Felsefe hakkında her şey…

Platon’da Birey ve Toplum Düzeni

09.05.2020
1.612

Platon’un insanın mutlu olmasına yönelik ahlak öğretisinin ana hedefi, evrensel değerleri ve bu değerleri açığa çıkaracak davranışları belirlemektir. Bu evrensel arayış, bu öğretinin siyasal bir içerik kazanmasına neden olur.

Dolayısıyla Platon’un tüm öğretisi gerek ahlaksal, gerekse siyasal yanıyla birbirinden ayrılmaz bir bütündür. Çünkü insanın ruhunu, toplumun ruhundan (maneviyatından) ayırmak imkânsızdır. İnsan kendi ruhundaki karmaşaya çekidüzen verirken, yani dengesini sağlarken doğal olarak ait olduğu toplumun karmaşasını da bir şekilde düzene oturtmaya, dengelemeye çabalar.

Aynı şey toplum açısından bakıldığında da geçerlidir. Başka deyişle karmaşık bir toplum, ruhların da karmaşık olmasına yol açar. Bu yüzden toplum her an dirlik ve düzenliğini korumalıdır ki, bireyler de düzensizlikten kurtulsun. Buna göre iyi ve mutlu bir insan, aynı zamanda iyi ve mutlu bir vatandaştır. Demek ki Platon’a göre birey ve toplum birbirinden ayrı düşünülemez. 

Bu nedenle Platon kendinden önceki Sokratesçi okulların “bireyi toplumdan soyutlayan ve ona kendi kendine yetmeyi öğrenmesini ve sadece kendi mutluluğu için çaba sarf etmesini öğütleyen” bireyci görüşlerinden ayrılır. Platon’a göre “toplumlar ve toplumlardaki iş bölümleri insanın kendi kendine yeten bir varlık olmaması ve başka insanlarla karşılıklı yardımlaşarak yaşamak zorunluluğunu hissetmesi sonucunda” doğmuştur ve bu yüzden toplumsal ahlak her zaman ön planda tutulmalıdır. Onun için “insanın kendi mutluluğu, aynı zamanda toplumun da mutluluğu” demektir. Bir insanın ruhunda hissedebileceği en büyük mutluluksa, bütün vatandaşlarının aynı mutluluktan pay aldığı bir devletle mümkündür.

Platon birey ile toplum maneviyatının ayrılmazlığı fikrini özellikle Devlet (Politeia) ve Kanunlar (Nomoi) adlı eserlerinde mercek altına alır. Onun devleti bir nevi kendi zihninde çizdiği bir ütopyadır (utopia). Bu devlet (Kallipolis) ana hatlarıyla Yunan’ın geleneksel polis’ine (kent devleti ya da site devleti) benzer, ama nüfus bakımından daha az sayıda insandan oluşur ve sınırları daha dardır. Platon devletinin ideal yönetim biçimi de bilgelerin başında olduğu bir model üzerine kuruludur; ya tek bir bilgenin yönetiminde, monarşik bir devlet modelidir bu ya da bilgelerden oluşan bir azınlığın başında bulunduğu aristokratik bir devlet modeli.

Platon devletini tıpkı insan ruhunu üçe ayırdığı gibi üçe ayırarak inceler. Bu üç bölümlü, yani üç sosyal sınıfa ait devletteki her bir bölüm de ruhun bölümlerine karşılık gelir:

İlk bölüm vatandaşlardan oluşur, yani tüccarlar, sanatçılar ve çiftçiler gibi üreten sınıftan. Vatandaşlar, aşağıda açıklanacak diğer iki sınıfa tabidir ve devletin yönetiminde olsun, savunulmasında olsun ya da eğitiminde olsun daha az etkindirler; yine de üretici sınıf olduklarından devletin ekonomisinde diğer sınıflardan çok daha büyük rol oynarlar.

