Felsefe hakkında her şey…

Aşkı anlamanın 3 felsefi yolu

05.06.2021
6.866
Aşkı anlamanın 3 felsefi yolu

Aşk; ilkel bir güç, şehvet, özen, coşku, tutku ve kıskançlığın baş döndürücü bir karışımı gibi görünebilir. Yani felsefenin ölçülü akılcılığının ve kuramsal yapısının tam zıttı olarak…

Yine de kişi yaşamdaki herhangi bir konuyu ele alır ve onun hakkında derin sorular sormaya devam ederse önünde sonunda felsefe yapmış olur. Aşk da felsefe için bu herhangi bir konudan farklı değildir.

Gerçekten de Aristoteles, Immanuel Kant ve Simone de Beauvoir gibi birçok ünlü filozof aşk hakkında ve aşkın insan aklının ürettiği büyük mükemmeliyet ve özgürlük teorilerine nasıl uygunluk gösterebileceği konusunda düşünceler üretmişlerdir.

Aşk ile ilgilenen filozofların tarihsel olarak konumlandırılmış görüşleri, şaşırtıcı olmayan bir şekilde kendi zamanlarının kültürel olarak değer verilen aşk anlayışını yansıtma eğilimindedir. Öyle ki Yunanlılar dostluğun ve ondan doğan sevginin, Orta Çağ bilginleri Tanrı sevgisinin üstünde uzun uzun düşündüler. Rönesans ile birlikte ise romantik aşk sahneye çıktı.

Filozoflar bugün de aşkı ele almaya, hayatımızda ona nasıl bir yer verebileceğimize dönük pratik fikirler üretmeye ve aşkın doğasını sorgulamaya devam ediyorlar.

1. AŞK NEDİR?

Aşkı diğer benzer duygulardan nasıl ayırt ettiğimizi bir düşünün. Birinin şöyle konuştuğunu kolayca hayal edebiliriz: “Bu aşk değil; onlar sadece arkadaş.” ya da “Bu aşk değil; delilik.”

İdeal bir aşk tanımı; aşkı bir yandan hoşlanma, dostluk, saygı, hayranlık ve ilgiden; diğer yandan şehvet, tutku ve saplantıdan ayırt edecektir. Aşk bunlardan daha derin ve daha farklı bir şey olarak görünüyor.

Aşk” sözcüğünü hangi anlamlarda kullandığımızı bir düşünelim. Bir şarkıdan veya evcil hayvanımızdan bahsederken kullandığımız sevgi sözcükleriyle insanlardan bahsederken kullandığımız sevgi sözcükleri aynı mı? Bura aşktan bahsederken “insanların aşkına” odaklansak da farklı tip sevgiler arasında ayrım yapmak iyi olacaktır.

Örneğin genç bir balayı çiftinin paylaştığı tutku ile yaşlı bir evli çiftin kararlı birlikteliği, muhakkak ki birbiriyle kıyaslanamaz. Bu durumda kimileri balayı çiftinin birbirlerine “âşık” olduğunu, yaşlı çiftin birbirlerini “sevdiğini” söyleyerek bu ayrımı açıklayabilir. Fakat tutku ile kararlılık, aşkın karşılığı olabilir mi?

Platon, Aristoteles ve Aziz Augustinus gibi erken dönem filozofları bu ayrımı Eros’u (ihtiraslı tutku); philia (sevgi) ve agape’den (ilahî aşk) ayırarak gerçekleştirdiler. Susan Wolf gibi bazı filozoflar da erken dönemde ortaya konan farklı fikirlere rağmen, farklı aşk türlerinin zamanla benzer hâle gelme eğiliminde olduğuna dikkat çekiyor.

Belki de bu eğilimin sebebi, sevginin altında yatan, paylaşılan ortak bir özdür.

1.1. Aşkın Özü

Kendinize aşkın gerçekte ne olduğunu sorduğunuzu hayal edin. Cevabınız ne olurdu? “Aşk bir duygudur” diyebilir miyiz?

