Baykan Sezer’e göre Türk sosyolojisinin sorunları
Baykan Sezer’e göre; Türkiye’de sosyolojinin ilk ve ana sorunu, önce Batı sosyolojisi ile ilişkilerini iyi belirleyebilmesi ve Türk toplumunun ve gerçeklerinin aydınlanmasında takınılması gerekli tutumun ne olduğunu saptayabilmesidir.
Türk sosyolojisi açısından yöntem konusunun önemini ve gerekliliğini vurgulayan Sezer’e göre:
“Türkiye’de sosyoloji, sorunlarını ortaya koyarken aynı zamanda kendi gelenek ve yöntemlerini de kurmak zorundadır. Ancak o zaman, gerçekten Türk toplumuna ışık tutabilir. Yöntem gerçeklerin anlaşılması amacıyla izlenmesi gerekli yoldan başka bir şey değildir. Karşımıza çıkan sorunlara göre biçimlenecektir. Yöntemin gerçeklere değil de gerçeklerin yönteme uyacağını sanmak mümkün değildir. Türk sosyolojisi, sorunları bütünlükleri içinde ele almak ve böylece olayların gerçek anlamlarını su yüzüne çıkarmakla yükümlüdür. Bu nedenle görevleri arasında yeni açıklayıcı kuramlar geliştirmek de bulunmaktadır. Türk sosyolojisinin gerçekleştireceği çeşitli bulgular, ancak genel kuramlar aracılığıyla doğru bir yoruma kavuşturulabilecektir” (Sezer, 1988:13).
Günümüzde Türk sosyolojisi konusunda doğru saptamalarda bulunabilmek için Batı sosyolojisini iyi bilmemiz gerektiği gibi sosyolojinin Türkiye’deki serüvenini de yakından tanımamız bir zorunluluktur. Batı sosyolojisinin bütün önerilerinin Türkiye için geçerli olması gerekmemektedir. Elbet bu durum Batı sosyolojisinin bütün önerilerinin Türkiye için geçersiz olduğu anlamını da taşımaz. Yalnızca sosyoloji bilgilerinin öğrenilmesi yeterli değildir. Bu bilgilerin aynı anda eleştirilmesi, yeni baştan ele alınması, irdelenmesi gerekmektedir. Sezer (1985:81), Batı sosyolojisinin üzerinde ısrarla durmamız gerektiğinin altını çizmektedir. Bunun nedeni; Türk sosyolojisine büyük ölçüde kaynaklık eden Batı sosyolojisini bilmek ve Türk sosyolojisinde öne sürülmüş çoğu görüşleri gerçek anlamlarıyla tanıyabilmektir. Yine ayrıca Batı sosyolojisi yalnızca kendi toplumlarının sorunlarının çözümüyle ilgili kalmamaktadır, kendi dışındaki toplumlar için de değer yargıları getirmektedir.
Türkiye’de önceleri çeşitli konularda Avrupa’nın değişik ülkeleriyle işbirliği imkanlarını aramak biçiminde başlayan Batıcılaşma akımı, kısa süre içinde bizlerin de Batılılar gibi düşünmemiz ve yaşamamızla ancak İmparatorluğun kurtarılabileceği görüş ve inancına dönüşmüştür. Bunun sonucu Batı düşünce öge ve dalları Türkiye’ye ithal edilmeye başlanmıştır. Bu arada sosyoloji de yurdumuza girmiştir. Böylece teknik alanlarda başlayan Batı bilim ve düşüncesinin Türkiye’de kökleşmesi toplum bilimleriyle de bütünleşmiştir vurgusunu yapan Sezer, sosyolojide geçerli olan yöntemlerin Batı’nın sunduklarıyla sınırlı olduğunun da bilinmesi gerektiğini belirtmektedir.