İkinci bölüm koruyucular ya da askerlerdir. Devlet yöneticilerini yetiştiren bir sınıftır bu. Görevi askeridir; devletin iç ve dış düşmanlara karşı savunulmasından, sosyal ve politik düzenin kurulmasından ve kurulu düzenin korunmasından sorumludur. Bu yüzden bu sınıfta yetiştirilecek çocukları doğuracak ana-babanın bile uygun çiftler olmasına dikkat edilmelidir.  Bebekliklerinden itibaren iyi ve güçlü bir yurttaş olmaya aday olduklarından, bu sınıfın üyeleri olabilecek en mükemmel eğitimle yetiştirilmeli, özellikle edebiyat, müzik, askeri eğitim, (ileri seviyede) matematik, felsefe, metafizik gibi disiplinlerle donatılmalıdır. Bu sınıfın asla kendi malı mülkü olmamalı, sahip olunan her şey devlete ait olmalıdır. Çünkü bu sağlanmadığında yönetici olacak insanın ruhu salt mal mülk edinme hırsıyla dolacağından, halka hizmet etmek yerine elde avuçta ne varsa kendine mal etmeye çalışacaktır, dolayısıyla iyi, güzel ve doğru olan yoldan sapıp koruyucu olmaktan çok saldırgan bir ruh hâlini alacaktır. Kısaca bu sınıftaki kişilerin bütün refahları devlet tarafından sağlanmalı, zenginlik ya da yoksulluk gibi bir dertleri hiç olmamalıdır. Çünkü zenginlik tembellik ve miskinlik doğurur; yoksulluk ise insanın ödevlerini hakkıyla yerine getirememesine neden olur.

Üçüncü bölüm, bilgelerden oluşur; başka deyişle felsefe eğitimi alan ve her zaman aklın kılavuzluğunda hareket eden felsefecilerden oluşur. Bu sınıf, diğer sınıfların, dolayısıyla devletin adeta aklıdır, gözüdür. Bu yüzden felsefeciler devletin başında, her türlü yönetimden sorumlu (arkhon), yasa yapıcı ve en kritik kararları alan kişiler olarak yer alır. Bundan başka diğer sosyal sınıfların eğitiminden de sorumludurlar.

Görüldüğü gibi bu üç sosyal sınıf, kuramsal bağlamda ruhun yetileriyle sıkı bir bağlantı içinde olduğundan, her biri bir erdeme karşılık gelir:

  • Üretici sınıf ya da vatandaşların erdemi ölçülülüktür (sophropsyne).
  • Koruyucuların ya da askerlerin erdemi cesaret ya da yiğitliktir (andreia).
  • Felsefecilerin erdemi ise sağduyu ya da bilgeliktir (phronesis ya da sophia).

Bu erdemlerin yanında Platon’un devletinde çok önem verdiği bir başka erdem daha vardır ki, o da adaletin kendisidir. Çünkü Platon’a göre adalet, bireylerin hem kendi aralarındaki hem de toplumla aralarındaki dengeyi sağladığı gibi, sosyal sınıfların hem kendi aralarındaki hem de toplumla aralarındaki dengeyi de sağlar.  Demek ki Platon’un devletinde siyasal yaşamı, yani site (kent) devletindeki (polis) yaşamı yöneten ve belirleyen adaletin kendisidir. Bu yüzden “adalet devletin ideasıdır.” Ancak adaletin sağlandığı bir devletin vatandaşları bir arada güvenle yaşayıp karşılıklı alışverişte bulunur.

Adaletli bir toplumda aşırı tutkulara, ruhun dizginsiz öfkelerine, kıskançlıklarına, korkularına, hazlarına, acılarına yer yoktur. Toplumda adaleti sağlamakla görevli yargıcın yaşlı olması tercih edilir. Hayatın bütün açmazlarıyla başa çıkmış, deneyimli, doğruyu ve iyiyi yanlış ve kötüden ayırmada usta, her insana kendi hakkını teslim etmesini bilen bir yaşlı. Mutlu yaşama giden yol, her şeyden önce insanların haklarını korumak ve kimseye haksızlık etmemekten geçer. Yöneticisi, yargıcı birer adalet simgesi olan toplumun vatandaşı da adil olur; kendi şahsi hayatında ve yaşadığı toplumda kendi payına düşenle yetinmesini bilir.

