Ziya Gökalp’in ilim anlayışı
Ziya Gökalp’e göre, asri milletlere katılmak için zorunlu bazı şartlar vardır ve bunlardan en önemlisinin de ilme doğru gitmektir. Ferdin kendisine mahsus düşünüşü, duyuşu, iradesi olduğu gibi, milletlerin de bu kabilden ruhi melekeleri vardır. Milletlerin düşünüşü, ilim ile felsefe; duyuşu, din ile sanat; iradesi, ahlak, siyaset ve iktisattır. Başka bir deyişle asri bir millet, müspet ilimlerde düşünen bir mahluk demektir (Gökalp 1982/2, 9). Böylesine önemli bir konunun ne türden özelliklere sahip olduğunu da açıklamıştır. Ziya Gökalp’e göre ilim, mazideki hadiselerden istidlalen, istikbaldeki vak’aları keşfeden bir meleke-i fazıladır (Gökalp 1976/1-7, 98).
Başlangıçta bütün bilgileri kendinde toplayan felsefe, hem teorik hem de pratik özelliklere sahip genel bir ilim olarak görülmüştür. Bütün şeyleri (ilahi ve beşeri) izah etmek ile güzeli aramak ve iyiyi yapmak hususundaki faaliyeti sevk ve idare etmek olmak üzere iki hedefi olmuştur. Özel bilimler bağımsız bir hayat yaşamak üzere ondan ayrıldıklarından felsefenin alanı sınırlanmıştır (Gökalp 2006, 5). İlmin mefkuresi (amacı), bütün kanunları ihtiva edebilecek en yüksek bir kanunu keşfetmektir (Gökalp 2006, 7).
İlmi bilginin esası, vakaları bilmekten öte nedenleri bilmektir. Bu bilginin alameti farikası, üç yönlü bir ircadan, yani mürekkebin basite, hususinin umumiye, caizin zaruriye ircaından ibarettir (Gökalp 2006, 7-8).
Ziya Gökalp, ilimin bilmek arzusundan doğduğu ve bilmeyi, bilmek için sevmemiz yanında, bilmeyi, hayatın pratik zorunluluklarının çözülmesine yardımcı olduğu için de severiz, düşüncesindedir. (Gökalp 2006, 6).
Ona göre ilmin konusu, zekanın bilmek istediği şey, eşyanın hikmetleridir; sebepler ve kanunlardır. Bilmek, sadece eşyanın ne olduğundan haberdar olmak değil, onu izah etmek, yani hikmetlerini bulmaktadır. Fakat bu hikmetler, zekanın aldığı harsın derecesine göre çok değişmiş ve August Comte’un bilim sınıflandırmasını çağrıştıran çeşitli aşamalardan geçmiştir. Bilimin geldiği nokta, felsefeyle ilişkisi ve doğa ve manevi bilimler olarak tanıtılmıştır (Gökalp 2006, 6-9). Ziya Gökalp, çağdaş bilim ve felsefe anlayışını benimsemiş, geleneksel ilim anlayışından iyice uzaklaşmıştır.
İlim, cemiyetin bütün fertlerini müşterek kanaatlerle birbirilerine bağlaması yanında, iyi ile kötüyü de gösterir. Ayrıca ilim, gelenekçiler ile yenilikçiler arasındaki tartışmalarda belirleyicidir. Sağlık konusunda sıhhi olan ile marizi olanı tespit ettiği gibi, içtimai meselelerde de benzer bir görevi üstlenir. İçtimaiyat, toplumsal konulardaki sağlıklı ve zararlı olanları tespit etmektedir (Gökalp 1982/2, 9-10).
Gelecekte ortaya çıkacak unsurları da cemiyetlerin tekamül süreçlerine bakarak tespit etmek mümkün hale gelmektedir (Gökalp 1982/2, 11). Asri devlet, bir halk hükümeti olduğu kadar, aynı zamanda bir ilim hükümetidir. Asri millet, sanayisiz, genel sağlık siyaseti olmaksızın, şimendifersiz, elektriksiz, refahsız kalamaz.. Bütün sorunları çözmek için ilme doğru gitmek gerekir (Gökalp 1982/2, 11).
İlim insanlarının yıllarca çalışarak ulaştıkları keşiflerin zembereği, mesleki mefkurelerdir. Mefkuresiz adamların hakiki ilim adamı olamadıkları bundan ileri gelir (Gökalp 1982/5, 21). Bir yandan ilmin teorik özelliklerini öne çıkarmış bir yandan da onun toplum üzerindeki etkilerini konu edinmiştir.
Kaynak: TÜRKİYE’DE FELSEFENİN GELİŞİMİ I, s. 53-54, T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2456 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1428