Felsefe hakkında her şey…

Nermi Uygur’un varlık felsefesi anlayışı

08.11.2022
534
Nermi Uygur’un varlık felsefesi anlayışı

İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde yetişmiş, hocalık yapıp aynı yerden emekli olan Nermi Uygur, kendi alanına girmemekle birlikte, bir felsefe sorunu olarak varlık hakkında düşüncelerini ortaya koymuştur. Uygur, Felsefenin Çağırısı (1971) adlı kitabında metafiziği de konu edinmiş ve bu bağlamda da varlık konusuna nasıl baktığını sergilemiştir. Metafizik, ünitenin başında da belirtildiği gibi, varlık sorunlarıyla ilgilidir ve Nermi Uygur metafiziğe ilişkin görüşlerini söz konusu kitapta Felsefe mi Metafizik mi? başlığı altında ele almaktadır. Nermi Uygur, metafizikle ilgi sorunları tartışırken, varlıkla ilgili görüşlerinin de ip uçlarını vermektedir.

Uygur, metafizik tanımlarını ele alıp tartışarak, metafiziğin ne olduğunu belirlemeye çalışmıştır. Metafiziğin en belli başlı tanımlarından biri, en eskisi olması nedeniyle de kaynak olan tanımı, evrenin tümünü bilmektir; şeklindedir. (Uygur 1971, 82). Tanıma göre metafizik evreni bilmekle yükümlüdür. Evren hakkında doğa ve kültür bilimleri de araştırma yaptıklarına göre, “bilimlerin metafizikten farkı nedir?” sorusu öne çıkarılmıştır. Evren konusunda metafiziğin bilimlerden farkı, bilimlerin evreni parçalara ayırarak incelerken, o, evrenin bütününü inceler (Uygur 1971, 82). Metafizik, tanımda yer alan bilme ifadesine yüklenilen anlamla, bilmeyi bilimlerin tekeline bırakmıyor, aksine evrenin tümünü bilmeyi kendine görev sayıyor (Uygur 1971, 82-83). Bu metafizik tanımına göre evrenin tümü, parçalarından başka bir şeydir. Metafizik, evrenin bütününü nasıl bilmektedir sorusunu cevaplamak güçtür. (Uygur 1971, 83). Bir başka metafizik tanımı örneği, varlığın özünü öğrenmektir; şeklinde yapılmaktadır (Uygur 1971, 84). Öz nedir? Öz, bir şeyin yapıcısı, kurucusu, taşıyıcısı ise, öz bir varlığı o varlık yapan şey ise, bilimlerin konusu da varlığın özü değimlidir? Bu tanımın taraftarları soruya hayır cevabı verirler. Onlara göre, varlığın özünü öğrenmek metafizik yapmaya bağlıdır, metafizikten başka çabaların, örneğin bilimlerin öğrenebildiği, varlığın özünden başka bir şeydir. Yaygın bir anlayışa göre, varlık metafiziğin konusudur. Varlık, varolanların varolmasını var kılan temel olup, varolan şeylerinkinden ayrılan bir öğrenmeyle bilinebilir (Uygur 1971, 84). Sözü edilen tanımı bir inanışın yoğurduğu açıktır: Bir yanda varolan tek tek şeyler, diğer yanda varlık; bir yanda varolanlar, diğer yanda bunların özü diye bir şey vardır. Metafizikçilerin hepsi bu inanışa bel bağlamışlardır (Uygur 1971, 84). Metafiziğin ikinci tanımı üzerindeki tartışmalar iki sonuç doğurmaktadır: İlki, metafiziğin temelinde dinlerdekiyle akraba olan bir inanış vardır. Nitekim birçok metafizikçi, varlığın özünü tanrıca varlıkla, şu ya da bu dinin Tanrı’sıyla bir tutmuşlar, gerek adlandırmalarında gerekse özel tasvirlerde olsun, din inanışlarının yabancısı olmayan bir tutumu benimsemişlerdir İkincisi, ikinci tanımın birinciden pek farklı olmadığıdır. Varlık da (varlığın özü de) evrenin tümü gibi, hangi çeşitten olursa olsun, evrendeki tek tek varolanlardan ayrı metafizikçe bir gerçekliktir (Uygur 1971, 85).

