Felsefe hakkında her şey…

Yanlış bilgi olgusal olarak yanlıştır; ancak etik açıdan da mı yanlıştır?

21.08.2023
358
Yanlış bilgi olgusal olarak yanlıştır; ancak etik açıdan da mı yanlıştır?

Günümüzde yanlış haber yapmanın ve kasten yanlış bilgi vermenin toplumsal ve bireysel etkisi göz ardı edilemez hâle geldi. İklim değişikliğinin inkâr edilmesinden tutun seçimlerle ilgili komplo teorileri üretmeye veya aşıların insan sağlığına etkisi hakkında yanlış bilgilendirme yapmaya kadar birçok “alternatif gerçek”, internet kullanımının artması ve özellikle sosyal medyanın son derece büyük bir güç kazanmasıyla birlikte daha önce mümkün olamayacağı kadar bir etki alanına sahip oldu.

Yanlış bilgi sadece pratikte etki gösteren bir sorun değil, aynı zamanda bir felsefi sorundur. Zira felsefenin epistemoloji isimli kolu, doğrunun yanlıştan nasıl ayırt edileceğiyle ve her şeyden önce de bir şeyi “bilmenin” ne anlama geldiğiyle ilgilidir.

İlgili konu: Epistemoloji nedir?

Felsefenin bir başka alt disiplini de etik’tir. Etik genellikle insan eylemlerinin sorumluluklar ve sonuçlar açısından değerlendirildiği bir alandır. Etik insanların sadece yaptıklarıyla değil, inandıklarıyla ve inançlarına ulaşmak için bilgiyi nasıl kullandıklarıyla, nasıl analiz ettikleriyle veya göz ardı ettikleriyle, bilginin doğruluğu veya yanlışlığı üzerinde de insanın sorumlu olup olmadığıyla ilgilenir.

Öyleyse insanoğlunun Ay’a hiç ayak basmadığını veya evrensel toplu katliamların bir aldatmaca olduğu fikrini benimseyen biri, sadece bilgilerinde mi yanılıyordur yoksa onun bu tutumunun ahlaki bir zemini de var mıdır?

İyiyi Bilen İyiyi Yapar

Tarihin en önemli düşünürlerinden birisi olan Sokrates epistemoloji ve etik’i bundan yaklaşık 2 bin 500 sene önce, dolaylı olarak birbirine bağlamıştır. Sokrates’e atfedilen fikirlerden biri de “iyiyi bilmek, iyiyi yapmaktır” anlayışıdır.

Sokrates, "Sorgulanmamış hayat, yaşanmaya değmez." sözcüğü ile sorgulamanın önemini ortaya koymuştur.

Sokrates, “Sorgulanmamış hayat, yaşanmaya değmez.” sözcüğü ile sorgulamanın önemini ortaya koymuştur.

Buradaki ana fikir, herkesin en iyi olduğunu düşündüğü şeyi yapmaya çalışmasıdır. Böyle olursa kimse kasıtlı olarak hata yapmayacaktır. Bu görüşe göre etik olarak hata yapmak, birilerine zarar vermek niyetinden ziyade iyinin ne olduğuna dair yanlış bir inanca sahip olmaktan kaynaklanır.

Henüz 19. yüzyılda da İngiliz matematikçi ve filozof W.K. Clifford, inanç oluşturma süreciyle etik anlayışı birbiriyle ilişkilendirdi. Clifford, 1877’de yayımlanan “İnanç Etiği” adlı makalesinde, bir şeye yeterli kanıt olmadan inanmanın her zaman, her yerde ve herkes için yanlış olduğuna dair ciddi bir iddiada bulundu. 1

İlgili konu: İnanç etiği

Ona göre, hepimizin inançlarımızı tahlil etmek, bilgi ve inanç kaynaklarımızı gözden geçirmek ve bilimsel delilleri gerçeklerden ziyade kişisel anlatılara dayalı olan söylentilerin önünde tutmak gibi etik görevleri vardır. Kısacası, bugün hepimiz “epistemik alçak gönüllülük” olarak adlandırılan inceliği geliştirmekle mükellefiz: kendimizin yanlış inançlara sahip olabileceğimizin farkına varıp buna göre hareket etmek.

