Hegel’in sanat ve estetik kuramı
Hegel, sanat felsefesine ilişkin görüşlerini estetik derslerini verirken geliştirmiş ve daha sonra bu alandaki görüşleri Estetik Üzerine Söylevler başlığı altında yayımlanmıştır. Hegel’in güzel kavramına ilişkin açıklaması Schiller’in görüşünün az çok değiştirilmiş bir biçimi gibidir: Schiller’e göre, güzellik, duyusal ile ussal arasındaki bir arabulucudur. Hegel’e göre ise güzellik duyusaldan ödünç alınan bir ussaldır, duyusal görünüm bir form aldığında ya da ussal içerik bir form içinde kendini açığa koyduğunda güzel sanat karşımızda durur. Ussalın bu duyusal cisimleşmesi üç ilkesel yolda gerçekleşir; bunlar sembolik sanat, klasik sanat ve romantik sanat biçimleridir.
Konu Başlıkları
Sembolik Sanat
İnsanlık tarihinde ilk en uygun yol olarak sembolik sanat türü karşımıza çıkmaktadır. Burada duyulur biçim, ussal içeriği onun içine nüfuz etmeksizin ya da onu dönüştürmeksizin tümüyle sembolize etmekte eş deyişle simgelemektedir. Buna göre bir aslan cesareti, bir kuş ruhu, bir tapınak sonul anlamda bir gizem olarak kalan bir tanrının burada hazır varoluşunu simgeleyebilir. Böylece sembolik sanatta, duyulur obje, anlaşılması zor ve gizemli bir biçimde kendi dışında ve kendisinden ötedeki bir ussallığa göndermede bulunur. Duyulur sembolle çok büyük ve salt ima edilebilir olana göndermede bulunulduğu zaman, bazen sembolik sanatta yüce olan meydana getirilmiş olur. Bu sanatın en güzel örnekleri Mısır sanatında karşımıza çıkmaktadır.
Klasik Sanat
Klasik sanatta, duyulur cisimleşmenin ikinci formu karşımıza çıkar. Burada duyulur anlatım, verilmek istenen fikre uygundur. O, verilmek isteneni tam olarak anlatır, anlatım bulanık bir biçimde kendisinin ötesinde bulunana işaret etmez. Bu yaklaşım klasik dönem heykellerinde çok güzel anlatım bulmaktadır. Yani insan bedeninin heykellerinde taşta gerçekleştirilen kutsal ideal, taşta gizlenme yoluna gidilmiyor, tersine ideal bir insan bedeni olarak cisimselleşiyor. Bir tapınak tanrı değildir ama tanrıyı düşündürür. Bir Apollo heykelinde ise tanrı taşta görülebilir ve ona dokunulabilir. Hegel’e göre klasik sanat ürünleri, bağımsızlığa ve bütünlüğe sahiptir. Öyle ki onlar yaratıldığı zaman, geride daha fazla yapılması gereken hiçbir şey bırakmamış olarak görünürler. Daha güzel olan hiçbir şey geride kalmış olamaz ya da yoktur.
Romantik Sanat
Hıristiyanlık, bireyin sonsuz değerine ve öznel özgürlüğe yaptığı vurgu ile klasik sanatı bir şekilde doyurucu olmaktan çıkarır. İnsan bedeninde sükunet ve kutluluk içinde yer alan akıl olarak sanat çalışmasından daha fazlası gerekmektedir çünkü özne ve onun içsel yaşamı sonsuz bir değer olarak düşünülmektedir. Sanat formları denge ve uyumdan, öznelin heyecan ve ruhsal çalkantılarına doğru yola çıkmalıdır. Hegel’e göre, romantik sanatta öznele ve kendilik bilincine olan bu ilerleme başarılabilmiştir. Romantik sanat kendi arka tasarı olarak klasik sanatın huzurlu ve dengelenmiş güzeline geri döner ve oradan güzelin içsel yaşamını dışsal formun olumsallığında incelikle örer ve güzel olmayanın kuvvetle ifade edilmiş özelliklerine tüm genişliği ile izin verir. Romantik sanatta, sembolik sanattaki gibi, biçimsiz ve hatta acayip olana da çokça yer verilir ama romantik sanat, sembolik sanattan daha üst bir düzeyde yer alır çünkü onda yansıtılan tin daha karmaşık ve sofistikedir ve yine romantik sanatta klasik sanattakinden daha büyük ölçüde bir özgürlüğe ulaşılır çünkü romantik sanat duyulur cisimleşme tarafından daha az içerilir ya da engellenir. Hıristiyan dönemin sanat ürünleri ve Hegel’in kendi gününe dek gelen her tür sanatsal yaratmaya Hegel bu kategoride yer vermektedir.
Sanat Ürünleri Sınıflaması
Hegel’in güzelin üç ana tipine ilişkin bu görüşü sanatsal ürünlerin başlıca tiplerine ilişkin görüşü ile yakından ilişkilidir. Hegel sanat ürünlerini, mimari, heykel, resim, müzik ve şiir tarzında sınıflama yoluna gitti. Bu alanlardaki herhangi bir çalışma, sembolik, klasik ve romantik tarzlarda olabilir. Ama ona göre, mimari özellikle sembolik sanata uygundur; heykel klasik sanata ve resim, müzik ve şiir ise daha çok romantik sanat tarzına uygundurlar.
Mimari
Hegel’e göre en temel sanat türü mimaridir ve insanların ilk denediği sanat türü de budur. Çünkü onun materyali tinsiz- zihinsizdir ve onun formu bu tinsiz aracın fiziksel özelliklerine ve ağırlığına bağlıdır. İlk insanların mimari ürünü, onların bir araya gelerek tanrılara tapınabilmeleri için yapılan tapınaklardır, bu tapınaklar ayrıca topluluklarına birlik getirmeye de hizmet ediyordu. “Hegel ilk tapınakları yapan insanları, ‘inşa ettikleri yeri temizleyen’ olarak imgeledi ve bunu ‘sınırlılığın çalı- çırpılarını temizlemek’ olarak betimledi” (Acton. 1967, s.448).
Heykel
Mimaride bir ev tanrı için yapılır ve tanrı için hazır olunur ve o beklenilir. Bununla birlikte o, cisimleştirilmez ya da salt bir binanın taşlarına yansıtılmaz. Klasik mimaride tanrı taş aracılığıyla o şekilde cisimleştirilir ki heykelin tüm parçaları onu yansıtmak ya da açığa koymak için birleşirler. Bu şekilde o tinsiz ya da tinin ötesinde kalan bir sembol değildir, ama onun yekpare bir ifadesidir. Hegel, Greklerde Klasik Sanatın doruğundaki heykellerin uyumluluk içindeki bağımsızlığı ile Mısır heykellerinin katı düzenliliğini birbirine karşıt olarak gördü. Hıristiyan heykelinde hatta Michelangelo’da bile bu Grek ideal artık üstün gelmiyordu.
Resim, Müzik ve Şiir
Hegel’e göre, romantik sanatın bu üç türü ideale çok daha yakın olmakla heykelden ve mimariden ayrılırlar. Aralarındaki en büyük fark, bu sanatların ürünlerinin heykelciliğin ve mimarinin ürünleri gibi üç boyutlu olmamalarıdır. Resim kuşkusuz iki-boyutludur, Hegel, onun heykele göre daha ideal olduğunu düşündü, çünkü maddi şeylerin katı tözünden daha öteye taşınabilir. Ayrıca ressam yaptığı şeyi aynı alan üzerinde kalarak değiştirebilir, bir heykeltıraşın bunu yapmasına olanaksız gözüyle bakılabilir ve aslında buna gerek de yoktur. Üç boyut ikiye indirgendiğinde, uzay bir şekilde daha içsel ve öznel olana ödünç verilir ve böylece şiire doğru ilk adım atılmış olur.
Öznelliğe doğru bir diğer adım müzik tarafından atılır. Görme ve dokunma duyuları kadar, uzayın tüm boyutları terk edilir. Hegel’e göre işitme, görmeden daha öznel bir duyudur çünkü daha az pratiktir ve çok daha düşünseldir.