Üçüncü tanım, metafizik, fizik-ötesini tanıma çabası şeklindedir (Uygur 1971, 85). Kendi başına alındığında bu tanım metafizikçi olmayanlara epeyce karanlık gelir. Fizik nedir? Nasıl bir ötesi vardır? Bu fizik ötesini neyle tanırız? Bu tanımanın sağladığı şey nedir? türünden soruları cevaplamak gerekir (Uygur 1971, 85). Metafizikçilere göre, varlığın özü, fizik ötesidir; bunu bilen evreni tümüyle bilir. Böylelikle üç tanımın da birbirleriyle iç içe oldukları ortaya çıkar (Uygur 1971, 86). Bu tanımlardan ortaya çıkan şu sonuç örtük kalmamalıdır: “Fizik ötesi” de, “evrenin tümü” gibi “bilmede” tanınamaz (Uygur 1971, 86). Dördüncü tanım, “Bir ‘şeyin’ derinine inmek” şeklinde dile getirilmiştir. (Uygur 1971, 86). Bu tanım seçikçe ortaya çıkmasa da, bütün metafizikçilerin paylaştıkları bir tanımdır. Derinlik, bir şeyi, içten, eksiksizce, çepeçevre, bütün girdi çıktısıyla doğru olarak bilmekse, metafiziğin derinliğe inen biricik çaba olduğu söylenemez. Metafizikçiler, bir şeyin derinine inmekten, genel olarak, o şeyin temelleri ile kuruluşunu, ilkelerini, arka dayanaklarını, o şeyi o şey kılan öncülleri anlarlar (Uygur 1971, 86). Uygur’un metafizik tanımlar hakkında vardığı sonuç şöyledir: Her dört tanıma göre metafizik, varolan şeylerin tümüyle ilgilidir; bir bilgi olmayı ister; bu isteğinde köktencidir. Her metafizik program, örtük ya da açık bunları içermektedir (Uygur 1971, 87).

Uygur’un öne çıkardığı metafizik olabilir mi? sorusu çok önemlidir. Çünkü metafiziğin var olma hakkı bu soruya bağlıdır. Metafizik tanımlarında yer alan hedefler, metafiziğin programı olarak görülmüştür. Metafiziğin programında tasarladığı, gerçekleşmeyecek şeylerse (ya da gerçekliğe uygun değillerse), metafizikteki çalışmaların boşa gittiği söylenebilir. Program gerçekleşebilirse, o zaman bunun nasıl, ne yolla gerçekleştirilebileceğini, ya da gerçekleştirilmiş olduğunu belirtmek gerekir. Burada şu soru ortaya çıkmaktadır: Varolan şeyleri tümüyle bilebilir miyiz? (Uygur 1971, 87-88). Metafizikçiler şu tutumu sergilemektedirler: İnsan evreni tümüyle, özünden, köklü olarak bilmek ister; bundan kaçınılmaz; bilme isteği insanı içten iteler. Böyle bir bilgi gereklidir de. Çünkü, ancak bu bilgiyle insan dilediği gibi evrene yönelip, yolunu bulabilir. Hangi çeşitten olursa olsun, insanın karşılaştığı binbir güçlük, dönüp dolaşıp her şeyi, evreni tümüyle bilmekle çözülebilir. Bu ise metafiziğe düşen bir iştir. Ondan dolayı, kısaca metafizik yaparız, yapmak zorundayız, öyleyse metafizik olabilir (Uygur 1971, 88). Her düşünce zincirinde olduğu gibi, burada da önemli olan, halkalar arasındaki bağdır. Metafizikçiler kurdukları bağın sağlamlığından kuşkuya düşmezler. Metafizikçiler, halkalar arasındaki bağın sağlamlığını gösterdiğinde, metafiziğin durumu hiçbir zaman sarsılmayacak biçimde kuvvetlenecektir. Ancak unutulan nokta, düşüncenin kesin-apaçık bir kuruluşunun yokluğudur (Uygur 1971, 88).