Aşk, bir duygunun mükemmel bir örneği gibi görünebilir. Bununla birlikte, öfke veya üzüntü gibi duygularla karşılaştırıldığında, aşkın ruhsal durumu, diğerlerine göre garip bir şekilde değişkendir. Aşk bizi hayallere daldırabilir, çaresizliğe düşürebilir; aynı şekilde kıskançlığa, zarara, kafa karışıklığına, özleme, hırsa ve daha fazlasına da yöneltebilir. Dolayısıyla aşk, tek bir duygu değil, birçok duygunun bir karışımıdır.

Belki de bunun yerine aşka şehvet gözüyle bakabilir; sevgilinizle duygusal ve fiziksel olarak birlikte olmayı düşleyebilirsiniz. (Tabii, sevgiliyle birlikte olma arzusu, çoğu zaman onlar için en iyisini yapma arzusuyla örtüşür. Ancak bu iki arzu farklı yönlere çekildiğinde trajedi çok da uzakta değildir.)

Veya aşkın derin bir tanıtma türü olduğunu düşünerek sevgilinizin gizli olan derinliklerini gerçekte görme ve onun ne kadar anlam yüklü ve önemli birisi olduğunu fark etme şansını yakalayabilirsiniz.

Bunların hepsi iyi cevaplardır. Farklı filozoflar bu yaklaşımların her birini savunmuş ve her birinde anlam bulmuşlardır. Felsefeyle ilgili güzel şeylerden biri de işte bu soruların tek bir doğru cevabının olmamasıdır. Hatta bazı insanlar, aşkın, doğası gereği tarif edilemez olduğunu, rasyonel bir tanımdan uzak olduğunu düşünebilirler. Aynı, felsefe gibi…

1.2. Bir Yapboz

Herhangi bir aşk tanımı yapıldığında bu tanımın önemli bir parçası, sevgiliye değer verme şeklinizi içerecektir. Bu durum ilginç bir bulmaca sunuyor bize.

Sevilebilir özellikleri temelinde başka birini sevdiğimizi hissediyoruz. Onu nezaketi, çekiciliği, güzelliği, zekâsı, derinliği, mizah anlayışı, gözleri ya da gülümseyişi için seviyoruz. Ve bu özelliklerin kendimizde bulunanlarına dayanarak da başkaları tarafından sevilmek istediğimizi hissediyoruz.

Bu mantıklı görünse de küçük bir kusur bunun doğru olamayacağını gösteriyor. Birini gerçekten sadece arzu edilen özellikleri temelinde sevdiysek, o zaman ondan daha güzel veya zeki biri ortaya çıktığında mantıksal olarak bu iki kişiyi “takas etmeliyiz”. Ama aşk böyle yürümez. Aşk, kişiyi sadece gelip geçici belirli nitelikleri için değil, bütün olarak sevmeyi gerektirir.

Aynı şekilde, birini herhangi bir nedene dayanmadan da sevebiliriz. Sadece “bir şey sebebiyle” sevmemiz gerekmez; çünkü bu tatmin edici görünmüyor ve sevgilimizle ilgili değer verdiğimiz ve bizi ona çeken nitelikleri engelleyen şeyler olduğu gerçeğiyle örtüşmüyor. Şöyle ki sevdiğimiz kişi bize kötü davranmaya başlarsa buna karşılık verebiliriz. Bunu yapmak için hiçbir nedenimiz olmadığında bile, birini sevmeye devam etmeye mahkûm değiliz.

2. BİR EYLEM OLARAK AŞK, BİR HİKÂYE OLARAK AŞK

Aşkın bir başka boyutu da basit bir varoluş hâli olmayıp hem zamanla ve hem de zamanın üstünde, zamanı aşkın olarak meydana gelmesidir. Sonuçta “aşk” sadece bir sözcükten ibaret değildir. Aşk, aynı zamanda bir eylemdir.

Sevmek, sonuçları olan bir niyeti ve bir eylemi ifade eder. Diğer eylemler gibi sevmek de sorumluluk gerektiren ve sorumlu olacağımız bir şeydir. Âşık olabilsek bile bu konuda seçim yapabilme şansımız var: âşık olarak kalabiliriz ve bunun için mücadele edebiliriz veya kendimizi ondan kurtarmaya çalışabiliriz.

Bu nedenle Raja Halwani gibi bazı filozoflar aşkın nihayetinde teslimiyetle ilgili bir duygu olduğunu vurgulamışlardır.

