Felsefe hakkında her şey…

Seçkinci yaklaşım (Seçkinci okul)

15.12.2022
Seçkinci yaklaşım (Seçkinci okul)

Toplumun işlevsel ya da bilinçdışı düzeyde de olsa dışarıdan gözlemlenebilecek kadar, uyum içinde olduğunu öne süren ve bu uyumu ya devam ettirmek ya da bozmak amacıyla ortaya çıkartılan yapı-merkezli yaklaşımların aksine; toplumların esas itici/yürütücü gücünün aktör-bireyler arasındaki çatışmalar olduğunu, bu nedenle de analiz biriminin yapıdan ziyade aktörlere odaklanması gerektiğini savunan siyasal-toplumsal modeller de üretilmiştir. Bilhassa yirminci yüzyılın başlarında, Avrupa’nın emperyalist-sömürgeci sisteminin dışında kalmış olan İtalya ve Almanya gibi ülkelerde doğan bu modeller, sınıfsal-olmayan bir biçimde, toplumları yalnızca yöneten-yönetilen arasındaki siyasi bir mücadelenin platformu olarak tanımlamaktadır. İki dünya savaşı arasındaki dönemde söz konusu ülkeleri yöneten Adolf Hitler (1889-1945) ve Benito Mussolini (1883-1945) örnekleri her ne kadar en başta arada doğrudan bir bağlantı varmış gibi hissettirse; burada “seçkinci (elitist) yaklaşımlar” adı altında ele alınacak teorilerin, Nazizm veya Faşizm gibi tecrübelerle pratik bağlantılarından söz etmek doğru olmayacaktır.

Siyaset Sosyolojisi literatüründe seçkinci yaklaşımlar’ın siyasal öncüsü olarak çoğunlukla İtalyan devlet adamı Niccolo Machiavelli (1469-1527) ve onun 1513 tarihli ünlü eseri Prens gösterilse de bu atıflar coğrafi benzerliklerden ve popüler kültürden dolma fikirlerden öteye pek az geçebilir.

Machiavelli’nin söz konusu eseri, politik olanı etik olandan ayırarak modern siyasetin temelini oluşturması ile zaten hem burada hem de diğer Siyaset Sosyolojisi tartışmalarında temel metinlerden biri olarak ele alınmalıdır (Machiavelli, 2014). Ancak Prens, Machiavelli’nin 1517 yılında kaleme almaya başladığı Söylevler isimli eserinde ortaya koyacağı siyaset teorisinin merkezî kavramlarının çok sınırlı bir bölümüne yer verir ve onun, neredeyse bugünkü anlamıyla, cumhuriyetçi olarak tanımlanabilecek siyasi yaklaşımını dışarıda bırakır (Machiavelli, 2009). Öyle görülüyor ki bu eksiklik, seçkinci yaklaşımlar ile Machiavelli arasında kurulan hatalı bağlantıların da kaynağında yer almaktadır.

SEÇKİNCİ YAKLAŞIMLAR

Pareto ve Seçkinlerin Dolaşımı

Hem İtalyan olması hem seçkinci yaklaşımlar’ın kronolojik olarak ilklerinden birini sunması hem de terminolojisini Machiavelli’dekine benzer bir biçimde kullanması ile Vilfredo Pareto (1848- 1923), seçkinci teori ile Machiavellici siyaset arasında kurulan köprünün temel figürlerinden biri olmuştur.

Pareto’ya göre bireylerin akılcı seçimleri ve ekonomik çıkarları dışında, mantıklı bir düşünme sürecinin ürünü olmayan eğilimleri (kalıntılar) ve mantıklı-olmayan insan davranışını akılcı hâle getirmek için üretilen kanıtsız sözde-teoriler (türevler) de akılcı toplumsal örüntülerin ortaya çıkmasını engellemektedir (Pareto, 1935: 1433-1435).

Toplumsal tarihin gündelik işleyişi, kalıntılar ve türevler üzerinde gerçekleşirken; tarihteki esas önemli olayları, bunlardan en az etkilenen azınlık grubunu ifade eden, seçkinler belirlemektedir. Karl Marx’ın tarihi bir sınıflar-savaşı olarak tanımlamasının karşısında Pareto, tarihi bir seçkinler mezarlığına benzetir. Toplumdaki sürekli çatışmalara bir düzenlilik kazandırma kapasitesine sahip olan, iyi eğitimli ve doğuştan özel insanları içeren seçkinler;

  1. Doğrudan hükûmetlerde görev yapan yönetici seçkinler
  2. Hükûmetlerin dışında kalan yönetici-olmayan seçkinler

olarak ikiye ayrılmaktadır (Pareto, 2010: 35). Daha açık bir ifadeyle, bir toplumun azınlık kesimini oluşturan seçkinler, ya yönetici-olmayanların yönetici pozisyonlarına ya da yönetici olanların yönetici-olmayan pozisyonlarına getirildikleri veya yönetici seçkinlerin yeni seçkin nesiller tarafından değiştirildiği bir döngüye sahiptir. Pareto bu döngüyü, seçkinlerin dolaşımı kavramıyla açıklar.

Pareto’da Toplum: Seçkin-Olmayanlar + Yönetici Seçkinler + Yönetici-Olmayan Seçkinler

Her yönetici seçkin grubunun ideali, mevcut pozisyonunu korumaktır. Ancak toplumun iç dinamiklerinden ziyade daha çok dış ülkelerden ve doğal olaylardan kaynaklanan bazı faktörler, seçkinlerin kendi konumlarını korumalarını zorlaştırmaktadır. Burada gerçekten de Machiavellivari bir benzetmeye giden Pareto, seçkinlerin bu durumlarda ya aslan karakterine bürünüp zor kullanarak yönetici pozisyonda kalmaya uğraştıklarını ya da tilki karakterine bürünüp kurnazlığa başvurarak çöküş baskısını engellemeye çalıştıklarını belirtir. Bu taktiklerin işe yaramadığı durumlarda, mevcut seçkinler düşecek ve yerlerine yeni seçkinler yükselecektir (Pareto, 2010: 61-76). Yönetilen halk ise seçkinler-arasındaki bu rekabeti dışarıdan izleyecek ve seçkinler tarafından olası zararları bertaraf etmek amacıyla kullanılacak hazır kıtalar olmalarını belirleyen “türev” teorilerin/ideolojilerin etkisinde kalmaya mahkûm biçimde yaşayacaktır.

Mosca ve Yönetici Sınıf

İtalyan Seçkinci Okulu’nun bir diğer üyesi olan Gaetano Mosca (1858-1941), 1896 tarihli, Siyaset Biliminin Temelleri kitabında, tıpkı Pareto’nun yaptığı gibi, toplumu, yöneten azınlık ile yönetilen çoğunluk karşıtlığı üzerinde açıklamaya çabalar (Mosca, 2005). Yönetici azınlık, Mosca’nın terimleriyle toplumun siyasi sınıfıdır. Bu azınlık grubunun yönetici olması doğuştan getirdikleri özelliklerden değil, hem içinde yetiştikleri ailelerde hem de eğitim süreçlerinde edindikleri becerilerle ortaya çıkan “organizasyon kabiliyetlerinden” kaynaklanmaktadır.

Mosca’da Toplum: Siyasi Sınıf vs. Siyasi- Olmayan Sınıf

Pareto’nun modeline nazaran Mosca’da sınıflar arasında daha fazla geçişlik görülmesi, iki sonuca yol açar. İlk olarak Mosca’nın geliştirdiği siyasal model hem aristokratik hem de demokratik olabilme kapasitesine sahiptir. Başka bir deyişle Mosca, yönetilen sınıftan gelen, yüksek organizasyon becerilerine sahip bireylerin, yönetici sınıfa yükselebildikleri bir durumu ütopik bulmaz. Eğer alt sınıftan üst sınıfa (yönetilenden yönetene) doğru geçiş mümkünse ve teşvik ediliyorsa ortada demokratik bir yönetici sınıf bulunmakta, böyle geçişler birer istisna teşkil ediyorsa ortada aristokratik bir yönetici sınıf bulunmaktadır. İkinci olaraksa bu sınıfların alt sınıflara açıklığı ve kapalılığına ek olarak, toplumda üst ve alt sınıfların yanında, orta sınıfların da ortaya çıkmalarını, güçlenmelerini ve üste bilgi/yetenek sağlama durumlarını mümkün kılmaktadır.

Michels ve Oligarşinin Demir Yasası

Pareto ve Mosca’nın yanında İtalyan Seçkinci Okulu’nun bir diğer ismi ise sonradan İtalyan vatandaşlığı alacak olan Almanya-doğumlu Robert Michels’dir (1876-1936). Tam olarak da 1911 tarihli ünlü eseri Siyasi Partiler’in alt başlığında belirttiği şekilde Michels, modern-bürokratik devletlerde, demokrasilerin kolaylıkla oligarşik eğilimler gösterebildiğini varsayarak analizine başlar (Michels, 1949). Seçkinlerin organizasyon becerisi, Michels’in yaklaşımda da ön plana çıkarılmaktadır. Michels, bu tip becerileri edinmiş yönetici grubunun karşısına, organizasyon becerileri çok zayıf olduğu için hiçbir zaman bir araya gelemeyecek ve sayısal avantajını kullanamayacak olan kitleleri yerleştirir (Michels, 1949: 23-40).

Michels’de Toplum: Oligarşi-Seçkinler vs. Kitle

Yönetici grubu ile kitle arasındaki bu kaçınılmaz karşıtlık ve hiyerarşik konumlanma, Michels tarafından oligarşinin demir yasası terimiyle ifade edilir (Michels, 1949: 377-392). Yüksek organizasyon becerisine sahip yöneticiler grubu, kendi içinde, belirli-bürokratik konuların uzmanlarını yetiştirecek; bu öğrenimden geçmemiş kitle, kendini her daim seçkin-uzmanların iş bölümüne mahkûm bulacaktır. Bu sarsılmaz karşıtlık, en demokratik yönetimlerde bile sürmeye mecburdur: Kitleler, toplumsal eşitliği, tarihin bir noktasında kâğıt üzerinde kazansalar dahi, bir müddet sonra toplumsal işlevleri konuların uzmanlarına devredecek ve tüm toplumsal konulara hâkim olamadıkları için, o konuda fikir beyan etme ya da seçim yapma hakkından feragat etmek durumunda kalacaklardır.

Schumpeter ve Minimalist Demokrasi

Bir başka ünlü seçkinci teori de Avusturyalı-Amerikalı politik-ekonomist Joseph Schumpeter’in (1883-1950) 1942 yılında kaleme aldığı Kapitalizm, Sosyalizm ve Demokrasi başlıklı kitapta sunulmuştur. Schumpeter’in buradaki amacı, “klasik demokrasi doktrini” adını verdiği temsilî demokratik sistem yerine alternatif bir demokrasi teorisi geliştirmektir (Schumpeter, 2010: 321-370). Schumpeter’e göre klasik temsilî demokrasinin temel bir hatası vardır: O, insanı hem özel alanında hem de kamusal alanda akılcı kararlar alabilen bir aktör olarak tanımlar. Oysa sıradan insan, özel meselelerde çıkar-temelli, dolayısıyla da akılcı, kararlar almaya ne kadar yatkınsa; kamusal alana çıktığı anda bu yetilerini kaybetmeye de bir o kadar teşnedir.

Schumpeterci Minimalist Demokrasi: Liderler-arası Rekabet + Çoğunlukçu Seçimler

Schumpeter, özel alanında akılcı, kamusal alanda ise duygusal olarak tanımladığı aktörü, siyaset gibi ciddi bir işin ana öznesi yapmanın büyük bir hata olduğu kanaatindedir. Ona göre siyaset profesyonel bir iştir ve her iş gibi, ehillere ya da uzmanlara bırakılmalıdır. Schumpeter’e göre temsilî demokrasi modellerinin yerine, siyasal çatışmaların kamusal alanda değil, liderler düzeyinde sürdürüldüğü ve liderler-arası rekabetten en iyi liderin kazanarak çıkacağı minimalist bir demokratik model önerir. Buna göre siyasal seçimler, liderlerin, farklı konuların uzmanları nezdinde yarıştığı ve sadece seçkinlere yönelik bir iş modeline dönüştürülecek; sıradan bireylerin görevi ise bu seçim sırasında veya sonrasında, görünür şekilde yanlış giden şeyleri kontrol etmek ve bunlar hakkında karar alıcıları uyarmak ile sınırlanacaktır. Elitlerin rekabeti ve kitlenin denetleme görevinden oluşacak bu minimalist model, Schumpeter’e göre bir an önce günümüzdeki hantal, bürokratik ve teknik devlet aygıtının yerine geçirilmeli ve modern-kompleks toplumların temsilî siyasal katılım imkânları kısıtlanmalıdır (Schumpeter, 2010: 371-398).

Mills ve Üçlü Erk

Amerikan sosyolojisinin en aykırı figürlerinden olan Charles Wright Mills (1916-1962), 1956’da yazdığı İktidar Seçkinleri kitabıyla, seçkinci yaklaşımların en sofistike eserlerinden birini vermiş olmasına rağmen, yukarıdaki isimlerin aksine, seçkinci bir yaklaşımın neden mevcut demokrasilerden daha iyi olacağı üzerine bir spekülasyon yapmamış; tam tersine, mevcut demokrasilerin gerektiğince işlememe sebeplerini seçkinci iktidarların varlığına bağladığı bir analiz sunmuştur (Ritzer, 2012: 74-75).

Mills’e Göre Toplumun Seçkinleri: Siyasetçiler + Özel Şirket Sahipleri + Askeriye

Mills’in analizi, büyük toplumsal sorunlar ile mikro iktidar bloklarının arasındaki bağlantıları çözmeye odaklanır. Bunun en iyi örneklerinden birinde Mills, modern Amerikan toplumunda sıradan vatandaşların üç büyük sektörün ortak çıkarları tarafından kısıtlanmakta olduğu önermesini savunmaktadır (Mills, 2017: 15-62). Bunlar askeriye, özel şirketler ve toplumdaki siyasetçiler olarak belirlenmiştir. Ona göre bu üç sektörün liderleri, kendi ortak çıkarlarını belirlemek ve bunları tüm nüfusun ortak çıkarıymış gibi sıradan vatandaşa empoze etmek konularında olağanüstü bir kapasiteye ve gerekli araçlara sahiptir. Tarımdan sanayiye ve oradan da medyaya; yerel yönetimlerden genel siyaset kurumlarına; askerî silah endüstrilerinden doğrudan karar alıcı kurumlara kadar tüm bu alanlarda yer alan seçkinler, bilinçli olmasalar dahi, kendi aralarındaki ortak çıkarları maksimize etmeye uğraşmaktadır. Bunların söz konusu etkisi altında oldukça güçsüz kalan sıradan vatandaş (kitle toplumu) ise yalnızca seçme ve temsil edilme haklarına sahip olduğu için, siyasal sistemin düzenlenmesinde gerçekte sadece minimal öneme sahip bir aktör konumuna indirgenmiş durumdadır (Mills, 2017: 545-594).

Kaynak: SİYASET SOSYOLOJİSİ, s. 46-61, T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 4025 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 2807

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...