Metafizik sorular da metafiziğin anlaşılması için tartışılmıştır. Uygur’a göre, tek bir metafizik olsaydı sorunları kavramak kolaylaşırdı. Ancak metafizikçi sayısı kadar metafizik var. Her metafizikçiyi hep yeniden bir metafizik kurmaya iteleyen şey, kişisel bir duygu durumundan çok, metafiziğinin programıyla işleyip buyurduğu şeydir. Evreni, ilk-özünden çepeçevre bilmek, belki de öylesine bir bilgi isteğidir; bu bilgi isteğini yerine getirmede tek bir yol yoktur. Bundan ötürü, her metafizikçi kendi metafiziğinin programını gerçekleştiren biricik metafizik olduğunu ileri sürer. (Uygur 1971, 89). Metafiziklerde dört tipik soru vardır: 1- Evren tümüyle nasıl kurulmuştur? 2- Varlığın ne gibi bir özü vardır? 3- Fizik ötesinin yapısı nasıldır? 4-Bir şey (dolayısıyla her şey) derinliğinde nasıldır? Metafiziğin tipik soruları, evreni tümüyle, kökten ve kesin bir bilgiyle kucaklamaya yöneliktir (Uygur 1971, 91). Uygur’a göre, metafizik sorulara getirilen metafizik cevapların ortak bir yapısı vardır. Metafizikçiler, cevaplarında sereserpe dururlar. Cevapların çok uzun olduğu da söylenir. Bu cevapların asıl özelliği çeşitliliğidir (Uygur 1971, 91). Hiçbir şey metafizikçileri, baş sorulara verdikleri cevaplar kadar birbirinden ayıramaz. Böylesine bir çeşitlilik içinde metafiziklerin birbiriyle bağdaşamayan, birbirine karşıt, birbirleriyle çelişik yaklaşımlarla dolması normaldir. (Uygur 1971, 92). Batı metafiziğini başlatanlar, evrenin tümü, varlığın özü, kendi söylemleriyle arke (ana madde, ilke) üzerinde birbirine karşıt, hatta çelişik olmak isteyen önermeleri, evren görüşlerine temel yapmışlardır (Uygur 1971, 92). Her metafizik, evrenin tümüyle ilgili kesin bir cevapla karşımıza çıkar; bu cevap metafiziğin evren görüşüdür; ana savıdır. Hiçbir metafizik, ne denli örtük kalırsa kalsın, böyle bir savdan yoksun olmayı kabul etmez. Tersi durumda, evrenin tümüyle ilgili bir cevabı olmadığını benimsemiş olur. Bu da metafiziği yok saymaktır (Uygur 1971, 93-94). Metafizik cevaplar, evrenin tümü üzerinde kökten bilgi verdiğinden hiçbir zaman kuşkuya düşmemişlerdir (Uygur 1971, 94).

Uygur’a göre, metafiziğin programı ile bilgi başarısı arasında bir gedik olduğu öne çıkmaktadır. Evreni bilmekle kendini görevlendirmiş metafiziklerin, evren hakkında ortaya koydukları bilgilerin güvenilirlikleri sorunludur. Bu bilgilerin durumu bilimlerdeki gibi denetlenememektedir (Uygur 1971, 96-98). Metafiziğin programını gerçekleştiremediğini söylemek, metafizikteki cevaplara, metafizik savaşlara “yanlış” denmesini gerektirmez. Bu savlar bilgi değildirler ki yanlış ya da doğru olsunlar. Söylenenler denetlenemediklerinden, evren üzerinde bilgi vermez; bunun için de, metafizik söylemler, doğru olmadığı gibi yanlış da sayılmazlar. Bilimdeki belirlenimler, metafiziklerin tersine, doğru ya da yanlıştır; birer bilgidir. Salt metafizik önermeler, doğruluk ile yanlışlığın ötesindedirler; bunlar bilgi ötesi söylemelerdir. Metafizik, bilimlerin yapmadığı bir şeyi yapmak ister. Ancak bu isteğini gerçekleştiremez (Uygur 1971, 99).

