Felsefe hakkında her şey…

Kötümserliği küçümsemek ya da eleştirmek anlamsızdır; zira o, insan olmanın önemli bir parçasıdır…

07.06.2024
Kötümserliği küçümsemek ya da eleştirmek anlamsızdır; zira o, insan olmanın önemli bir parçasıdır…

Günümüz toplumunda mutlu olmak ve iyimser bir tutum sergilemek, yaşam şeklimizi ve yaptığımız seçimleri büyük ölçüde etkileyen toplumsal önceliklerdir.

Bazı psikologlar mutluluğun bir endüstriye nasıl dönüştüğüne dikkat çekiyorlar. Bu da mutluluk zorunluluğu olarak adlandırılan, hepimizin mutluluğu arzulaması gerektiğine dair gelişmiş bir toplumsal beklentiyi ortaya çıkarmıştır.

Ancak bu durum mutluluğun önünde bir engel olabilir. İşte bu nedenle, eğer gerçekten daha iyi hayatlar yaşamak istiyorsak kötümserliğin bunu başarmamıza yardımcı olabilecek felsefi bir yöntem olabileceğini göz ardı etmemeliyiz.

Psikolojik anlamda kötümserlik kötü sonuçlara odaklanma eğilimi iken felsefi kötümserlik temelde sonuçlarla ilgili değildir. Daha ziyade, acının kökenini, görülme sıklığını ve olağanlığını açıklama amacı güden bir yöntemdir.

Hayata karşı neşeli ve olumlu bir tutum benimsesem bile (bu beni psikolojik bir kötümser yapmaz) yine de felsefi bir kötümser olabilirim; çünkü varoluşun genel olarak acılarla dolu olduğuna inanmaya devam edebilirim.

Hepsi, bir yerde öfkeyle mi ilgili?

Fransız filozof Jean-Paul Sartre bazen varoluşsal kaygı, korku ve genel olarak karanlık, depresif konularla ilgilenen kasvetli bir filozof olarak görülür. Ayrıca kötümserlikle de ilişkilendirilmiştir; ancak bu büyük ölçüde çalışmalarının yanlış anlaşılmasından kaynaklanmaktadır.

Sartre 1945 yılında bu yanlış izlenimleri ortadan kaldırmak istedi. Varoluşçuluk Bir Hümanizmdir adlı halka açık bir konferansta, varoluşçuluğun doğru anlaşıldığında özgürlük ve seçimlerimizin ve yarattığımız yaşamların sorumluluğunu üstlenmekle ilgili bir felsefe olduğunu savundu. Özgürüz, ya da varoluşçu terimlerle ifade edecek olursak, özgür olmaya mahkûmuz.

Sartre doğuştan bir öze sahip olmadığımıza ve bu nedenle kendimiz için bir öz yaratmamız ve inşa etmemiz gerektiğine inanıyordu. Tüm bunlar bazılarında kesinlikle endişe ve umutsuzluk duygularına neden olsa da durum böyle olmak zorunda değil.

Varoluşçulukta olduğu gibi, umutsuzluk ve endişe felsefi kötümserliğin tanımlayıcı yönleri olmak zorunda değildir.

Pesimizmin felsefede eski Yunanlılara kadar uzanan köklü bir geçmişi vardır. Eski bir efsane bize satir Silenus’un Kral Midas’a bir insanın umut edebileceği en iyi şeyin hiç doğmamış olmak olduğunu ve ikinci en iyi şeyin de erken bir ölüm olacağını söylediğini anlatır.

19. yüzyıl Alman filozofu Arthur Schopenhauer ise filozoflar tarafından eserlerinde kötümserliği sistematik olarak ele alan ilk modern batılı yazar olarak kabul edilir.

Schopenhauer’in felsefi kötümserliği, tüm insanlar için merhamet ve endişeden kaynaklanır; ancak daha açık olmak gerekirse bu merhamet sadece insanları değil, tüm canlıları kapsar. Bu, varoluşçulukla arasındaki önemli farklardan biridir. 1

Varoluşsal mahkûmiyet

Schopenhauer’in kötümserliğinde varoluşun açık bir mahkûm edilişini buluruz. Onun ifadesiyle, “çalışma, endişe, uğraş ve sıkıntı gerçekten de neredeyse tüm insanoğlunun yaşamı boyunca payına düşen şeylerdir” ve “yaşamımızı hiçliğin mutluluk veren dinginliğinde yararsızca rahatsızlık veren bir kesit olarak da düşünebiliriz.”

