Felsefe hakkında her şey…

Programlanmış toplum kavramı

22.11.2022
607
Programlanmış toplum kavramı

Programlanmış toplum; Alain Touraine’nin 1970’lerden itibaren ortaya çıktığını düşündüğü ve sanayi toplumundan daha fazla iktisadi büyümeye odaklanmış, daha fazla yatırım yapma kapasitesi olan, iktisadi büyümede bilgi ve yaratıcığın sanayi toplumundan daha fazla bir önem taşıdığı ve hayatın bütün alanlarının bilgi ve teknolojiyi üreten ve yönetenler tarafından üretim etkenleri fikri etrafında bütünleştirilip yönetildiği toplumdur. Bu sonraki vasıf programlanmış toplumda toplumsal çatışmaların merkezini sanayi toplumunda gözlemlenen emek ile sermaye arasındaki çatışmadan bilgiye erişme ve kullanma gücünü elinde bulunduranlar ile onlara tabi olanlar arasında cereyan eden bir çatışmaya dönüştürmüştür.

Yayınlanmış çalışmalarının seyri dikkate alınacak olursa, Alain Touraine’in meslek hayatının başlangıcındaki araştırma ilgileri daha çok sanayi sosyolojisi, özellikle sanayi işçilerinin teknolojik ve mesleki modernleşmeye karşı tavır alışları üzerinedir. Onun birkaç meslektaşı ile birlikte İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün talebi üzerine yapmış olduğu literatür incelemesi (bkz. Touraine ve diğ, 1965) yayınlandığı tarihe kadarki dönemde sanayi sosyolojisi alanındaki mevcut bilgi birikiminin iyi bir sentezlemesini temsil eder.

Alain Touraine, bu dönemdeki çalışmalarından daha sonraki çalışmalarında sürekli olarak kendilerine atıfta bulunacağı iki önemli sonuç çıkarır. Bunlardan birincisi sanayi işçileri bizatihi teknolojik modernleşmeye değil, bu modernleşmenin yapılma biçimine ve özellikle usta vasfı taşıyan işçiler arasında belirgin olduğu üzere, bu modernleşmenin kendilerinin iş üzerindeki özerkliklerini kaybetmelerine karşı çıkmaktadırlar. İkincisi ise, yirminci yüzyıl ortalarına gelininceye kadar sınaî işyerlerinde görülen emek ile sermaye arasındaki çatışma sınaî demokrasinin ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da refah devletinin oluşumunu sağladıktan sonra artık toplumdaki temel toplumsal çatışma olma konumunu kaybetmektedir. Bu çatışmanın yerini toplumun kendini yeniden üretimini planlayanlar ile bunların kararlarına tâbi olanlar arasındaki toplumsal çatışma almaktadır.

Touraine bu gözlemlerini 1968’de başta Fransa ve ABD olmak üzere gelişmiş sanayi ülkelerindeki öğrenci hareketlerinin sosyolojik analizinden hareketle yaptığı tespitlerle birleştirerek sonraki çalışmalarının seyri ve içeriği bakımından önemli bir çıkarımda bulunur. Buna göre: 1970’lerden itibaren artık sanayi toplumu geride kalmış olup, yerine yeni bir toplum-programlanmış bir toplum-ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu yeni toplumun alacağı şekil ise toplumsal hareketler ile bu yeni topluma egemen güç yapıları arasındaki toplumsal çatışmaya bağlı olacaktır yani toplumun tarihsiciliği yeni bir safhaya intikal etmiştir.

The Post-Industrial Society [Sanayi-sonrası Toplum] (1971) başlıklı çalışması Touraine’in programlanmış toplumun sınıf yapısını ve dinamiklerini sanayi toplumu ile karşılaştırmalı olarak ele aldığı klasik bir çalışma olmuştur. Onun The Academic System in American Society [Amerikan Toplumundaki Akademik Sistem] (1974) başlıklı çalışması ise böyle bir toplumun seçkinlerinin Amerikan örneğinde nasıl bir eğitim sistemi içinde eğitildiklerini ve daha genel olarak üniversite ile iktisadi ve toplumsal hayat arasındaki bağın nasıl kurulduğunun bir incelemesini yapmaktadır. Ancak, Touraine’nin Amerikan toplumundaki eğitim sisteminin analizi ve işlevi konusundaki iddiaları şüphesiz ki, olduğu gibi benimsenmiş değildir. Örneğin Kerr (1996: 68) çalışmaya yönelttiği birçok ayrıntılı eleştirinin yanında Marxist kavram dağarcığına aşırı bir bağlılık göstermekten ötürü Touraine’nin Amerikan yüksek eğitim kurumlarının hükümran sınıfı mı yoksa etkili sınıfı mı yeniden üretmeye katkı sağladığını yeterince ayrımlaştıramadığını belirtir.

almakta olan sanayi-sonrası veya programlanmış toplumda öncelikli olarak bilgi ve teknoloji daha önemli bir hale gelmiş olup, bu yeni toplum sanayi toplumundan daha fazla iktisadi büyümeye odaklanmıştır. Dahası bu yeni toplum sanayi toplumunun sahip olduğundan çok daha fazla bir yatırım kabiliyetine de sahiptir. Bunlara rağmen, bu toplumun merkezinde yer alan esas toplumsal mücadele sanayi toplumunda olduğu gibi emek ile sermaye arasındaki mücadele ya da sermaye birikimi ve onu mümkün kılan sömürü değildir. Zira iktisadi büyüme artık sadece sermaye birikimine dayanmamakta aksine eskisinden daha fazla olarak bilgiye ve toplumun yaratıcılığına dayanmaktadır. Bu toplumda “hayatın bütün alanları-eğitim, tüketim, bilgi, vs.-giderek artan bir şekilde üretim etkenleri denilen şeyle bütünleştirilmiştir” (Touraine, 1971: 5-6). Bu bütünleştirme işlemi “bilimsel ve teknik araştırma, mesleki eğitim, değişimi programlama ve onun unsurlarını idare etme, çoklu ilişkilere sahip örgütlerin yönetimi ve bütün bu üretim etkenlerinin harekete geçirilmesinden yana olan tutumların” oluşturulup, idare edilmesini de içermektedir (Touraine, 1971: 5-6).

Touraine’e göre, programlanmış toplumu ve daha genelde herhangi bir toplumu anlayabilmenin yolu, klasik sosyolojinin yaptığı gibi, kuramsal bir anlayıştan ya da tarihsel evrim hakkında yapılan bazı gözlemlerden hareketle toplumsal aktörleri peşinen tarihin nereye doğru evrildiği veya evrileceği hakkındaki varsayımsal bir evrimin belli bir aşamasına konumlandırarak onların mevcut durumlarının söz konusu bu şemanın öngörülerine ne kadar yakın ya da uzak bir konumda bulunduklarını gözlemlemekten geçmez. Aksine, bir toplumu anlamanın yolu, “onun toplumsal ve kültürel yönelimlerini, bu yönelimlerin ortaya konulduğu toplumsal çatışmaların ve güç mücadelelerinin doğasını ve egemen güçlerin toplumsal hareketleri tahrik eden şeylerin nesini bastırdıklarını” anlamaktan geçer (Touraine, 1971: 4).

The Return of the Actor (1988) adlı çalışmasında Touraine toplumsal hayatın merkezinde üç unsurun yer aldığını belirtir. Bunlar:

  1. Örgütlenmiş uygulamaların birbirlerinden uzaklaşması ve bir bilinç olarak özne,
  2. Merkezî toplumsal çatışmaların konusu olan bilişsel, iktisadi ve etik kültürel modeller (tarihsellik)
  3. Bu kültürel modellere toplumsal bir biçim vermek için birbirleri ile mücadele eden toplumsal gruplar olarak toplumsal hareketlerdir (Touraine, 1988: 42).