Metafizik ile felsefe arasındaki bağ önemli bir sorundur. Uygur bu sorunu şu şekilde açıklamıştır: İlk akla gelen bunları, metafizik ile felsefeyi birbirinden ayırmamaktır. Aslında metafizik, özel bir düşünme etkinliğine ve bu etkinlikte ortaya konana verilen addır. Bütünüyle evreni bilme denemesidir. Metafiziğin bakışı varlığa çevrilmiştir ve varlığı çepeçevre bir bilgide kavramaya çalışır. Felsefe ise, hem yönelişi hem de başarısı ile metafizikten ayrılır. Felsefe ne çeşitten olursa olsun dil yapıtlarına yönelir; bu yapıtlar felsefenin konusudur. Felsefe, yerine göre değişik bir söz (ya da işaret) dağarcığı ile söz (ya da işaret) dizisinden yararlanarak “dile” getirilen görünümleri bu dile getirilişlerinde araştırıp geliştirmekle görevlidir. Felsefenin başarısı verdiği bilgilerdir. Felsefenin konusu, doğrudan doğruya evren değil, evreni bilme savı güden bilgilerdir. Felsefe, “evren nasıldır?” diye sormaz. Sorduğu, evreni bildiğimiz bilgiler nasıldır? Neye göre sağlamlık dereceleri belirlenir? Bilgi nedir? çeşidinden sorular sorar (Uygur 1971, 101). Dolayısıyla metafizik ile felsefe birbirlerinden başka etkinlik alanlarıdırlar. Gerek soruları gerekse cevap denemeleri başkadır. Metafiziğin baş sorusu olan, “özüyle evren nasıl kurulmuştur?” sorusu felsefenin alanına girmez (Uygur 1971, 102). Metafizikçilerin ne olduğunu sorduğu şey ile filozofların ne olduğunu sorduğu şey arasında adlanma özdeşliğine, bu bakımından aynılığa rağmen, büyük bir ayrılığın varolduğu gözden kaçırılmamalıdır. Metafizikçi, baş ödev olarak, evrenin varlığını açıklamayı kabul eder. Evren üzerinde eriştiği kuşatıcı belirlenimler, bu ödevin yerine getirildiği ortamdır. Filozof ise, sorularında, sorunun ağırlığını meydana getiren kavramın (söz dizisinin, cümlenin, önermenin, dil düzeninin) hangi bilgi bağlamlarında kullanıldığını deşmekle görevlidir. İşi, sorduğu kavramın işleyişindedir. Filozof, “evren nedir?” sorusuyla, “evren” sözünün çeşitli evreni bilme düzenlerindeki yerini, bu söze (ya da anlamdaşlarına) yer veren önermelerin ortaya koyduğu bilgiyi, bu sözün anlamını, değişik ayrıntılarıyla incelemeye girişmiştir (Uygur 1971, 103-104). Uygur’un felsefe ile metafizik arasında yaptığı ayrım, analitik felsefe çerçevesinde gerçekleşmiştir.

Uygur’a göre, ne metafizik felsefedir, ne de felsefe metafiziktir (Uygur 1971, 107). Birbirlerinin yerlerini tutamayacakları kesindir. Dolayısıyla yanyana olmaları gerekmektedir (Uygur 1971, 111). Ne zaman nerde olursa olsun, insan tarihi çokça metafiziklerin damgasını taşır. Metafizikler sayesinde, insan kendine yaygın adıyla dünya-görüşleri sağlar. Genel olarak, bu görüşler olmadan da yaşayamaz. İşte metafiziklerin bir yandan varolma hakkı, dolayısıyla başarıları, öbür yandan da programlarındaki bilgi dileğini yerine getirememeleri dolayısıyla başarısızlıkları buradadır (Uygur 1971, 112-113) Uygur varlık sorununu, varlığı araştıran metafizik açısından ele almış, metafiziğin hem sıkıntılarını hem de gerekliliğinin gerekçelerini ortaya koymuştur. Uygur, metafizikle ilgili bu görüşlerinden bağımsız olarak, tarih ontolojisinden bahsetmektedir. Uygur’un tarih alanında ele aldığı ontolojinin özellikleri, Tarih Felsefesi başlıklı ünitede değerlendirilecektir.

Kaynak: TÜRKİYE’DE FELSEFENİN GELİŞİMİ II, s. 10-13, T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2457 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1429

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...