Cambridge Platoncuları
Cambridge Platoncuları, Hristiyan ahlakını Rönesans hümanizmiyle, dini yeni bilimle ve inancı akılcılıkla uzlaştırmayı amaçlayan 17. yüzyıl İngiliz felsefi ve dinî düşünürler grubudur.
Cambridge Platoncuları, Cambridge Üniversitesi ile ilişkili bir grup on yedinci yüzyıl İngiliz düşünürleriydi. Aralarındaki en önemli filozoflar, her ikisi de Cambridge Christ’s College öğrencisi olan Henry More (1614-1687) ve Ralph Cudworth (1617-1688) idi. Grupta ayrıca Benjamin Whichcote (1609-1683), Peter Sterry (1613-1672), John Smith (1618-1652), Nathaniel Culverwell (1619-1651) ve John Worthington (1618-1671) gibi isimler de yer alıyordu.
Bu grubun, Cudworth’un daha sonra yönetici olarak atandığı Cambridge Christ’s College’da okuyan More dışındaki bütün üyeleri Cambridge Emmanuel College’da eğitim görmüştür. Kişisel ve entelektüel yaşamları İngiliz İç Savaşı ve onun ardından yaşanan olaylardan oldukça etkilenmiştir.
Cambridge Platoncuları, felsefi görüşlerini, başlangıç yıllarında Cambridge’de egemen olan Kalvinist skolastizmin arka planına dayanarak geliştirdiler. Kendilerini bir grup olarak ya da Platoncu olarak tanımlamadılar. Ancak on sekizinci yüzyılda Platoncu olarak anılmaya başlandılar. Hepsi Platon ve Plotinus felsefesine büyük saygı duydukları ve Platoncu epistemoloji ve metafiziğin ilkelerini benimsedikleri için, ‘Platoncu’ tanımlaması bu düşünürler için uygundur.
Platonculuğun yanı sıra çok çeşitli felsefi kaynaklardan da yararlanan Cambridge Platoncuları antik filozoflar arasında Aristoteles’i ve Stoacılığı iyi tanıyorlardı. Rönesans Hümanistleri’nin antik felsefenin başarısına duyduğu saygıyı ve antik felsefenin çağdaş yaşama uygunluğuna dair güçlü bir duyguyla beslenen yorumlarını paylaşıyorlardı. Aynı zamanda, Descartes, Hobbes ve Spinoza’nın yanı sıra Bacon, Boyle ve Kraliyet Cemiyeti ile birlikte felsefe ve bilimdeki yeni gelişmelerden de haberdarlardı.
Cambridge Platonculuğu’nun takipçilerinden Smith, Culverwell, Cudworth ve More, Descartes’ı yorumlayan ilk İngilizler arasındaydı. Hem More hem de Cudworth Kraliyet Cemiyeti’nin üyesiydiler. Antik ve modern felsefeyi okuyup anladıkları çerçeve, Marsilio Ficino ve Agostino Steucho gibi İtalyan Rönesans filozofları tarafından benimsenen ve Gottfried Wilhelm Leibniz tarafından da kullanılan ‘daimi felsefe’ (philosophia perennis) idi. Ayrıca akademik felsefede egemen olan skolastisizmi kesin bir dille reddetmişler ve bilimsel devrimi getiren gelişmelere yoğun bir ilgi göstermişlerdir.
Üniversitelerde felsefenin teolojinin hizmetçisi olarak görüldüğü bir dönemde, hatırı sayılır felsefi birikimlerini dinî ve ahlaki konulara, Tanrı’nın varlığını ve ruhun ölümsüzlüğünü savunmaya ve Hristiyan tutumu için pratik bir etik formüle etmeye adamışlardır. Aklın ve inancın uyumluluğuna inanarak, ahlaki ilkelerin ve hakikatin ebedi varlığına ve insan aklının akıl ve ahlak ilkeleriyle donatılmış olduğuna inanmışlardır.
İradenin özgürlüğüne vurgu yapan Cambridge Platoncuları insan kapasitesinin iyimser yönünün altını çizmektedir. Determinizm karşıtlıkları onları insan özerkliği için argümanlar üretmeye yöneltmiştir. Hepsi de zihnin ontolojik olarak maddeden önce geldiği ve zihnin hakikatlerinin duyu bilgisinden üstün olduğunu savunan düalistlerdir.
Galile sonrası dönemde ortaya çıkan bilimsel yaklaşımları kabul eden Cambridge Platoncuları atomcu bir madde teorisi ileri sürmüşlerdir. Ancak doğanın işleyişindeki temel nedensel ilkenin bir tür maddi olmayan fail ya da tin olduğu görüşü lehine yeni mekanistik doğa felsefesini reddetmişlerdir.
Bu grubun lideri, verdiği vaazlarda topluluğu bir arada tutan Hristiyan hümanizmini sıkça anlatan Benjamin Whichcote idi. Onun Cambridge Üniversitesindeki öğrencilerinin arasında Ralph Cudworth, Henry More ve John Smith gibi isimler vardı; ayrıca Joseph Glanvill de gruba Oxford Üniversitesinden katılmıştı. Nathanael Culverwel, Richard Cumberland ve Cambridge’deki mistik Peter Sterry ve Oxford’daki John Norris, ahlaki ve dinî ideallerini tamamen kabul etmeksizin Cambridge Platonculuğu‘ndan etkilenmişlerdir.
Püriten olarak eğitilen Cambridge Platoncuları, Kalvinistlerin ilahi egemenliğin keyfiliğine yaptıkları vurguya tepki göstermişlerdir. Onlara göre, siyaset filozofu Thomas Hobbes ve Kalvinistlerin her ikisi de ahlakın bir iradeye itaatten ibaret olduğunu varsayarak hata yapmışlardır.
Platonculara göre ahlak özünde rasyoneldir ve iyi insanın iyiye olan sevgisi aynı zamanda Tanrı’nın bile egemen gücüyle değiştiremeyeceği doğasının bir idrakidir. Hem Canterbury başpiskoposu William Laud’a hem de Kalvinistlere karşı, ayinlerin, kilise yönetiminin ve dinsel dogmaların Hristiyanlığın esasları olduğunu reddetmişlerdir. Cambridge Platonculuğu Hristiyan olmanın; ilahi bilgeliğe ortak olmak ve dinsel örgütlenmenin yararlı olduğunu kanıtlayan her türlü biçimi seçmekte özgür olmak anlamına geldiğini savunmuştur.
Cambridge Platoncuları‘nın engin hoşgörüsü, onlara “latitude men” (serbestçiler) sıfatını kazandırmıştır ve ahlakı dogmanın çok üstünde tuttukları için sıklıkla Üniteryen ya da ateist olmakla itham edilmişlerdir.
Metafizik anlayışları, Platon’u Neoplatonik bir bakış açısıyla yorumlayan Rönesans Platonculuğundan etkilenmiştir. Descartes’ın ampirizm eleştirisinden çok şey almışlardır; ancak yeni “mekanik” teorilerin dinî dünya görüşünün altını oyabileceğinden endişe ederek (Descartes’a karşı) doğal süreçlerin teleolojik yorumunu desteklemişlerdir.
Yazan: Sosyolog Ömer Yıldırım