Uzun vadecilik: Ahlak felsefesinin insan eylemlerinin uzun vadeli sonuçlarına verilecek cevapları var…
İskoç filozof William MacAskill, 2017 yılında “geleceği uzun vadede olumlu yönde etkilemenin zamanımızın temel ahlaki önceliği olduğu” fikrini açıklamak için “uzun vadecilik” terimini ortaya attı. Bu terim, benzer düşünen filozofların yanı sıra, bireylerin dünyaya nasıl en iyi hizmeti sunabileceklerini belirlemek için olguları ve aklı kullanmayı amaçlayan “efektif altruizm” akımının üyeleri arasında da yaygınlaştı.
İlgili konu: Ahlak felsefesi ve mutlak sefalet: Efektif altruizm
Kavram özellikle son dönemde felsefi tartışmalardan çıkıp manşetlere taşındı. Ağustos ayında MacAskill düşüncelerini bir kitap halinde yayınladı ve bu kitap medyada geniş yer buldu ve Elon Musk gibi isimlerden destek aldı. Kasım ayında, bu akımın önde gelen finansal destekçilerinden Sam Bankman-Fried tarafından kurulan bir şirketin batmasıyla medyanın ilgisi daha da arttı.
Eleştirmenler uzun vadeciliğin gelecek hakkında gerçekleşmesi güç öngörülerde bulunmaya dayandığını, insanlığın robot kıyametleri ve asteroit çarpmaları hakkındaki söylentilere kapıldığını, çarpık ahlaki görüşlere bağlı olduğunu ve nihayetinde mevcut ihtiyaçlara hak ettiği dikkati göstermediğini söylüyor.
Ancak uzun vadeciliği basitçe bir kenara atmak hata olur. Bu görüş çetrefilli felsefi sorunları gündeme getirmektedir ve bazı cevaplar konusunda aynı fikirde olmasak bile, bu soruları görmezden gelemeyiz.
Konu Başlıkları
Bu yaygara niye?
Modern toplumun yeni nesillerin geleceği üzerinde büyük bir etkiye sahip olduğunu vurgulamak yeni bir konu değil. Çevreciler ve barış aktivistleri uzun zamandır bu noktaya dikkat çekiyor ve güçlerimizi sorumluluk bilinciyle kullanmanın önemini vurguluyorlar.
Özellikle “nesiller arası adalet”, çoğu zaman iklim değişikliğine atıfta bulunan popüler bir ifade haline gelmiştir.
Bu açıdan bakıldığında, uzun vadecilik basit bir mantığa dayanıyor gibi görünebilir. Öyleyse bu terimin bu kadar ses getirmesi ve hızla yaygınlaşması nedendir? Bu kavramın yarattığı yeni etki, biyoteknoloji ve yapay zekâ gibi teknolojilerin geleceği ve bunların insanlığın geleceği üzerindeki etkileri hakkında yapılan çarpıcı tahminlerden mi kaynaklanıyor?
Örneğin MacAskill, iklim değişikliği tehdidi konusunda yeterince mücadele etmediğimizi kabul etmekle birlikte, gelecekte daha da kötüye gidebilecek başka olası beşeri felaket veya yok oluş tehlikelerine de dikkat çekiyor. Peki ya yapay zekanın mümkün kıldığı ve kaçışın mümkün olmadığı zorba bir iktidar? Ya da insan türünü yok eden mühendislik ürünü bir biyolojik salgının ortaya çıkması?
Bunlar akla gelebilecek senaryolar, ancak bilim kurgu gerilimlerine kapılmanın yarattığı ciddi bir tehlike var. Uzun vadecilik, gelecekteki belirsiz tehditler hakkında öngörülerde bulunarak manşetleri süslediği ölçüde, bu yaklaşım eleştiriye açık hâle gelir.
Bununla birlikte, asıl önemli olan varsayımlar, gelecekteki herhangi bir tehdidin gerçekleşme olasılığını değiştirip değiştiremeyeceğimiz ve nasıl değiştirebileceğimiz ile ilgilidir. Ne tür eylemler insanlığı koruyacaktır?
Uzun vadecilik, genel olarak efektif altruizm gibi, insanlığı belirli hastalıklardan kurtarmak için hayırseverlik amaçlı doğrudan eyleme, hedefli, sonuç odaklı projelere yönelik bir ön yargı taşıdığı için eleştirilmektedir. Dayanışma oluşturmak ve ortak kurumları güçlendirmek gibi daha doğrudan olmayan stratejilerin, ne kadar şaşırtıcı olurlarsa olsunlar, dünyayı gelecekteki zorluklara karşı donanımlı kılmak için daha iyi yöntemler olacağı oldukça muhtemeldir.
Geleceği tasarlamak
Uzun vadecilikte her koşulda ilgi çekici ve derinlemesine incelenmesi gereken noktalar vardır. Bu görüşün özgünlüğü şüphesiz belirli seçimlerimize kılavuzluk etme biçiminde değil, bizi seçimlerimizin ardındaki gerekçeleri düşünmeye sevk etmesinde yatmaktadır.
Efektif altruizmin temel ilkelerinden biri, “ortak faydayı” sağlamaya ya da tarafsız bir bakış açısıyla başkalarına fayda sağlamaya yönelik çabamız ne kadar büyük olursa olsun, en iyisini yapmaya çalışmamız gerektiğidir: Çabalarımızla mümkün olduğunca çok iyilik yapmaya gayret etmeliyiz. Bu sınamaya göre, çoğumuz düşündüğümüzden daha az altruist olabiliriz.