Başka bir kişiye karşı duygusal yakınlık beslemeye başladığımızda ve ondan sorumlu olduğumuzu hissettiğimizde, aşk ortaya çıkar. Ona tutulduğumuzda, ona mağlup olduğumuzda bu ya saplantı ya da tutkudur. Ona teslim olmak, bize kalmıştır. Gerçek aşkın (bir eylem olarak aşk) ortaya çıktığı yer, işte burasıdır.

Aşkın zaman içinde meydana gelmesinin başka bir yolu daha vardır. İki insan arasındaki aşk, hayatlarındaki evrimsel bir süreçten kaynaklanır. Aşk kitaplarının bize hatırlattığı gibi, aşk biz genellikle bir hikâye olarak sunulur. İki kişi bir araya gelir ve aşkın hikâyesi başlar. Hikâyenin kahramanları, yaşanan olaylara birlikte meydan okurlar ve onları değiştirirler. Bu meydan okuma sonunda her şey yolunda giderse yeni bir birlik yaratıp ve “biz” olarak varolurlar.

Tabii ki romantik aşk için kimya da önemlidir. Sırf her iki kişi de harika insanlar olduğundan ve birbiriyle uyumlu değerlere sahip olduklarından bu iki kişinin “uyum sağlayacağının” garantisi yoktur. Başka bir deyişle, bir kişinin âşık olduğunu söylemesi, sadece duygularla veya değer vermekle ilgili bir ifade değildir. Aynı zamanda bize o kişinin evrimi hakkında da bir şeyler anlatır.

Sevdikleriyle yaşadıkları deneyimler sonucunda ortaya çıkan bu evrim sonucunda insanlar mutlu olurlar ve bu onların birbirlerine derinden  bağlanmalarına yol açar. Bu, aşkın mükemmel parçalarından biridir.

Onu bir başkasından çok sevmemizin nedenlerinden biri, onunla özel, samimi deneyimler yaşamamız, onunla olgunlaşmamız, onunla anılarımızı paylaşmamız, onunla bir hayat yaratmamız; onunla birlikte evrimleşmemizdir.

3. AŞKIN AHLAKI

Aşk ahlaki olarak savunulabilir mi?

Aşk birçok yönden ahlaki bir tehlike gibi görünebilir. Aşkın gözü genellikle “kördür”; aşk, bizi dünyayı yanlış görmeye ve yanlış anlamlandırmaya yönlendirebilir. Aşk aynı zamanda başkalarına eşit bir şekilde önem vermemizi de engeller. Bu, etiğin zorunlu tuttuğu davranışların tam tersi gibidir.

Sevginin ahlaki özerklikle karmaşık bir ilişkisi vardır: Yaşamımızı ve eylemlerimizi yönetme ve kontrol etme kapasitemiz, özgür ve sorumlu bir insan olmamızla doğrulan ilintilidir. Aşk ise bu özerkliği tehdit edebilir.

Başka birine duygusal olarak “yatırım” yaptığımızda, hayatımızı onun etrafında planladığımızda ve onun kazançlarını ve kayıplarını kendimizinmiş gibi hissetmeye başladığımızda, hayatımız için vereceğimiz bütün kişisel kararların sonuçlarından feragat etmiş oluruz.

Yine de aşkın, onu etik açıdan kurtarabilecek başka yanları da vardır. Ne de olsa aşk, bizi kendimizin ötesine uzatır, kendi çıkarlarımıza ve bencilliğimize yenik düşmekten ve tamamen kendimizle meşgul olmaktan kurtarır; bize tutunacak bir dal verir.

Kişiye kendisi için, sadece kendisi olduğundan ötürü ve benzer şekilde onun duygularına, isteklerine, haklarına veya geleneklerine, onun menfaatine dönük olarak, onu korumak adına değer veririz. Bu da sevdiğimize değer verme şeklimizin ahlaki saygıyla paralel olduğunu gösterir.

Aşkın, dünyadaki gerçek anlamı ve güzelliği görmemize izin vererek bizi ahlaki olarak yücelttiği fikri, Sokrates ve Platon’a kadar uzanır. Aşk, bize sabahları yataktan kalkmamız ve yaşamamız için nedenler vererek dünyanın harika, ilham verici, özen gösterilmeye ve korunmaya değer şeyler barındırdığının farkına varmamızı sağlar.