İlgili konu: Hayatla ilgili kesin olan tek şey, hiçbir şeyin kesin olmadığıdır

Bugün hepimiz 19. yüzyıldakinden çok daha kompleks ve büyük bir topluluğun parçasıyız. Bu toplumun ortak çıkarları paylaşan fertleri olduğumuz sürece, her birimizin inançlarımızı nasıl oluşturduğumuza dikkat etme sorumluluğumuz bulunuyor. 2

Yelken Açmak

Clifford’un yukarıda bahsettiğimiz çalışmasında, gemisini Amerika’ya gitmek üzere Avrupa’dan yola çıkacak olan bir grup göçmene kiralayan bir armatör örneği bulunuyor.

Armatör, gemisinin Atlantik’i geçmek için pek elverişli durumda olmadığını biliyor; geminin güvenli bir şekilde yol alabilmesi için baştan sona elden geçirilmesi gerektiğinin farkında ve bu da oldukça maliyetli bir iş. Bu nedenle armatör gemiyi kontrol ettirmeden fikirlerini bir şekilde rasyonalize edip kendini geminin bu işin altından kalkabileceğine ikna ediyor. Gemisini kiraladığı göçmenlere gönül rahatlığıyla esenlikler diliyor ve onları yolcu ediyor. Ardından gemisinin okyanusta batarak kaybolduğunu öğreniyor ve hiç yüksünmeden sigorta şirketine giderek sigortasını tahsil ediyor.

İlgili konu: İnsanlar etik dışı davranışlarını nasıl rasyonalize ediyor?

gemi enkazı, batık gemi, ship

Öyle görünüyor ki birçok insan bu durumdan armatörün etik olarak sorumlu olduğunu düşünebilir. Ne de olsa geminin yola çıkmadan önce sağlam olup olmadığından emin olmak için gereken özeni göstermedi.

Peki gemi sefere hazır olsaydı ve yolculuğu güvenli bir şekilde tamamlasaydı o zaman ne olacaktı? Clifford, geminin güvenli olduğuna inanmaya hakkı olmadığı için, geminin sahibine kesinlikle hak tanımıyor: Armatör gemisinin denize elverişli olup olmadığını öğrenmemeyi bilerek ve isteyerek kendisi seçmiştir.

Görüleceği üzere etik sonuçlar doğuran şey sadece eylemde bulunmak veya bulunmamak değildir. Aynı zamanda kişilerin inançları da etik sonuçlar doğurabilir.

İnancınız Eğiliminizdir

Clifford’un makalesinden çıkarsanacak iki sayıltı vardır.

İlk sayıltıya göre her inanç benzer diğer inançların takip edilmesi için bilişsel bir altyapı yaratır. Diğer bir deyişle bir inanca sahip olduğunuzda, inancınıza benzer diğer fikirlere yönelmeniz kolaylaşır.

Bu, çağdaş bilişsel bilim araştırmalarınca doğrulanmıştır. 3 Örneğin, NASA’nın Ay’a inişlerinin tamamen senaryo olduğu inancı gibi bir dizi inanca sahip bir kişinin aynı biçimde iklim değişikliğinin bir aldatmaca olduğuna inanma olasılığı da oldukça yüksektir. 4

Clifford’un ikinci sayıltısına göreyse hiçbir insanın inançlarının diğer insanlara etki etmeyecek kadar izole değildir.

İnsanlar inançlarını dünyadan kopuk ve dış olaylarla ilişiksiz olarak edinmezler. Ailenin, arkadaşların, sosyal çevrelerin, medyanın ve siyasi liderlerin başkalarının görüşleri üzerindeki etkisi sosyo-psikolojik olarak ispat edilmiştir.

Araştırmalara göre yanlış bilgiye maruz kalan kişiler, bu bilgiler daha sonra düzeltilse dahi olayları yanlış bilgileri üzerinden yorumlamaya ve yanlış hatırlamaya devam etmelerine neden olan bir bilişsel etkiye kapılmış oluyorlar. Başka bir deyişle yanlış bilgi bir kez kabul edildiğinde, yeniden ele alınmaya karşı dirençli bir ön yargı yaratıyor. 5

Bütün bunları bir araya getiren Clifford, yetersiz kanıtlara dayanan bir inancın sadece olgusal olarak değil, etik olarak da her zaman yanlış olduğunu savunuyor. Ona göre herkes bilgi temelli inançlar geliştirebilmek için her zaman yeterli kaynağa sahip olmayabilir. Fakat ulaşılır olduğu müddetçe uzmanlara güvenmek veya sağlam bir temele sahip olmayan konularda yargıda bulunmamak, kabul edilebilir bir şeydir.

