Felsefe hakkında her şey…

Değerler Eğitiminin Felsefi Temelleri

01.05.2020
5.989

Felsefe tarihinde değerler konusunun Eski Yunanlılar döneminden başlanarak günümüze kadar çeşitli felsefelere göre ele alındığı bilinmektedir.

Sokrates, Aristoteles ve Platon insanın ne olduğu ve insan eylemlerine yönelik görüşleriyle bireyin ve toplumun iyiliğine olacak davranış biçimlerini saptamaya çalışmışlardır. Özellikle en değerli kazanımın insanın kendisi hakkında edindiği bilginin olduğunu vurgulayan Sokrates’in, bireyin erdeminin temelini oluşturan hakikati arama ve buna uygun davranmaya ilişkin tespitleri değerler açısından önemli bir başlangıç noktasıdır.

Platon, düşüncelerinde, akademik açıdan yeterli olmak kadar erdemli olmanın gereğine değinirken; Aristoteles, samimiyet, dürüstlük, doğruluk ve cesaret içeren ahlak erdemleriyle ilgilenmiştir. Ona göre insanlar, dürüstlük-adillik, sabır-acelecilik, cesaret-korkaklık ve çalışkanlık-tembellik gibi uç noktalar arasında düşündükten sonra kendilerini erdemli olmaya götüreceklerini düşündükleri seçimlerini yapmakta ve eylemlerine karar vermektedir. Bu filozofların öğretilerinde ahlaki erdemin büyük ölçüde kişilikle ilgili olduğu ve geliştirilebileceği vurgulanmıştır.

Felsefi anlamda değerler, insanın bir nesne ya da durumla karşılaştığında istek, amaç ve ihtiyaçlarına göre o varlığa yüklediği anlamdır. İnsan, değerler sayesinde varlık ya da olguya yönelerek ona ulaşma çabası içine girer. Bilimin bir konusu olarak “meydana gelmiş olan”dan farklı olarak değer, “meydana gelmesi beklenen, arzu edilen, gereken” üzerinde yoğunlaşır ve bu özelliği itibarıyla teorik değil, pratik bir yöne sahiptir. Olması arzu edilen bu şeylerin iyi-kötü gibi yargılarla nitelendirilmesi, onun, insana ait bir üretim olduğunu gösterir. İnsan, erdemleri gerçekleştirirken ya var olan değerlere uyar ya da yeni değerler meydan getirir. Bu çerçevede bakıldığında değerler, insan yaşamının zorunlu bir ögesi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Değerler insanın kendisi, diğer kişiler ve toplumla olan ilişkileri sonucu vardır. İnsanın olmadığı bir yerde değerlerden söz etmek mümkün değildir. Değerlerin ne olduğuna dair tartışmaların oldukça uzun sayılabilecek bir geçmişi vardır. İyi-kötü, güzel-çirkin ve doğru-yanlış değerleri üzerinde yoğunlaşan tartışmaların felsefede genel olarak “değerler felsefesi” veya “aksiyoloji” olarak bilindiği söylenebilir. Bu iki kavram çiftinden birincisi ahlak felsefesinin (etik), diğeri ise sanat felsefesinin (estetik) özel ilgi alanıdır.

Değer kavramın, tarihsel açıdan oldukça derin ve köklü bir felsefi arka plana ve geleneğe dayanır. Değerler, felsefede sadece teorik bir konu olarak ele alınmamış aynı zamanda toplumsal yapıyı düzenleyici işlevinden dolayı pratik bir ilgi ve tartışma konusu olarak da yer bulmuştur. Değerler, felsefi akımlar içinde de yer almış; her eğitim felsefesi çerçevesinde, değerlerin kazandırılmasına yönelik eğitimin nasıl olması gerektiği açıklanmaya çalışılmıştır.

İdealizmde, herhangi bir şekilde değiştirilemez nitelikte evrensel ve mutlak bir değer anlayışı söz konusudur. İdealistler; evreni, evrensel ve sonsuz kavramları ile tanımladıkları için, değerleri de değişmeyen ve bütün insanlara uygulanabilir ilkeler olarak görmektedirler. Daimicilik ve Esasicilik eğitim felsefeleri üzerinde etkili olan İdealizm, okulda öğrencilerin, kültürel mirası oluşturan değerleri öğrenmelerinin sağlanması ve yaşayan değerler ve bu değerlerle nasıl yaşanılacağının öğretilmesi gereğini savunur. Çocuklara kazandırılacak değerler, onları evrensel gerçeğe ulaştırmayı sağlamalıdır. Etik ilkeler kültürdeki değerleri ve oluşturulan bilgiyi yansıtır. Değerler, nesnel dünyanın ayrılmaz bir parçasıdır. İyilik, adalet ve güzellik gibi değerler, insani bir yapıdan çok, evrenin yapısının bir parçası olarak kabul edilmektedir. Değer kazandırmada, insanlar davranışlarıyla model olmalıdır. Değer eğitimine tarih, edebiyat, din ve felsefe gibi kültürel konular kaynaklık edebilir.

Daimicilik ve Esasicilik eğitim felsefelerinin kaynaklarından olan Realizm; insanların teorilerini doğal, fiziki ve toplumsal yasalara göre geliştirebileceklerini, doğa yasalarının evrensel ve sonsuz olması sebebiyle de değerlerin bunlar üzerine oturtulması gerektiğini savunurlar. Realistlere göre değerler, nesnel ve devamlıdır; bu nedenle insan zihninden bağımsız olarak ortaya çıkmaktadır. Değerleri keşfedecek olan şey ise, insanın aklıdır. İnsandan insana, zamandan zamana göre herhangi bir değişiklik göstermezler. Eğitim sistemlerinin iyi belirlenmiş değerlerle donatılması, realistlerin önemle üzerinde durduğu bir konudur.

Değerler kendi başına değişmedikleri gibi eğitimin gerçek sonuçları da değildir. Realistler, eğitimin hedefini yeni nesillere kültürel mirası aktarmak ve insanı toplumsal yaşama hazırlamak, mutlu ve erdemli kılmak olarak belirlemişlerdir. Değerler eğitiminde öğretmen, öğrenciyi peşin hükümlerle etkilememelidir. Öğrencilere, insanlığın ortak mirası olan ve devam eden değerleri vermeli, mutlak ahlaki ölçütlere göre öğrencileri yetiştirmeli ve iyi alışkanlıklar da kazandırmaya çalışmalıdır. Bütün bunlar bilinçli bir biçimde, gerçek öğrenme yoluyla öğrencilere kazandırılmalıdır. Öğrencilere eğitim vasıtasıyla bütün insanlık tarihi boyunca doğruluğu tartışmasız kabul edilen değerler öğretmelidir. Bu duruma göre, öğrencilerin neler öğreneceğine öğretmen karar vermelidir. Çünkü öğretmen, öğrenciden daha bilgili, dış dünyayı daha iyi tanıyan biridir. Çocuklar, doğru ve yanlışı ayırt edebilmelidir. Değer eğitiminde öğretmene önemli görevler yüklenmiştir. Çünkü hangi değerlerin seçileceği, nasıl öğretileceği öğretmenin sorumluluğundadır.

Kaynak: ATA-AÖF, EĞİTİM FELSEFESİ, Yrd. Doç. Dr. Mustafa Aydın BAŞAR

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...