Kültür endüstrisi
Neo-Marksist disiplinler-arası perspektifleriyle, psikanalitik yaklaşımı ve Hegelci bakış açısını barındıran Frankfurt Okulu, eleştirel kuramlarıyla kültürü bir mücadele alanı olarak çözümler.
Okulun en önemli temsilcilerinden Theodor Adorno ile Max Horkheimer’ın birlikte yazdığı “Aydınlanmanın Diyalektiği” (1944) eseri, kitle kültürüne sert bir eleştiri niteliğindedir. Eserin kaleme alınmasında Adorno’nun Nazi dönemi Almanya’sında şahit olduğu, Goebbels’in propaganda bakanlığının gözetimi altında üretilen popülist kitle kültürüyle buradan kaçışı ve Amerika’daki sürgün yaşamının etkileri büyüktür. Bu eserde eleştirilen, Aydınlanma’nın, akla ve bilimsel bilgiye dayalı özgürlükçü düşünce yapısı yerine, yararcı bir rasyonaliteyle belirlenen dar bir dünyaya yol açarak, pasif ve tek tip tüketicilerden oluşmuş bir kitle toplumu yaratmış olmasıdır (Slater, 1998).
Kitle kültürü eleştirisinin öne çıkardığı en önemli kavramlardan biri de kültür endüstrisidir. Kültür endüstrisi, tanıdıklık ilkesine dayalı standartlaşmış ürünler sunarak, izleyicinin algısında gerilemeye neden olurken onlara, sahte-benlik imkânı sunarak, kapitalizmin yeniden üretiminde merkezi rolü oynar (Adorno,2006). Adorno ve Horkheimer, bu noktada Sigmund Freud tarafından geliştirilen psikanaliz kuramının önemli bir kavramını ödünç alarak, kitlelerin kontrol altına alınması sürecini betimlerler. Buna göre, her insanda bulunan ana rahmine geri dönme doğal eğilimi (regresyon), bildik ve tanıdık olana yönelme davranışını besler. Sanat ve bilim başta olmak üzere, kabaca kültür olarak adlandırılabilecek, insanın her türlü kendini ifade etme çabası, aynı zamanda bu bildik olanı dönüştürme ve aşma arzusunu harekete geçirir. Ancak; kültür endüstrisi, insanın bildik olana doğru mevcut eğilimini, regresif yani geriye dönüşçü söylem, imge, ürün ve stratejilerle kuvvetli bir şekilde destekler. Bu nedenle endüstriyel bir etkinlik olarak üretilen kültürde, insanın dönüştürücü gücü açığa çıkamaz; tersine baskılanır. Onun yerine, bir çeşit çocuksulaşma, çocukluk zekâ düzeyinde kalma durumu ortaya çıkar. Piyasaya, kültür ürünlerinin tüketimi olarak yayılan zevkler ve beğenilerin kısıtlı ve geriletici olması, bunun en önemli göstergesidir.
Adorno ve Horkheimer’e göre, yirminci yüzyılda bu olgu, kitlesel özelliğe ulaşmıştır. Diğer bir deyişle, Freud’un tek bireyin bilinçaltı için geliştirdiği kuram, kültür endüstrisi tarafından tek bir varlık gibi yönetilebilen insan kitleleri için de geçerli hale gelmiştir. Kâr maksimizasyonu hedefli eğlence ürünü üretimi ve dağıtımı yapan medya ve eğlence şirketleri kültür endüstrilerine girmektedir (Adorno 2006: 98-106). Bu anlamda, kaydedilmiş ve çoğaltılmış sinema, müzik vb. ürünler, Marksist anlamda bir metâ fetişizmine yol açarken kültürün yeniden üretimini, yukarıdan aşağıya tek yönlü bir çizgiye oturtur. İnsanların metalarla baştan çıkarılarak sahte-özgürlükleriyle, sahte-ihtiyaçlarını tatmin etme çabasına girmeleri okulun düşünürlerinden Herbert Marcuse’nin “Tek Boyutlu İnsan” (1991) (One Dimesional Man) eserinde, kültürün ideolojik kontrolü olarak eleştirilmiştir.
Kaynak: KÜLTÜR SOSYOLOJİSİ, s. 60-61, T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2318 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1315