Felsefe ilerleme kaydediyor mu? Felsefenin farklılaşmasını ölçmek mümkün müdür?
Felsefeyle ilgilenen insanların birbirlerine sürekli sordukları sorulardan biri “En sevdiğin filozof kimdir?” sorusudur. Görüşülen kişiler bu soruyu istedikleri gibi yorumlayabilirler; okumaktan en çok keyif aldıkları kişi mi, en etkili olduğunu düşündükleri kişi mi, yoksa en iyi fikirlere sahip olduğunu düşündükleri kişi mi? Philosophy Bites adlı internet yayınında felsefe profesöyleri David Edmonds ve Nigel Warburton, bu soruyu bütün konuklarına yöneltiyorlar ve aldıkları yaygın cevaplardan üçü David Hume, Immanuel Kant ve Aristoteles oluyor. Bu filozoflardan ikisi 18. yüzyıldan, biri de Antik Yunan’dan. Fakat bu durum pek bir şeyin cevabını veremiyor.
Felsefe çok yönlü, çok kapsamlı bir disiplindir ve tüm dünyada milyonlarca insanın ilgisini çekmektedir. Fakat felsefenin bugüne kadar ne kadar ilerleme kaydettiğini söyleyebilir miyiz? Felserfe ne oranda gelişiyor? Isaac Newton, bilimin “devlerin omuzlarında yükselmek” anlamına geldiğini, her yeni keşif ve icadın kendisini daha önce yapılmış olanlara borçlu olduğunu söylemişti. Oysa felsefede sayısız dergi, kitap ve makale eski felsefi düşüncelerin öğretilerini yeniden incelemek ve irdelemek için kullanılıyor. Bir disiplin bu kadar çok “yeni” araştırmayı geçmişe dönerek ve önceki fikirleri ters yüz ederek yürütüyorsa o disiplinin ilerlediğini söyleyebilir miyiz?
Bu soruyu yanıtlamak için “ilerleme” kavramını anlamanın iki farklı yolunu ele alacağız. İlk olarak, bunu gerçeğe yaklaşmak ya da en azından hatayı ortadan kaldırmak açısından tartışacağız. İkinci olarak, felsefenin yaşamlarımızı ne ölçüde iyileştirdiğini inceleyerek insani açıdan değerlendirme yapacağız.
Konu Başlıkları
Bir ayağımız laboratuvarda
Bugün ayrı çalışma alanları olarak düşündüğümüz pek çok disiplin bir zamanlar felsefe olarak adlandırılıyordu. Örneğin Platon’da da Samkhya felsefesinde 1 de Freud’dan çok önceleri psikoloji ile uğraşılıyordu ve bilimler bir zamanlar “doğa felsefesi” olarak adlandırılıyordu. Aristoteles ve Descartes gibi isimler filozof oldukları kadar bilim adamı ve matematikçiydiler. Babilliler ve Mısırlılar astronomi ile metafizik arasında çok az fark görüyorlardı. Dünyanın bilimle uğraşan en parlak zekâlı insanları bile felsefeyle ilgileniyordu.
Gerçek şu ki felsefenin bilimle uğraşma konusunda köklü bir geçmişi vardır. Felsefenin ele aldığı sorular bilimdeki gelişmelerden kaynaklanır ve onlara yanıt verir.
Epistemoloji ya da bilgi teorisi, psikolojinin ilerlemesiyle kaçınılmaz bir şekilde iç içe geçmiştir. Fikirlerimizi önceden oluşmuş ya da a priori (deney öncesi) olarak gören “doğuştan gelen ideler” anlayışı, felsefenin eleştirileri kadar bilimin eleştirilerinden de nasibini almıştır. Platon ve Gottfried Leibniz’in, sahip olacağımız tüm düşüncelere önceden sahip olduğumuz ve bunların ancak deneyimle yeniden açığa çıkarılabileceği yönündeki görüşlerini nörobilim dünyasında sürdürmek oldukça zordur. Ancak bu, aynı şekilde, John Locke’un “tabula rasa” -tamamen boş bir levha- olarak doğduğumuza dair güçlü ampirist iddialarının da zayıf kaldığını gösterilmiştir. Stephen Pinker, The Blank Slate adlı kitabı ve Noam Chomsky’nin dil dogmatizmi, bilimin felsefeye müdahale etmesinin ve onu yeniden tanımlamasının örnekleridir.
Bilinç ve deneyim olgusu gibi konularla ilgilenen zihin felsefesinde bilimle birlikte yürümemek mümkün değildir. Hafıza, farkındalık, bilinçdışı ve bilinçli düşünce, algı, rüya görme ve benzeri konularda ne kadar çok şey öğrenirsek felsefe de buna o kadar uyum sağlamak zorundadır. Madde düalizmi -zihin ve bedenin tamamen ayrı iki cevher olduğu fikri- kendi zamanında bile zihin-beden etkileşiminin nasıl gerçekleştiğini açıklamakta zorlanmıştır. Beyin hakkında ne kadar çok şey öğrenirsek bu fikir o kadar savunulamaz görünür. 2
İlgili konu: Zihin felsefesi
Felsefenin kısmen ya da sadece bilimsel sorularla ilgilendiği alanlarda, felsefe bilimde kaydedilen ilerlemeye bağlanır. Epistemoloji, zihin ve dil biliminde felsefe bazen öncü rolü üstlenirken bazen de bu alanları takip eder; ancak nihayetinde bilimin çürüttüğü şeylerin ezici ağırlığı karşısında boyun eğmek zorundadır. İlerleme gerçeğe yaklaşmak anlamına geliyorsa felsefede ilerlemenin anlamı da budur.
Herkes için daha iyi bir dünya
Felsefedeki ilerlemenin bilimin başardıklarının kuyruğuna çaresizce takıldığını söylemek pek de övünülecek bir şey değildir. Ne var ki ilerlemeyi görmenin başka bir yolu daha var: İnsanlığın ilerlemesi. Bu çerçevede, felsefenin ilerlemesini dünyaya ne kadar nüfuz ettiği ve bir şeyleri ne kadar değiştirdiği ile ölçebiliriz. Felsefeyi toplumsal değişimden önce gelen bir tasarı olarak görebiliriz. Felsefe, uygulamadan önceki beyin fırtınasıdır.
Bu ilk olarak etik ve hukuk arasındaki ilişkide görülür. Zaman ilerledikçe, bugün bilim kurgu gibi görünen şeyler, gelecekte insanlar için gerçek hayat sorunları hâlini alacaktır. Veri koruma, unutulma hakkı, otoyol kuralları ya da ebeveyn izni gibi şeyler atalarımız için anlamsız şeyler olurdu. Yasa koyucular, avukatlar ve yargıçlar yeni yasaların taslak aşamalarında kesinlikle felsefe yaparlar. Yasa tasarıları hazırlanırken ve kabul edilirken yapılan tartışmalar, müzakereler ve eleştirel analizler kesinlikle felsefidir. İçinde yaşadığımız yasalar ve sistemler açısından ilerleme, felsefi bir temel üzerine inşa edilmiştir.
İlerlemeyi ikinci olarak, kişisel ve kolektif anlamda felsefeyle şekillenen değerler çerçevesinde tanımlanırız. Özgürlük, eşitlik, demokrasi ya da mahremiyet gibi şeyler bir maden gibi toprağın altında bulunmaz. Bunlar filozoflar tarafından dile getirilir, savunulur ve yüceltilir. Bugün, daha önce hiç olmadığı kadar güvenli, adil ve sağlıklı bir toplumda yaşıyoruz ve bunun büyük bir kısmını dünün teorisyenlerine ve filozoflarına borçluyuz. O zaman buna anlamlı bir şekilde felsefede ilerleme diyebiliriz.
Ancak bu ilerleme nadiren düz bir çizgide gerçekleşir. Aksine, başlar ve ileriye doğru sendeleyerek yol alır. Toplumsal değişimle ölçüldüğünde felsefenin ilerlemesi de farklı değildir. İlerleme aynı zamanda gerileme de gösterebilir. Demokrasi ve özgürlük ilerlemeci nitelikte olabilir; ancak çevresel sömürü ve eşitsizliğin yaygınlaşması ilerlemeci nitelikte değildir.
Yelken açmak için harika sular
Belki de bu soru asıl meseleyi gözden kaçırmamıza neden oluyor. Ya felsefe ilerlemeyle, nihai bir çözüme doğru ilerlemekle ilgili değilse ve daha ziyade uğruna yaşanacak bir şey bulmakla ilgiliyse?..
Felsefe insanlığın ta kendisidir ve en az insanlar kadar çeşitli, karmaşık ve kafa karıştırıcıdır. Felsefe bilinmeyen bir varış noktasına giden bir yol değildir. İnsanlık durumuna tutulan bir spot ışığıdır. İçine başka bir sayfa daha eklediğimiz tek bir kitap değildir. Felsefe bir kütüphanedir ve her birimiz bize en iyi hitap eden kitabı bulmak zorundayız.
Bu, herhangi bir felsefi görüşün işe yarayacağı ya da bir fikri ve herhangi bir yorumu olan herkesin iyi bir filozof olabileceği anlamına gelmez. Felsefenin kuralları ve yöntemleri vardır ve argümanlar çürütülebilir ve geçersiz kılınabilir. Ancak felsefi analizin sınavından sağ çıkanlar okunmak ve özümsenmek için oradadır. Bunlar yaşadığımız fikirler ve teorilerdir. Kim olduğumuzu tanımlayan değerler, dinler, ahlaklar, erdemler ve davranışlardır.
Felsefe uzak bir kıyıya doğru yol alan bir gemi değildir. Geminin üzerinde yol aldığı denizin ta kendisidir.
Bu makale Sosyolog Ömer Yıldırım tarafından www.felsefe.gen.tr için, Jonny Thomson’ın “How much progress has philosophy actually made?” isimli makalesinden Türkçeye çevrilip derlenerek hazırlanmıştır. Alıntılanması durumunda kaynak gösterilmesi, ahlaklıca olanıdır.
Çeviri ve Derleme: Sosyolog Ömer Yıldırım
KAYNAKÇA
- Sedlmeier, P. ve Srinivas, K. (2016). How Do Theories of Cognition and Consciousness in Ancient Indian Thought Systems Relate to Current Western Theorizing and Research? Frontiers in Psychology, 7 (-), 343, https://doi.org/10.3389/fpsyg.2016.00343
- Foster, J. (2008). Dennett’s Rejection of Dualism. Inquiry An Interdisciplinary Journal of Philosophy, 36 (1-2), 17-31, https://doi.org/10.1080/00201749308602309