Özetle, bir hırsız, yaptığı şeyin yanlış olduğunu hiçbir yerden öğrenmese de yaptığı şey yanlıştır.

Bir Parça Tedbir

İnsanların delile dayanmayan inançlarından etik olarak sorumlu olduklarını savunmak, onların her şartta suçlu bulunacakları veya suçlanacakları anlamına gelmez. Eleştirel düşünceyi geliştirmenin ve beslemenin etik bir sorumluluk olduğunu öne sürmek, desteklenemeyecek bir inanca sahip olan herkesi doğası gereği ahlaksız olmakla suçlamak anlamına gelecektir.

Etik genellikle kötü davranışları tanıtlama ve cezalandırma aracıymış gibi görülse de Platon ve Sokrates’e kadar uzanan bir geçmişe sahip olan etik, başkalarıyla birlikte toplum içinde geçen nitelikli bir yaşam için rehberlik etmekle ilgilidir.

Aynı şekilde inanç etiği de diğer insanların iyiliği için doğru sorgulama alışkanlıkları geliştirmenin ne kadar önemli olduğunu gösterir. Yanlış argümanları belirlemeyi öğrenmek, yanlış bilgilere karşı bir tür bilişsel set olabilir. 6

Buradan bir kez daha anlıyoruz ki eğitim yatırımları yapılırken felsefe gibi öğrencilere eleştirel düşünmeyi ve açık bir şekilde iletişim kurmayı öğreten disiplinlere özellikle bir pay ayrılmalı ve felsefe, ulaşabileceği herkese ulaştırılmalıdır.

Modern toplum, bizi yanlış bilgilendirmeye karşı koruyacak teknolojik mekanizmalar aramaya eğilimli olsa da en iyi çözüm, sosyal bilimlere ciddi anlamda yer veren sağlam bir eğitim sisteminden ve tüm vatandaşların buna erişiminin sağlanmasından geçiyor.

 


Bu makale Sosyolog Ömer Yıldırım tarafından www.felsefe.gen.tr için, Lawrence Torcello’nun “Bad beliefs: Misinformation is factually wrong – but is it ethically wrong, too?” isimli röportajından Türkçeye çevrilip derlenerek hazırlanmıştır. Alıntılanması durumunda kaynak gösterilmesi, ahlaklıca olanıdır.

Kaynak Metnin Yazarı: Dr. Lawrence Torcello Rochester Institute of Technology’de felsefe doçentidir.

Çeviri ve Derleme: Sosyolog Ömer YILDIRIM

KAYNAKÇA

  1. https://people.brandeis.edu/~teuber/Clifford_ethics.pdf
  2. https://scholar.google.com/citations?user=cHLvEG0AAAAJ&hl=en&oi=ao
  3. https://www.sdmlab.psychol.cam.ac.uk/research/gateway-belief-model
  4. Stephan Lewandowsky, Klaus Oberauer ve Gilles E. Gignac. (2013, Mayıs). NASA Faked the Moon Landing—Therefore, (Climate) Science Is a Hoax: An Anatomy of the Motivated Rejection of Science. Psychological Science, Sayı: 24/5, Sayfa: 622-633, https://doi.org/10.1177/0956797612457686.
  5. Stephan Lewandowsky, Ullrich K. H. Ecker, Colleen M. Seifert, Norbert Schwarz ve John Cook. (2012, Aralık). Misinformation and Its Correction: Continued Influence and Successful Debiasing. Psychological Science in the Public Interest, Sayı: 24/5, Sayfa: 106-131, https://doi.org/10.1177/1529100612451018.
  6. John Cook, Stephan Lewandowsky ve Ullrich K. H. Ecker. (2017, Mayıs). Neutralizing misinformation through inoculation: Exposing misleading argumentation techniques reduces their influence. PLOS ONE, Sayı: 12/5. https://doi.org/10.1371/journal.pone.0175799.
BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...