Devletin Tarihsel ve Toplumsal Anlamı
Siyaset felsefesi bir açıdan devlet felsefesi olarak da görülebilir. Devlet, genel olarak coğrafi bir sınırlama içinde siyasal olarak örgütlenmiş tikel bir topluma işaret eder.
Bu söz konusu tikel toplum, coğrafi ve etnik açıdan diğer toplumlardan ayrışmış olabilir ya da söz konusu siyasal örgütlenmeye dahil olan insanlar, yani halk etnik ve dinsel açılardan çeşitlilik gösterebilir. Devlet açısından belirleyici olan şey, tüm tarihsel ve toplumsal ortaklıklar yanında, tikel bir topluma özgü siyasal ortaklık ve bütünsel örgütlenmedir.
Tikel bir toplumun politik açıdan bütünsel bir örgütlenme içinde yaşaması olarak devlet, siyaset felsefesinin öncelikli ve temel ilgi alanıdır. Devlet, tikel bir iktidar odağı çerçevesinde siyasal ya da politik olarak eklemlenmiş tikel bir topluma işaret eder. Bu bağlamda devlet tümüyle tikel, göreli ve dolayısıyla tarihsel bir karakter taşır.
Herhangi bir devlete ve genel olarak siyasal örgütlenmeye dair mutlaklık ve ebediyet savları, siyasal açıdan en nihayetinde tikel iktidar grubunun gücünün mutlaklaştırılması ve totaliterleşmesine yol açar. Devlet ve en nihayetinde siyaset, insan iradesinin, normatif olanın, diyalektik açıdan gelişmeye açık tinsel faaliyetin nesnel dışavurumlarıdır. Böylesine tinsel bir faaliyet ve oluşumu, tarihsel değişimin ve toplumsal dinamiğin dönüştürücü etkilerinden sakınmaya çalışmak, kötü anlamda politik bir muhafazakârlığa, yani tepkiselliğe yol açar.
Devletin ve onu belirleyen iktidar odağının, insan toplumunun karmaşık, dinamik ve tarihsel açıdan dönüştürücü doğasına direnmesi değil, onu kavraması ve bu kavrayış içinde olumluyu olumsuzdan ayırması gerekir. Devlet ve politik iktidar açısından ne geçmişin tümüyle olumlanması ne de tümüyle yadsınması gerekir. Bu anlamda devletin çokluk içinde birliği, ayrım ve çeşitlilik içinde özdeşliği araması gerekir. Politik açıdan farklı ve yeni olanın düşünülmeden ve tartışılmadan olumsuzlanması, olası sorunları ve bu sorunların kavranmasına bağlı olan gelişimin dinamiğini görmezden gelmeye yol açar.
Bu bölümdeki tartışmalardan çıkarabileceğimiz ilk sonuç, özgürlük ve eşitlik gibi ilke ve değerlerin siyaset felsefesi bağlamında taşıdıkları önemdir. İkinci bir sonuç, siyasal egemenlik biçimlerinin toplumsal ve tarihsel gerçeklikle yakın ilişkileridir. Özel mülkiyet ve üretim ilişkileri de, siyasal gerçeklik ve siyaset felsefesi bağlamında önem taşırlar. Bu bağlamda liberalizm ve Marksizm arasındaki tartışma çok belirleyicidir. Son olarak belirtilmesi gereken şey, devletin siyasal analizler bağlamındaki merkezi konumudur.
Hazırlayan: Sosyolog Ömer Yıldırım