Gottfried Leibniz’de Tanrı ve Önceden Kurulmuş Uyum İlkesi
Leibniz’in tüm metafizik siteminin temeli, onun önceden kurulmuş uyum ilkesi adı verilen bir ilkeyi kabul etmesine bağlıdır. Leibniz’e göre tüm evren uyum içinde ve yetkin olarak işleyen bir sistemdir. Tanrı bu evreni sonsuz sayıdaki evren olanakları içinde en uygun olanı olarak seçmiştir.
Bu evrende her şey yerli yerindedir ve birbirleriyle uyumlu bir birlik oluştururlar. Tanrı başlangıçta bunlar arasındaki uyumu oluşturmuştur. Her şey önceden kurulmuş bu uyumluluk gereği kendisine düşen devinimi gerçekleştirir; bu şekilde tözler arasındaki uyumlu işleyiş bozulmaz. Tanrı bu evreni, iyi niyetiyle en iyi evren olarak seçmiştir, bu yüzden evrenin iyiliği tartışılmazdır. Şu halde Tanrı bütün bir evrenden sorumlu olan en yüksek monaddır ve salt etkinliktir. Tanrı öncesiz sonrasız bir varlıktır ve mutlak zorunluluktur. Bu yüzden çelişmezlik yasası tarafından yönetilir. İnsan ve dünya olumsaldırlar. Çünkü Tanrı öyle değil de böyle seçtiği için böyle olmuşlardı r. Ancak Tanrının seçimi rastgele değil, olanaklı olanın en iyisini seçme yolunda gerçekleşmiştir.
“Her şeyi bilen olmakla, Tanrı en iyi dünyanın hangisi olduğunu biliyordu; iyi olmakla onu istiyordu ve her şeye gücü yeter olmakla, onu varoluşa getirme gücünü taşıyordu” (Sahakian, 1995: 141). Tanrı içinde istenç özgürlüğü olan bir dünyanın, zaman zaman insana kötü olanı seçme izni verse de istenç özgürlüğü olmayan bir dünyadan daha iyi olacağına karar vermişti. Kaldı ki dünyada iyiliğin kötülükten daha çok olduğu gösterilebilirdi. Bu durumda eğer evren yaratılmaya değmez olsaydı Tanrı onu yaratmazdı. Böylece Leibniz, Descartes ve Spinoza’ya göre gerçek anlamda bir Tanrı tutkunu olarak karşımıza çıkar. Katıksız bir matematikçi olması, doğuştan getirilen a priori idelere ve bilgilere inanması onu metafizik görüşlerini temellendirme bakımından en yüksek metafizik ilke olarak Tanrı kavramına taşımıştır.
Yeniçağda Descartes, Malebranche, Spinoza ve Leibniz gibi ussalcı düşünürlerin Tanrı odaklı felsefe sistemleri oluşturmaları rastlantısal değildir. Bu kişiler Hıristiyan teolojisinin güdümü altında olmaksızın da Tanrı-tanır felsefe sistemleri oluşturulabileceğini kanıtlama yolunu tutmuşlardı. Özgürleşen özneler olarak kendi felsefelerini kendi akıllarından devşirdikleri ilkeler ışığında özgürce kotarma yoluna gitmiş ve Tanrı kavramını felsefe sistemlerinin kurucu başlangıç ilkesi durumuna getirmişlerdi. Buna karşılık dönemin İngiliz düşünürleri bu yaklaşımı paylaşmamı ş, özgür özneler olarak felsefi sistemlerini Tanrı idesini büyük ölçüde dışlayarak, daha natüralist ve deneyimci temeller üzerine oturtmuşlardı. Thomas Hobbes ve David Hume bu yaklaşımın tipik örnekleri olmuşlardır.
Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Ömer YILDIRIM’ın Kişisel Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 2., 3., 4. Sınıf “Felsefe Tarihi” Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı