Hayatla ilgili kesin olan tek şey, hiçbir şeyin kesin olmadığıdır
Hayatımızın kontrolü tamamen bizdeymiş gibi davranıyoruz; oysa aldığımız kararları ve yapmayı planladığımız şeyleri gerekçelendirebilmek için son derecede az bilgiye sahibiz.
Yaşamımızı doğru ve kesin seçimler yapmak arzusuyla sürdürüyoruz. Fakat ne yazık ki hayat böyle yürümüyor. Çoğu durumun karmaşıklığı ve o duruma dâhil olan birçok değişkenle olasılığa ilişkin bilgi eksikliğimiz göz önüne alındığında, sonraki adımımıza karar vermek için pek de sağlam bir temele sahip olmadığımızı söylemek doğru olacaktır.
Bilmediğimiz veya öngöremediğimiz şeyleri ciddiye almama eğilimindeyiz. Bunun yerine bildiğimizi düşündüğümüz şeylere tutunmayı seçiyoruz. Kesinlik, buradaki en önemli sözcük olarak karşımıza çıkıyor. Kontrolü ele almak, kendinden emin ve net olmak istiyoruz.
Örneğin ben bu yazıyı kaleme alırken Brezilya’ya uçmaya hazır biçimde Boston Logan havaalanında bekliyorum. Uçakların (üç aktarma yapacağım!) beklendiği gibi sorunsuz biçimde çalışacağına, Brezilya’ya sağ salim ve zamanında varacağına inanıyorum.
Fakat gerçek ise şu ki olabilecek her şeyi, en azından kötü fikirleri aklımızdan uzaklaştırmaya çalışsak da yine de uçak kazaları gerçekleşiyor ve gerçekleşmeye de devam edecek. Bu bağlamda bir nevi, mantıken olabilecek her şeye teslim oluyorum. Aksi takdirde, 10.000 metre yükseklikte uçan devasa bir yakıt tankına kim binerdi ki?
Bir sonraki adımda ne yapacağımıza karar vermek için geçmişe dayalı bilgi ve tecrübelerimizi kullanıyor olsak da bunlar oldukça yetersizdir. Belleğimiz genellikle seçicidir ve zaman içinde değişime uğramaya mahkûmdur. Bu rağmen geçmişe dönük bölük pörçük bilgilerimizin bizi yanıltmayacağına inanarak uçağa çok daha emin adımlarla biniyoruz.
Seçimlerimizi geçmişte öğrenip tecrübe ettiğimiz şeylere göre yaparız. Uçağa binip binmeme tercihi de bunun için çok iyi bir örnek teşkil ediyor. Bu sebeple, nahoş uçuş deneyimleri yaşayan insanların uçağa binmeden önce iki kez düşünmeleri gayet doğaldır.
Elimizde sonsuz bir güvenle tercih edilecek bir çözüm reçetesi olmasa bile epistemik alçak gönüllülük -çoğu şey hakkında düşündüğümüzden çok daha az şey bildiğimizi kabul etmek- karar vermeden önce düşünmemize ve hatalarımızı görmemize yardımcı olacaktır.
Hâl böyleyken, başka ne yapabiliriz ki?
FİZİK KADER MİDİR?
Fizik, dünyadaki şeylere hükmediyor gibi görünen sebep–sonuç zincirini determinizm adı altında tanrılaştırırdı (metaforik olarak).
Bu durum; ilkel fiziğin bilhassa astronomi tarafından yönlendirildiği, özellikle de gezegenlerin ve uyduların yörünge modellerinin yanlışa mahal vermeden öngörülür ve tekrarlanır olduğu güneş sistemi astronomisi göz önüne alındığında, tarihsel olarak mantıklıdır. Örneğin tam güneş tutulmasını binlerce yıl önceden bile tahmin edebiliyoruz.
“Kader” kavramı da kozmosun ve içindeki her şeyin basit mekanik yasalara uyduğu ve bu bağlamda bu yasalar doğrultusunda geleceğin önceden belirlendiği inancını yansıtır. Bu “alın yazısı”dır.
Ne yazık ki gerçekler bundan çok daha karmaşıktır.
Güneş sistemi astronomisinde bile, bilgi eksikliğimiz nedeniyle önceden ayrıntılı olarak kestirilmesi çok zor olan olağanüstü olaylar -iletişim sistemlerimizi etkileyebilecek büyük bir güneş fırtınası veya teleskoplarımızdan kaçmayı başaracak küçük bir asteroit yağmuru gibi- vardır. Bu tür olağanüstü olayları, kesinlikten ne kadar uzak olduğumuzu ölçmenin tek yolu olarak istatistikleri kullanarak ele alıyoruz.
Örneğin, yaklaşık 100 yıl içerisinde küçük bir asteroidin insan nüfusunun fazla olduğu bir bölgeye çarpma olasılığının yüksek olduğunu tahmin edebiliyoruz.
Dolayısıyla doğa determinizm ile çevrili olsa bile, ilgili tüm değişkenler ve ayrıntılar hakkındaki sınırlı bilgimiz, ileride ne olacağına dair güvenilir tespitlerde bulunmamızın önüne geçiyor.
Bu belki pek de hoşunuza gitmeyecektir; fakat ileride ne olacağına dair elimizde bulunan veriler, en iyi ihtimalle istatistiklerden ibarettir.
KESİN OLAN TEK ŞEY BELİRSİZLİKTİR
Karmaşık sistem dinamiğinin ve kuantum fiziğinin bize öğrettiği gibi, doğa tamamen deterministik değildir.
Bilincimizin derinliklerinde kesinlik için bir umut besliyor olsak da o umuda asla ulaşamayabiliriz. Başımıza gelen kazalar, bu kesinlik yoksunluğunun bir ifadesidir.
Alkollüyken araç kullanan veya araç kullanırken telefonundan mesaj yazan birisi, bir kaza meydana gelme olasılığını kesinlikle artırıyor. Ama bu durumlar kazanın her hâlükârda gerçekleşeceğini garanti etmiyor. Bu sürücü her şeyden habersiz bir yayaya çarpıp onun ölümüne sebep olabilir ya da o yayaya çarpmayabilir. Bu yüzden kendimizi “eşeğini sağlam kazığa bağlamak” gibi sözlerle frenliyoruz.
Yaşamımızda ileriye dönük seçimlerimizi nasıl yapılacağına dair kusursuz bir tarif bulunmasa da epistemik alçak gönüllülük kavramı bize fayda sağlayacaktır.
Gerçeklik ve olayların ortaya çıkışı hakkında tam -hatta tama yakın- bilgimiz olmadığı düşünülürse belirli bir kararın dayandırılacağı noktanın seçimi her zaman büyük bir ihtiyatla yapılmalıdır. Çünkü her şeyden emin olmak için yeterince bilgi sahibi olmayı bekleyemeyiz.
Kabul etsek de etmesek de hayatımızdaki birçok şeyin kontrolü bizim elimizde değildir. Bunu kabul etmek için alçak gönüllü olmamız gerekir. Olaylara burnu havada bir tavırla yaklaşmak yerine beklemeli, davranışlarımızın sonuçlarının nereye gidebileceği hakkında açık açık düşünüp taşınmalıyız.
Aslında kibir genellikle feci sonlara giden bir yoldur. Asla “Bu benim başıma gelmez; çünkü ben akıllıyım ve en iyisini ben bilirim” diye düşünmemeliyiz.
Ayrıca, haddimizi bilerek yapabileceklerimizin sınırını kabul etme alçak gönüllülüğünü göstermemiz de hatalarınızdan ders çıkarmanıza yardımcı olacaktır.
Bu tür bir alçak gönüllülük bir gün sizin veya belki de sevdiklerinizin hayatını kurtarabilir.
Yazar: Marcelo Gleiser (Teorik Fizikçi)
Çeviri: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Bu makale, Sosyolog Ömer YILDIRIM tarafından www.felsefe.gen.tr için derlenerek çevrilmiştir.
Derleme için kaynak metin: The only certain thing about life is uncertainty
Sayenizde bu hoş içerikleri türkçe okuyabiliyoruz ve ulaşabiliyoruz teşekkürler