Prens Sabahattin’in Aile Görüşleri
Türkiye’de Le Play okulunun temsilcisi Prens Sabahattin (Mehmet Sabahattin, Sabahattin Bey) 1877 doğumludur. Annesi Seniha Sultan, Abdülhamit’in kız kardeşidir. Babası Damat Mahmut Paşa’dır. Damat Paşa Abdülhamit yönetimiyle yaşadığı anlaşmazlık nedeniyle yanına oğullarını da alarak 1899’da Paris’e kaçar.
Sabahattin Bey, uzun yıllar Fransa’da yaşar. Bir rastlantı sonucu Edmond Demolins’in daha sonraları Türkçe’ye “Anglo Saksonların Esbabı Faikıyeti Nedir?” adıyla çevrilecek kitabını bulur ve okur. Burada o zamana dek sosyoloji yayınlarında rastlamadığı pozitif bilimlerin metotlarına benzer bilimselliği sezdiğini söyler. Daha sonra yazarla da tanışır ve “science sociale cemiyetine” katılır. Daha sonra da Paris’te “Teşebbüsü Şahsi ve Ademi Merkeziyet Cemiyetini” kurar.
Sabahattin Bey 1913/1329 yılında “Türkiye Nasıl Kurtarılabilir?” adlı kitabını yazar. Science Sociale yerine ‘İlm-i İçtima’ kavramını kullanır. Kitabında şu sorulara cevap arar: Neden dolayı Doğu bu kadar cahilken Batı bu kadar aydın? Neden dolayı Doğu bu kadar kötü idare ediliyorken, Batı o kadar iyi yönetiliyor? Neden Doğu geçici bir görkemden sonra bu kadar fakir ve gerileyen bir haldeyken Batı o kadar zengin ve ilerlemiş?
Sabahattin Bey’e göre bu soruların cevaplarını sadece science sociale veriyor. Çünkü Doğu cemaatçi Batı ise bireyci oluşumun etkisi altında. Cemaatçi oluşumda bütün meseleler, geçinme, mülkiyet, aile, cemaat, kabile, fırka veya devlet kudretine dayanarak hal olunmak istenir. Bireyci oluşumlarda idareler ise, şahsi faaliyet ve yetenekten doğduğundan bu faaliyetin ihtiyaçlarına en uygun bir tarzda kullanılmasını sağlayarak toplumsal gelişimi sağlıyor ve hızlandırıyor. Demek ki bireyci eğitim faal bir terbiye oluyor. Fert buralarda, aile, cemaat, kabile, fırkalarla, hükümetin vesayet ve tahakkümünden tamamen ayrılmıştır.
Bizde gerek köylü gerek şehirli ailelerimiz çocuklarını müstakil bir hayata hazırlamıyorlar. Hayatın güçlüklerini yenmek daima bir dayanak noktası arama eğilimi ile çocuklarını yetiştiriyorlar. Zirai, sınai, ticari bir üretim aracına sahip olan aileler meşgul oldukları işe çocuklarını ortak ederek, onlara dayanak olabilirler; fakat kişisel bağımsızlıktan yoksun olan bireylere dayanak olabilecek bir başka geniş saha da devlettir. Bütün cemaatçi oluşuma üye olan toplumlarda olduğu gibi bizde de resmi hizmetler, eskiden beri üretimi sağlayan mesleklerden çok itibarlı görülüyor, devlet hizmetinde çalışanlar daha kolaylıkla hayatlarını kazanabiliyorlar. Özel hayatımızın ıslahatı, bireyci terbiye ile donanmış bir sınıf yetiştirilmesine dayanır.
Sabahattin Bey’e göre, bireyci toplumların esas özellikleri adem-i merkeziyettir. Adem-i merkeziyet, işlerin özelliğine göre, kuvvetlerin ayrılışı, yani belirli her sorumluluğa bir yetkinin mutlaka karşılık gelmesi fikridir. Özellikle işlerin yerinde görülmesi, hükümet merkezine müracaata gerek kalmamasıdır. Memleketin kurtulması için, özel hayatımızın sağlamlaştırılmasından, umumi hayatımızda da yani hükümet teşkilatımızda da vatandaşlarımızı aynı gayeye götürecek bir hareket izlenmesinden, böylece, toplumsal hedefimizi değiştirecek yeni bir zihniyetle çalışmaktan başka bir çaremiz bulunmuyor. Bireyci oluşuma geçmek esasen bir eğitim sorunudur. Herhangi bir toplumda eğitimi düzenleyen de ailedir. Şu hâlde ulusal terbiyemizi de tüketim, durgunluk ve kölelikten, üretim, girişim ve bağımsızlığa yöneltmek için tek çare, bireyci aileler oluşturacak kız ve erkekler yetiştirmektir.