Varoluşu mahkûm etme konusu yeterince açık olmadıysa şöyle devam edebiliriz:

“Dünya adeta bir cehennemdir ve insanlar da bir yandan onun işkence gören ruhları, diğer yandan da şeytanlarıdır.”

Schopenhauer

Sonuç olarak, Schopenhauer için var olmamak var olmaya tercih edilir. Bu, var olmak ya da olmamak seçeneği verildiğinde, var olmamanın en iyi seçim olduğu anlamına gelir. Bu konuda Silenus’u yineler, ancak bir kez dünyaya geldikten sonra yapabileceğimiz en iyi şey bizi tutkulardan ve arzulardan uzak tutan bir yaşam duruşu sergilemektir. Mutluluk da dâhil olmak üzere bir şeylerin peşinden koşmayı bırakmak bizim yararımıza olacaktır.

Hiçbir durumda o ya da başka bir kötümser filozof, bazılarının düşündüğü gibi çılgınca bir omnicide (tüm yaşamı yok etmek için etkin ve doğrudan adımlar atmak) gibi bir şeyi savunmaz.

Nihayetinde, Schopenhauer’in kötümserliği tamamen varoluşun doğası hakkındaki metafizik görüşlere bağlıdır ki bunun özü onun irade dediği şeydir.

Amaçlarımız için, iradeyi var olan her şeyin altında yatan, koşullandıran ve motive eden bir tür güç olarak anlamamız yeterlidir. Bu nedenle, var olan her şey sonsuza dek arzulamak için vardır ve asla kalıcı bir tatmine ulaşılamaz.

İşin iyi tarafı

Yaşadığımız dünyanın bizi salgın hastalıklar, ekonomik sorunlar, savaşlar ve iklim değişikliği ile baş etmeye zorladığı düşünüldüğünde, mutlu olmamız gerektiği fikri bize inanılmaz gelebilir. Olaylara her zaman iyi tarafından bakmamız gerektiğini düşünmek pek gerçekçi değildir.

Bunu yapmayı seçsek bile, kötümserliğe göre, sonsuza kadar istemek ve arzulamak için varolduğumuz bir gerçektir. Bunun ışığında, mutluluk zorunluluğu varoluşun özüyle (Schopenhauer’in iradesi) çatışır; çünkü tatmin olmak mümkün değildir. Dolayısıyla mutlu olma beklentisi yaşamın doğasına karşı bir mücadeleye dönüşür.

İşte bu yüzden toplum bizden mutlu olmamızı beklediğinde ve mutlu olamadığımızda bizi suçladığında, olumlu düşünmek tehlikeli bir hâl alır.

Kendimizi mutluluk zorunluluğunu yerine getiremez bulduğumuzda, yetersiz ve başarısız hissedebiliriz.

Kötümserlik, varoluş içindeki yerimizi daha iyi anlamamız için felsefi araçlar sunabilir. Mutluluğun peşinden durmaksızın koşmayı reddetmenin belki de en makul tutum olduğu fikrini kabullenmemize yardımcı olabilir.

 


Bu makale Sosyolog Ömer Yıldırım tarafından www.felsefe.gen.tr için, Ignacio L. Moya’nın “Stop dissing pessimism — it’s part of being human” isimli makalesinden Türkçeye çevrilip derlenerek hazırlanmıştır. Alıntılanması durumunda kaynak gösterilmesi, ahlaklıca olanıdır.

Çeviri ve Derleme: Sosyolog Ömer Yıldırım

KAYNAKÇA

  1. Shapshay, S., (2018). Schopenhauer on the Moral Considerability of Animals: Toward a Less Anthropocentric Ethics. The Palgrave Schopenhauer Handbook, – (-), s. 283-298, https://doi.org/10.1007/978-3-319-62947-6_14
BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...