Albert Camus’nün Felsefesinin Amacı
20. yüzyılın etkisiyle insanların özgürlük fikri ve var olan savaş nedeniyle tüm alışılagelmiş düşünceleri yıkılmıştı. Bu durum insanların gerçekten bir birey olma ihtimalini yalnızca hayal haline getirmişti. Bu durumda insanların düşüncesi artık umutsuzluk, ölüm ve intihar biçiminde değişmeye başlamıştı. Varoluşçu felsefe de burada gündeme geliyordu.
Albert Camus aslında edebiyatçı olarak görülmüş olsa da bile eserleri felsefeyi içeriyordu. Onun eserleri geniş açıdan bakıldığı zaman felsefe-edebi yapıtlar olarak kabul edilebilmektedir. Özellikle Sisifos Söyleni ve Başkaldıran İnsan isimli eserlerinde felsefenin izleri daha belirgindir. Diğer eserlerinde de varoluşçuluk ön planda tutulmuştur. Fransa’da varoluşçuluk bağlamında adı sık sık anılmıştır. Ancak Camus ne bir varoluşçu ne de bir filozof olarak kendisini tanımlamamıştır. Camus’nün aslında amacı sistemli bir yol kurmak ya da kesin bir sistem kurmak değildi. Ona göre her şey saçma ve uyumsuzluk ile başlamıştı. Yani aslında Camus’nün düşüncesinin temelini de saçma ve uyumsuz oluşturmaktaydı.
Camus’nün felsefesini başkaldırı olarak adlandırmasının sebebi uyumsuzluğa bir başkaldırı olarak görülmesiydi. Uyumsuzluk insan ve dünyanın bir araya gelmesinin sonucunda ortaya çıkıyordu. İnsanlar veya inanan insanlar Tanrı varlığını kabul edip kendilerini bu inanç ile yatıştırıyorlardı. Çünkü insanların hayatına bir anlam katma ihtiyacı vardı, inanan insanlar bu inancı Tanrı ve ahirete inanç sayesinde sağlıyorlardı. Ancak Camus’ye göre bu durum kabul edilemezdi. Çünkü Tanrı fikri hem Camus hem de diğer Tanrı tanımaz varoluşçulara göre insanı yalnızca tembelliğe ve kaderciliğe alıştırıyordu. Oysa ki insan bu dünya da sahip olduğu özünü yalnızca kendi seçimleriyle çevirmeliydi.
Camus’nün felsefesi hem gerçekten insanın varoluşunun kaynağını sorgulama isteği hem de hayatın anlamına açıklık getirme isteğiyle başlar. Ancak onun felsefesinde Tanrı’ya yer yoktur. Bu nedenle Camus, uyumsuz ve hayatın anlamı sorununa karşı intiharı ana kavram olarak kullanmaya başlamıştır. Uyumsuz yalnızca insandan veya yalnızca dünyadan kaynaklanan bir şey değildir. Uyumsuzun ortaya çıkmasının nedeni insan ve dünyanın karşılaşmasıdır. Yani uyumsuzun ortaya çıkabilmesi için hem insana hem dünyaya ihtiyaç vardır. Kısaca ifade etmek gerekirse uyumsuzluk bir ilişki biçimidir. Bu yüzdendir ki insan öldüğü zaman uyumsuzluk ortadan kalkar. Ama Camus’ye göre, önemli olan hayatın değerinin olup olmadığını anlamaktır ve saçmanın karşısında bunu anlamak için insanın yapması gerekekn olabildiğince hayatta kalmasıdır.
Camus, saçmayı akıl dışı olarak adlandırılan absürd kelimesi ile tanımlamıştır. Ona göre tek ve ciddi olan felsefi konu ise intihardır. Çünkü intihar sorunu hayatın gerçekten yaşamaya değer olup olmadığı şüpheciliğini ortaya koyar. Felsefenin de bu hayatı yaşamanın değerliliği sorusuna cevap vermesinden daha ciddi bir konu olmadığını savunmuş ve bu soruya cevap vermesi gerektiğini söylemiştir. Bu soruya cevap olarak iki yol olduğunu savunmuştur: intihar ve başkaldırı. Ancak o, hayatı yaşamaya değer bulmanın da veya intihar etmenin de absürde karşı kaybetmek olduğunu söyler. Çünkü intihar varoluşsal umutsuzluk hareketinden başka bir şey değildir. O halde Camus’nün felsefesinin amacı absürde başkaldırmaktır.
Kaynak: IŞIL, Sena. 2020. Albert Camus’de Varoluşçuluk, Afyon Kocatepe Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi, Lisans Tezi, Afyon.