Desantralizasyon Nedir?
Desantralizasyon (yerinden yönetimleştirme/ademi-merkeziyetçilik), orijin itibarıyla Batı’da ortaya çıkmış bir düşüncedir.
Ancak bugün bu düşünce Batı’daki klasik anlamından daha geniş boyutlarda ele alınmaktadır.
Klasik anlamda desantralizasyon, merkezî yönetimden yerel yönetimlere doğru yetki, görev ve kaynak aktarımını ifade eder. Bu anlamda desantralizasyon, merkezî yönetimyerel yönetim ilişkilerinde anahtar bir kavramdır. Modern anlamda desantralizasyon ise merkezî yönetimin elindeki planlama, karar verme (decision making) ve kamu gelirlerinin toplanması gibi idari yetkilerin bir kısmının, taşra kuruluşlarına, yerel yönetimlere, federe birimlere, yarı-özerk kamu kurumlarına, meslek kuruluşlarına ve idarenin dışındaki gönüllü örgütlere (dernek ve vakıf gibi) aktarılmasıdır.
Aynı zamanda desantralizasyon, bir örgütte yetkilerin üst basamaklardan orta ve alt birimlere doğru aktarılması sürecini de ifade eder. Bu çerçevede “yetki genişliği”, “yetki devri”, “hizmette yerellik” (subsidiarite) ve “özelleştirme” modern anlamda desantralizasyon kavramı içinde değerlendirilmektedir. Desantralizasyon, merkezî yönetimin yükünün hafifletilmesi, yerel yönetimlerin, gönüllü kuruluşların ve bireylerin güçlendirilmesi, karar mekanizmalarının halka yakınlaştırılması ve idari kapasitenin verimli ve etkin değerlendirilmesine yönelik siyasi ve idari bir hedeftir (Eryılmaz, 2018:130).
Modern anlamda desantralizasyon, “iç desantralizasyon” ve “dış desantralizasyon” olarak iki biçimde ele alınabilir. İç desantralizasyon, bir örgütün üst basamaklarında toplanan yetkilerin alt birimlere aktarılması, personelin yetkilendirilmesi sürecidir. Dış desantralizasyon ise merkezî yönetimden yerel yönetim birimlerine, gönüllü kuruluşlara, piyasa mekanizmasına doğru yetki ve görevlerin aktarılması sürecini anlatır. Örneğin, kurumların ihale yöntemiyle bazı hizmetlerini özel sektör kuruluşlarına yaptırması, en önemli dış desantralizasyon biçimidir.
Desantralizasyon konusunu incelerken “hizmette yerellik” ilkesinden de söz etmek gerekir. Hizmette yerellik (subsidiarite) ilkesi, desantralizasyon hareketinin temel gerekçesini meydana getirmektedir. Kavram olarak subsidiarite, köken itibarıyla Latin askerî terminolojisine dayanmakta “yerel”, “ikincil” ve “yardımcı” anlamlarına gelmektedir. Bu çerçevede subsidiarite, bir eylemi, bir davranışı, bir kişiyi veya bir kurumu güçlendirmeye yarayan, onlara destek ve yardımcı olan, yedek ve ikincil anlamındadır (Çevik, 2001: 198).
Bu kavram, ülkemizde “yerellik”, “yerindenlik ve “hizmette halka yakınlık” sözcükleriyle ifade edilmektedir. Hizmette yerellik ilkesi, özü itibarıyla bireyi ve yereli güçlendirmeyi, onları yapabilir (muktedir) kılmayı hedefler. Bu kavram, kısaca “Bir hizmeti, ona en yakın birim yürütsün.” anlayışına dayanır. İlkenin altında yatan temel düşünce, bireyden aileye, yerel toplumdan değişik büyüklükteki gruplara/birimlere kadar değişen oluşumlara siyasal yetki ile müdahalenin ancak bunların çeşitli gereksinimlerini karşılayamadıkları durumlar ile sınırlı olmasıdır.
Hizmette yerellik ilkesi, geniş bir anlamı içermekle birlikte daha çok merkezî yönetimle yerel yönetimler arasındaki yetki ve görevlerin paylaşımında uygulanır. Buna göre merkezî yönetim, yerel hizmetleri, o hizmet yerel düzeyde hiç yerine getirilemiyor ya da etkin bir biçimde yürütülemiyorsa üstlenebilir. Hizmette yerellik ilkesinin amacı, karar verme mekanizmasını vatandaşa mümkün olabildiği ölçüde yaklaştırmak olduğu için temelde siyasi bir nitelik taşır. Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nda bu ilke şöyle yer almıştır: “Kamu sorumlulukları, genellikle ve tercihen vatandaşa en yakın olan makamlar tarafından kullanılacaktır”.
Hizmette yerellik ilkesi, çeşitli nedenlerden dolayı Avrupa Birliği’nin gündeminde önemli bir yer tutmaktadır. Birlik bünyesinde “yerellik” ilkesinden beklenen temel amaç, birlik ile üye devletler arasında yetki ve görev paylaşımını belirlemektir. Bu bağlamda mümkün olduğu ölçüde karar mekanizmalarını vatandaşa yaklaştırmak; üye devletlerin ulusal kimliklerini güvence altına almak ve haklarını korumak, yerel yönetimlerin özerkliğini korumak, yurttaşların Avrupa’nın bütünleşme sürecini benimsemelerini sağlamaktır. Avrupa Birliği’nin kurucu unsuru olan Maastricht Anlaşması’nda (1992), yerellik ilkesine vurgu yapılmıştır. Subsidiarite ilkesi, ulus-altı birimlerin yetkilerinin korunmasının temelini oluşturmakta yerel özerkliğin de garantisi sayılmaktadır. Hizmette yerellik ilkesi ülkemizde 5393 sayılı Belediye Kanunu’nda, “Belediye hizmetleri, vatandaşlara en yakın yerlerde ve en uygun yöntemlerle sunulur.” hükmü (Md.14) ile yer almıştır.
Kaynak: T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 3448, AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 2296