Hiçbir şeyin fazlasını istemez, ne duygularında ne de davranışlarında aşırıya kaçar; dolayısıyla ölçülülüğün en güçlü erdemlerden biri olduğunu hiç unutmadan yaşam sürer. Hem kendinin hem de başkalarının toplumdaki yerini bilen vatandaşların oluşturduğu bir devlet de mutlu ve huzurlu olur. Bu, barışın kurulmasının ve sürdürülmesinin birinci şartıdır. Barış tesis etmekse bir devletin ve uyguladığı siyasetin en önemli sorumluluk alanıdır. Çünkü Platon’a göre özellikle siyaset, hem teorik hem de pratik anlamda bir erdemdir ve bu erdemin amacı devleti iyi, mutlu ve uyumlu kılmaktır. Buyurgan bir tutumu vardır siyasetin, ama bu buyurganlığının altında adaletin yerine getirilmesi esastır. Sorumlu olduğu birçok alan söz konusudur belki, ama en önemlisi savaş yapılıp yapılmamasına karar verecek merci olmasıdır.

Platon’un devletinde, yukarıda da değinildiği üzere, yöneticiler ve askerler arasında komünist bir düzen söz konusudur. Buna göre bu devlette özel mülk yoktur; vatandaşların malı mülkü de, hatta kadınları, çocukları da sadece devlete aittir ve devletin hizmetindedir.  Ama vatandaşlardan oluşan kesimin az da olsa şahsi malı mülkü vardır ve aileleri de sadece kendilerine aittir.

Devlette özel mülkiyetin olmaması gerektiği fikri, Platon düşüncesinde kimsenin kendiliğinden, doğuştan getirdiği bir hakkın olmamasından kaynaklanır. Herkese devletten, devletin çıkarları ve çoğunluğun iyiliği doğrultusunda ne pay edilmişse, haktır. (Vatandaşların kendi malı mülkü varsa, bu onlara devletin tanıdığı bir haktır sadece). Bu anlayış Yunan dünyasındaki bir kırılma noktasıdır. Çıkar ve toplumun ihtiyacı, maddi ve somut şeylermiş gibi gelse de, bunları belirleyen devlet ideası olduğundan, Platon’un adalet, hak ve hukuku idea temelinde akla uygun hâle getirmesi, bize soyut, kavramsal bir zemin sunmaktadır.

Bu kavramsal, soyut ve akılcı adalet anlayışı üzerine hiç kuşkusuz somut bir hak hukuk inşa edilmesi olanaksızdır. Çünkü bu anlayış, hem devleti kusursuzlaştırır (societas perfecta) hem de bu kusursuz devlete hizmet eden her şeyi doğru, adil ve haklı; hizmet etmeyeni ise baştan sona zararlı kılar.

Bu devlette hem erkekler hem de kadınlar eğitim görür. Ama eğitim şekli değişiktir; çünkü her vatandaş kendi eğilimleri ve yeteneklerine göre sınıflara ayrılır ve fazla yetenekli olmayanlara temel düzeyde, çok yetenekli olanlara ise yüksek düzeyde eğitim verilir. Bu eğitimde zihinsel eğitime olduğu kadar bedensel eğitime de önem verilir. Çünkü ruh ve beden arasındaki uyum bir insanın dengeli ve ölçülü bir doğaya sahip olması için çok önemlidir. Platon’un ideal insan tanımı, ruh ve beden bakımından hem güzel hem de iyi olmadır (kalokagathia (καλοκαγαθία): kalos: güzel; agathos: iyi); yani dengeli, sağlıklı ve uyumlu olmadır.

Hazırlayan: Sosyolog Ömer Yıldırım

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...