SONUÇ

Aşkla ilgili bu felsefi fikirler, bize birkaç pratik tavsiyede bulunuyor.

Birincisi, aşk karmaşık ve müphemdir.

Fikir yüklü filozoflar bile aşkın ne olduğu konusunda anlaşmazlığa düşerlerken diğer insanların onu başka başka anlamamaları düşünülebilir mi?

Buradaki asıl mesele, anlaşmazlığın derinliğidir. Bu, birisinin gerçeği ifade edecek şekilde “Seni seviyorum” diyebileceği anlamına gelir; ancak bu, hayal ettiğimizden tamamen farklı bir anlama da gelebilir. Örneğin biz bağlılığı ve birlikteliği hayal ederken söylenmek istenen şey şehveti ve tutkuyu anlatmak istiyor olabilir.

İkincisi, aşk savunmasızlığı da içerir ve dolayısıyla risklidir.

Yukarıda belirtilen sevginin tüm özellikleri –arzu, önem, bağlılık, özen– farklı handikaplar yaratır. Aşk, kendimizi başka bir insana açmamızı, ona kişiliğimizi bütün çıplaklığıyla göstermemizi ve ona arka çıkmamızı sağlar. Bütün bu yapıp etmelerimizin de bir karşılık bulmasını umut eder.

Birine bu kadar ilgi, hayranlık ve tutkuyla yönelmek, değerli zamanımızı ve bütün yaşanmışlığımızı ona adamak, hatta kendimizi onunla tanımlamak, onun acısını kendi acımızmış gibi hissetmek çok zor eylemlerdir.

Savunmasız düşmeye, çoğu kez kontrolü ele alarak yanıt veririz. Bu bazı yönlerden sağlıklıdır. Yaşantımızı yönetme konusunda mantıklı kararlar vermemizi sağlayabilir. Bir ilişkinin bizim için zararlı olup olmadığına karar verebilir ve varsa sorunları iyileştirebilir ya da ilişkiyi bitirmeye çalışabiliriz.

Ancak bu kontrol arzusunun karanlık bir yüzü vardır. Sevdiğimiz kişinin hayatının bazı kısımlarını kontrol etmeye çalışarak duygusal kırılganlığımızı ve savunmasızlığımızı giderebiliriz. Bu ilişkinin iki tarafındaki insanlara ve doğrudan doğruya ilişkiye zarar verebilir. Bu nedenle aşk ilişkilerinde özen ve uyum hayati önem taşır.

Üçüncüsü, eğer sevmek istiyorsak, değişen bir insanı sevmeyi öğrenmeliyiz.

Yukarıda bahsettiğimiz gibi, kişinin hem kendisini hem de hoşumuza giden yönlerini severiz. Bu bizi sevgiyi sürdürmek için gerçekçi bir meydan okumaya yönlendirir.

Partnerimizin hoşa giden yönlerini bulmak ve bu yönler değişip olgunlaşırken bile yeni deneyimler ve hoşluklar yaratabilmek için çaba harcamalıyız. Aynı zamanda, partnerimizin bizim için hissettiği aşk uğruna, kendi hoş yönlerimizi ve erdemlerimizi beslemeye ve büyütmeye devam etmeye çabalamalıyız.

Nihayetinde aşk, bir tanımla veya bir felsefi teoriyle standartlaştırılamayacak kadar harika bir şekilde çok yönlü ve dinamiktir. Ancak yine de aşkın doğası, içerdiği zorluklar ve vadettiği güzellikler hakkında derinlemesine düşünmekten kendimizi alıkoymamalıyız.

 


 

Çeviri ve Derleme: Sosyolog Ömer Yıldırım
Kaynak: Friday essay: 3 ways philosophy can help us understand love 5 Haziran 2021 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi; Hugh Breakey, Avustralya Profesyonel ve Uygulamalı Etik Derneği Başkanı; ahlak felsefesi, Etik Enstitüsü, Yönetişim ve Hukuk alanlarında Uzman Araştırmacı; Griffith Üniversitesi Felsefe Bölümü öğretim üyesi.
Kapak Görseli: How Far From Home

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...