Baykan Sezer kendi yöntem anlayışını ortaya koyarken, bütüncü yaklaşımın ve makro düzeyde analizlerin önemini belirtmektedir. Nitekim ona göre; Türk sosyolojisi, sorunları bütünlükleri içinde ele almak ve böylece olayların gerçek anlamlarını su yüzüne çıkarmakla da yükümlüdür. Bu nedenle görevleri arasında yeni açıklayıcı kuramlar geliştirmek de bulunmaktadır. Sosyolojimizin gerçekleştireceği çeşitli bulgular, ancak genel kuramlar aracılığıyla doğru bir yoruma kavuşturulabilecektir. Toplum tanım ve yasaları öncelikle toplum gelişme ve değişmelerini açıklamak durumundadır. Gerçekte bu tanım ve yasalardan umulan, toplumda amaçlanan gelişme ve değişmeleri elde edebilmektir. Batı’da toplumların büyük çalkantı ve değişmeler içinde bulunduğu bir dönemde kurulmuş olması şaşırtıcı değildir. Sosyolojinin konusu budur. Bu konuların gündemde olduğu ve doğrudan gözlem olanaklarının bulunduğu değişmeler dönemi, sosyolojinin doğuşunu ve gelişmesini kolaylaştırmıştır. Yakından incelendiği zaman belli başlı sosyoloji akımlarının, bu değişmeleri kendilerine konu aldıklarını görürüz (Sezer, 1988: 120).
Baykan Sezer, sosyoloji tarih bağlantısının gerekliliği yönündeki görüşleriyle bağlantılı olarak; Sosyolojinin günümüze kadar ürettiği bilgilerin kaynağı Batı tarihî olmuştur. Oysa Türk toplum tarihini ele aldığımız zaman ilk gözlemleyebileceğimiz, Türk toplum tarihî ile Batı kalıplarının uyuşmazlığıdır. Genel olarak Doğu tarihinde, en azından Batı tarihinde görülen Eski Çağ-kölelik, Orta Çağ-feodalizm ve Yeni Çağ-kapitalizm kesişmesine tanık olunmamaktadır. Bu durumda bizim ise Türk tarihinde önemli değişmeleri saptamakla başlamamız gerekmektedir. Daha önce de değindiğimiz gibi Türk tarihinde iki önemli değişiklik olayı Anadolu’nun Türkleşmesi ve Osmanlı’nın Batıcılaşması olayıdır. Anadolu’nun Türkleşmesi olayında bir uygarlık çevresinden bir başka uygarlık çevresine gireceğiz. Kimliğimizi değiştirmeksizin yurdumuzu değiştireceğiz. Osmanlı’nın Batıcılaşma olayında ise bu kez yurdumuzu değiştirmeden kimliğimizi değiştirmek girişimi bulunmaktadır. Yine bir uygarlık çevresinden bir başka uygarlık çevresine geçilmektedir. Görüldüğü gibi bu iki olayın temelde benzer ve uyuşmaz iki önemli özelliği olacaktır. Türk tarihinde bu iki olayla ölçülebilecek önemde başka değişmelere rastlamak zordur saptamasını yapmaktadır.
Baykan Sezer sosyolojik yaşamı boyunca pozitivist anlamda hiçbir uygulamalı çalışma yapmamıştır. Buna karşılık sosyolojinin uygulamasının siyaset olduğunu düşünmektedir. Yöntemi genel anlamıyla karşılaşılan güçlükleri sistemli bir çözümleme çabası olarak tanımlayan Sezer, sosyolojinin başlıca bilgi kaynağının tarih olduğunu belirtmektedir (1993:79).Nitekim sosyoloji yaşanan toplum olaylarının tarihî boyutunu öğrenebilmek için tarihe başvurmak zorundadır
Türkiye’de sosyoloji yapmak, sosyolojinin getirdiği kutsal ve mutlak doğrularla Türkiye sorunları önünde bilgiçlik taslamak değildir. Önemli olan ve gereken Türk toplumunun günümüzde karşılaştığı sorunlara çözüm getirebilmektir.
Türkiye’de sosyolojinin yeri söz konusu biçimde tanımlanınca çözüm getirmesi gereken sorunların saptanması da gerekmektedir. Sorunlar belli bir toplumun, Türk toplumunun sorunlarıdır. Bu nedenle Türk toplumunun tanımlanması sosyolojimizde öncelik kazanmaktadır.
Elbet önce soruların doğru ortaya konulması gerekmektedir. Sosyoloji bu nedenle vardır. Sorular ve doğrular yeterince bilinirse siyaset doğruların dile getirilişini yüklenecektir. Ana doğrular bilinip siyasette dile gelseler bile sorunların daha kolay ve daha sağlam çözülebilmesi için sosyoloji yine çabasını sürdürecektir. Hiçbir sorun kalmaz ve en kusursuz çözümler gerçekleşir ya da bilinirse işte o zaman sosyoloji gereksiz olacaktır.
Kaynak: TÜRK SOSYOLOGLARI, s. 157-161, T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2915 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1872