Şiirde, müziğin duyusal ögeleri olan notaların ya da tonların yerini düşüncelerin yerine geçen sözcükler alır. Hegel şunu söyler: “şiir sanatı tinin evrensel sanatıdır ve gerçekleşimi için dışsal, duyulanabilir materyale daha fazla gereksinimi olmadığı için çok daha özgür bir sanat türüdür.” Bir bütün olarak şiir sanatı içinde, epik, lirik ve dramatik şiiri birbirinden ayırmıştır. Hegel’in dramatik şiir açıklaması özellikle ilginçtir. Trajedide, bireyler dosdoğru istenç ve karakterlerinin tarafında durmak aracılığıyla kendi kendilerini imha ederler ya da temelden karşı oldukları bir eylem süreci ile kendilerini identifiye etmeye zorlanırlar. Öte yandan komedide böyle bir uzlaşma yoktur. Karakterler, sadece öznel bir anlamı olan eylemin akışını izlerler. Gerçekten de komedide, Hegel’e göre, romantik sanatın öznellik karakteri tüm birliğin çözüldüğü bir aşırılığa kadar gider ve onunla birlikte güzellik de yitip gitme yoluna girer. Komedide kişilerin birbirine karşı oynadığı, tüm sanatın amacına karşıt olarak öznel çıkarların bir serisi vardır sadece. Oysa Hegel’e göre, sanatın amacı duyulur olanda, sonsuzun ve kutsalın açınlanmasıdır.
Doğal Güzel
Hegel Estetik Üzerine Söylevler’in ikinci bölümünde doğal güzel üzerine bazı açıklamalarda bulunmaktadır. Öncelikle düzenlilik, simetri, uyum ve benzeyiş yasaları üzerine tartışmakta bitki hayvan ve insan güzelliğini ele almaktadır. Bu incelemelerden çıkardığı sonuca göre doğal güzellik sanatsal güzelliğe göre daha düşük düzeyde kalmaktadır. Bitkiler ve hayvanlar tin taşımayan doğal cisimlere göre kuşkusuz daha güzeldirler. Ama bizim onlarda gördüklerimiz içlerindeki ruh değil dışlarını kaplayan deri bunun yanı sıra saç, tırnak, kuyruk gibi görülebilir şeylerdir. Hegel doğal güzelliği “dünyanın düzyazısı” olarak niteleme yoluna gider. Doğa güzelliğini tümüyle yadsımamakla birlikte, düşük düzeyde bulunduğunu belirtmekte diretir. Aslında sistemin yapısı bunu gerektirmektedir çünkü insanın ben bilinçli başarıları onun en üst noktasını oluşturmaktadır.
Hegel’in estetiğe ilişkin görüşlerini bitirmeden önce bir iki kavramsal karışıklığa değinmek açıklayıcı olabilir: Öncelikle tarihsel ve kavramsal arasındaki ilişkide bir belirsizlik dikkati çekmektedir. Örneğin sembolik, klasik ve romantik sanat türleri arasındaki ayrımı öncelikle kavramsal düzlemde ele almakla birlikte, Hegel, bunların tarihsel ilerleme çizgisinde sıralı olarak ortaya çıktıklarını belirtir. Ayrıca tarihsel tip olarak ele aldığı romantisizmi kavramsal tip olarak ele almaktan kaçınmaz ve bu bağlamda trajediyi romantik sanata bir örnek olarak gösterir. Oysa trajedi tarihsel olarak ilkçağ Grek sanat türlerinden biridir. Böylece bu konuda zamansal ardışıklığı göz ardı etmiş olur. Bu arada Hegel’in en ilginç önerilerinden birisi romantik sanatın en uçucu örnekleri ile sanatın bir sona ulaştığını öne sürmesidir. Dramatik şiirin tüm sanat formlarının en özneli olan komedi ile en uç noktaya geldiğini ve bu noktadan başlayarak genel anlamda sanatta bir çözülmeye doğru yol açtığını öne sürmektedir. Aslında Prusya Devleti ile tarihin sona erdiğini öne sürmesine paralel olarak sanatın da aynı zamansal düzlemde sona doğru gittiğine inanmaktadır. Her bir durumda kavramsal gelişimin sonucunu tarihsel gelişimin de sonucu olarak göstermiştir. Tarih kutsalın dünyadaki bir serüveni olduğuna göre bu ikisini özdeşleştirmesi doğal bir sonuç olarak görülebilir. İngiliz Hegelci filozof Bosanquet, Hegel’in sanatın sonul çözülme noktasına doğru gittiğine inanmaktan daha çok toplumun geldiği noktadaki umut kırıcı görünümden acı çekerek böyle bir öngörüde bulunduğunu belirtmiştir. Ancak bu öngörüyü Schiller ve Goethe’nin terimlerini heceleyerek dile getirdiğini eleştirmenler belirtmektedir.
Kaynak: MODERN FELSEFE, s. 103-106, T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2409 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1397