Ahlak Felsefesinin Estetikle İlişkisi
Estetik ya da sanat felsefesi de yine ahlak felsefesi (etik) alanına dair inceleme ve tartışmalarla yakından ilgili bir felsefe disiplinidir. Estetik güzelin neliğine ve kökenlerine dair bir sorgulama içindeyken, etik bilindiği gibi insan davranışları bağlamında iyinin neliğine ve kökene dair bir sorgulama içindedir.
Antik Dönem filozofları genel olarak bu iki kavramı, yani güzel ve iyi kavramlarını eş anlamlı olarak düşünmüşler ve birbirlerinden pek ayırmamışlardır. Güzellik insani arzu ve iradeyi kendisine çeken ve biçimlendiren değer olarak, ahlaki norm ve değerlerle yakından ilgilidir. Eğer güzellik ya da kişinin güzel bulduğu şey insanı mutlu ediyorsa ve insan içten gelen bir yönelimle güzel bulduğu şeye yöneliyorsa güzel ve iyi olduğu düşünülen değerlerin çakışması ve ortaklığı insanı mutlu edecektir.
Bu nedenle iyiyi ve güzeli çakıştıran ve onların ortak değerler olduğunu savunan Antik Dönem filozofları mutluluk ahlakına sahiptiler. İnsanı kendisine içten bir arzuyla çeken güzellik değerleriyle ahlaki iyilik değerlerinin birbirine çakışmadığı ve ayrıştığı bir kişilik ve toplum yaşamı ise tümüyle bir gerilim ve kendiyle çatışma sürecine işaret eder.
Sanat felsefesi anlamında estetik, bize ahlaki olarak ne verebilir? Güzelin dışavurumu olarak sanat yapıtının insanı ahlaki açıdan yücelttiği ve arındırdığı düşüncesi Aristoteles ve daha öncesine kadar geri götürülebilir. Sanat yapıtı öncelikle bir karakter ve kişilik analizi olarak da görülebilir. Sanat yapıtı bize bizi gösterir, bize ayna tutar. Sanat bu anlamda insan ruhunun bir dışavurumu olarak, dolaysız olarak işaret edilemeyen ahlaki duygu ve değerlerin canlı imgeler ve olay örgüleri bağlamında göz önüne getirir. Bu anlamda denilebilir ki iyi bir sanat yapıtı insanın ahlaki iç görüsü ve kavrayışını besler.
Olguya ters yönden baktığımızda ise ahlakın ve genel olarak insan kişiliğini belirleyen tüm normatif ve ideolojik kalıpların sanatçının kişiliğini ve üretim sürecini belirlediği söylenebilir. Tırnak içinde “ahlaksız bir sanatçı” ve dolayısıyla sanat ve estetik anlayıştan söz edilemez. Örneğin Dostoyevski ya da Balzac kendi toplumsal ve ahlaki değerlerinin gerçekliğinden bağımsız var olamazlar. Böylece sanatçının ahlaki ve politik görüş ve yönelimleri onun sanatını doğrudan etkiler.
Bu söz konusu etkinin sanatçıyı sanatçı yapan unsur olmadığı, herkesin ahlaki bir perspektife sahip olmakla birlikte sanatçı olmadığı söylenmelidir. Bu saptama doğrudan “sanat sanat için midir.”, “sanat toplum için midir.” tartışmasıyla ilgilidir. Sanatın doğasına dair bu iki anlayışı, birbirinden tasarımsal bir katılıkla ayırmak kavrayışımıza olumlu bir katkı sunmayacaktır. Sanatın ve sanatçının toplumla ve ahlaki normlarla ilişkisi hem sanat felsefesi hem de ahlak felsefesi bağlamında ele alınabilir. Ne sanatçıyı ve estetik algıyı ahlaki vicdan ve iradeden ne de ahlaki vicdan ve iradeyi sanatçının kişiliği ve estetik algıdan tümüyle yalıtarak kavrayabiliriz.
Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM