi- ne uygun bir şekilde, apriori bir ilkenin sübjektif bir şekilde temellendirilebileceği fikrini üretmektedir.

Kaynak: İLKÇAĞ FELSEFESİ, s. 203-204, T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 3550, AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 2384

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...