Örneğin, evsizlere yardım eden bir yerel yardım kuruluşunda gönüllü olarak çalıştığınızı ve bunu “ortak fayda” için yaptığınızı düşündüğünüzü varsayalım. Ancak farklı bir kampanyaya katılarak bu amaca daha iyi hizmet edebiliyorsanız ya stratejik bir hata yapıyorsunuzdur ya da motivasyonunuz daha farklıdır. İyi ya da kötü, belki de düşündüğünüzden daha az tarafsızsınız ve belirli bir bölge halkıyla kurduğunuz özel ilişkilere daha fazla bağlısınız.
Bu bağlamda tarafsızlık, tüm insanların refahını eşit derecede değerli görmek anlamına gelir. Efektif altruizm başlangıçta bunun mekânsal anlamda neyi gerektirdiği ile ilgilenmiştir: Dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar insanların refahı için eşit derecede kaygı duymak.
Uzun vadecilik bu düşünceyi tarafsızlığın zamansal anlamda talep ettiği bir şeye doğru genişletir: Zamanın hangi aralığında olurlarsa olsunlar insanların refahı için eşit derecede kaygı duymak. Uzak gelecekte henüz doğmamış insanların refahını önemsiyorsak insanlığa yönelik potansiyel uzak tehditleri, özellikle de gelecekte gerçekten şaşırtıcı sayıda insan var olabilecekken, tamamen göz ardı edemeyiz.
Gelecek nesiller ve olası risk taşıyan etik kararlar konusunda nasıl düşünmeliyiz?
Gelecekte yaşayacak insanların refahına doğrudan odaklanmak, geleneksel altruizm ve nesiller arası adalet tartışmalarında göz ardı edilen karmaşık soruları ortaya çıkarır.
Örneğin daha fazla insanın refah içinde yaşadığı bir dünya tarihi, diğer her şey eşit olduğunda, daha mı iyi olacaktır? Eğer cevap evet ise bu durum insan neslinin tükenmesini önlemenin önemini açıkça ön plana çıkarmaktadır.
Bazı filozoflar cevabın hayır olduğunda ısrar etmektedir, daha fazla yaşam daha iyi değildir. Bazıları bunu fark ettiğimizde uzun vadeciliğin abartıldığını ya da ilgi çekici olmadığını göreceğimizi öne sürmektedir.
Bu etik duruşun sonuçları, savunucularının arzu edebileceğinden daha az yalın ve sezgiseldir. İnsan neslinin vakitsiz tükenmesi uzun vadeciliğin tek kaygısı değildir.
Gelecekle ilgili beklentiler, bir altruistin belirsizliğe nasıl tepki vermesi gerektiği konusunda da düşünmeye sevk eder.
Örneğin, gelecekte bir trilyon insana yardım etme ihtimali %1 olan bir şey yapmak, bugün bir milyar insana yardım edeceği kesin olan bir şey yapmaktan daha mı iyidir? (“Beklenti değeri” spekülatif eylemin yardım edeceği insan sayısının trilyonun %1'i ya da 10 milyardır, yani bugün yardım edilecek bir milyar insandan daha değerli olabilir).
Birçok insan için bu, insanların hayatlarıyla kumar oynamak gibi görünebilir ve iyi bir fikir değildir. Peki ya daha elverişli olasılıkları olan ve yalnızca çağdaş insanları içeren oyunlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Burada, hayatlar söz konusu olduğunda riskten kaçınma eğilimine ilişkin önemli felsefi sorular bulunmaktadır. Ve bir adım daha geriye gidersek herhangi bir öngörünün otoritesi hakkında felsefi sorular gündeme gelir: Yapabileceğimiz çeşitli eylemler göz önüne alındığında, olası bir felaketin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği konusunda ne kadar emin olabiliriz?
Felsefeyi herkesin ilgi alanı haline getirmek
Gördüğümüz gibi, uzun vadeli akıl yürütme mantığa aykırı sonuçlara yol açabilir. Bazı eleştirmenler rasyonel seçim ve “optimizasyondan” tamamen kaçınarak buna yanıt verirler. Ama bu bize ne kazandırır?
Daha akıllıca bir tepki, mevcut bir tercihi nasıl değerlendirdiğimizin temelinde yatan ahlaki ve ampirik varsayımların kombinasyonu üzerine düşünmektir. Ve bu varsayımlarda yapılacak değişikliklerin en uygun kararı nasıl etkileyeceğini düşünmektir.
Filozoflar aşırı varsayımsal senaryolarla uğraşmaya alışkındır. Bunlara verdiğimiz tepkiler, normalde gizlenen değerleri açığa çıkarabilir.
Uzun vadecilik yaklaşımı, gelecekteki olağanüstü tehditleri gerçek olasılıklar olarak masaya yatırarak bu tür bir felsefi düşünceyi herkesin görevi hâline getirmektedir.
Ancak neyin mümkün olduğu ve daha net düşünmeye sevk ettiği ile sonuçta neyin gerçek seçimlerimizle ilgili olduğu arasında büyük bir boşluk var. Böyle bir sıçramayı daha fazla sorgulayıp sorgulamamamız gerektiği bile karmaşık ve kısmen ampirik bir sorudur.
İnsanlık zaten iklim değişikliği ve kitlesel biyoçeşitlilik kaybı gibi oldukça iyi bildiğimiz birçok tehditle karşı karşıya. Ve bu tehditlere tepki verirken zaman bizden taraf değil.
Bu makale Sosyolog Ömer Yıldırım tarafından www.felsefe.gen.tr için, Katie Steele’nin “Longtermism – why the million-year philosophy can’t be ignored” isimli makalesinden Türkçeye çevrilip derlenerek hazırlanmıştır. Alıntılanması durumunda kaynak gösterilmesi, ahlaklıca olanıdır.
Çeviri ve Derleme: Sosyolog Ömer Yıldırım