Aynı zamanda sosyal bilimlerin inşacı-yorumcu metodoloji geleneğine de sadık kalmak isteyen biri olarak Touraine bu unsurlar arasındaki ilişkilerin destanımsı (epik) ya da dramatik bir yorumunu değil, mevcut zorlukların üstesinden gelmeye, engelleri aşmaya yarayacak fakat yine de mutlu sona ulaşmayacak olan romantik bir toplum yorumu üretme niyetini açıkça ifade eder. Bu yorumun merkezinde şartlara atıfla davranışların açıklanması çabası değil, eylemler yoluyla şartların açıklanması girişimi ve böyle bir girişime davet vardır (Touraine, 1988: 43). Zira “eylem sadece mevcut değerlerin gerçekleştirilmesinden ortaya çıkmaz; insan eylemi değer yaratır” (Touraine, 1965: 12’den aktaran Knöbl, 1999: 406). Bu suretle onun göstermek istediği şey toplumun merkezinin boşalmış olmadığı, toplumsal hareketlerin her yerde mevcut oldukları ve modernliğin ve demokrasinin alacağı şeklin bu hareketlerin eylemlerinin içeriğine ve şekline bağlı olacağıdır. Onun bu girişimi, mevcut olandan zorunlu olanı çıkarmak ya da, toplumların gelişimini doğrusal bir ilerleme içinde düşünen yaklaşımlarda olduğu üzere, mümkün olandan zorunlu olanı çıkarmak değildir. Aksine, onun amacı, kendisince yapılması gerekli olanı mümkün ve muhtemel kılmaya yardımcı olmak; demokratik toplumda birlikte yaşamanın şartlarını mümkün kılacak bir eylemliliğe davettir.

Touraine’in Critique of Modernity [Modernliğin Eleştirisi] (1995), What is Democracy? [Demokrasi Nedir?] (1997), Can We Live Together [Birlikte Yaşayabilir miyiz?] (2000) ve Beyond Neoliberalism [Neoliberalizmin Ötesinde] (2001) başlıklı çalışmaları bir yandan günümüz toplumlarını kendi tarihsel arka planları ve mücadeleleriyle bağlantılı olarak anlamaya çalışırken diğer yandan anlaşılan sorunlara bir çözüm üretme çabasını yansıtır. The Return of the Actor adlı çalışmasında Touraine sadece sosyoloğun toplumsal hareketleri nasıl inceleyeceğini değil, aynı zamanda bu hareketlerin oluşumunda ve kendilerini anlamalarında “akıl hocalığı” yapmadan ve onlar adına konuşan biri olmadan onların kendilerini tanımlama, anlama ve geliştirme süreçlerine nasıl yardımcı olabileceğini tartışır, öneriler getirir (Touraine, 1988: 91-100). Benzer şekilde What is Democracy adlı çalışmasında da demokrasinin incelenmesinin betimleyici olmakla kalmayıp aynı zamanda çare önerici de olması gerektiğini belirtir (Touraine, 1997: 196). Dolayısıyla, bu çalışmalarında Touraine, aynı anda Weber’ci anlamda anlamacı-yorumcu, Marx’cı anlamda eleştirel ve Durkheim’cı anlamda da normatif bir toplumsal kuram inşa etmeye gayret gösterir. Bir yandan sosyolojinin bu klasik şahsiyetlerini eleştirirken, diğer yandan onların modernliğe olan itimatlarını yenilemek ve sürdürmek ister. O, modernliğin aşılmasından, terk edilmesinden ya da ondan geri dönülmesinden yana değil, onun aksayan yönlerinin onarılmasından ve geliştirilmesinden yanadır. Hatta C. Turner (1998), içeriğine bakıldığında, Touraine’nin kitabına modernliğin eleştiri demek yerine modernliğin savunusu demenin daha doğru olacağını belirtir.

Touraine’e göre, demokrasi bir yandan toplumu yönetim yapıları ve piyasa güçlerinin merhametine terk eden aşırı bireyciliğin tehdidi altındadır. Diğer yandan da, ona göre, demokrasi, toplumsal aktör olmak isteyen ve kendi kişisel hayatlarında çoğunluk ile azınlık, kamusal hayat ile özel hayat, evrensel olan ile özel olan, yeniliğe açıklık ile gelenek arasında bağlantı kurmak isteyen bireylerin sorumlu çalışmasına dayanmadıklarında yozlaşarak baskı gruplarına dönüşme ihtimali olan toplumsal hareketlerin tehdidi altındadır (Touraine, 2001: 24-44) Demokrasiyi savunmak için yapılması gereken şey hem piyasaların gücüne inanan ve öznellik veya bireysel talepler ile toplumsal mübadeleleri yönetmesi gereken rasyonelliği birbirinden ayıran liberalizmi hem de dinsel, etnik, milliyetçi, sosyalist veya komünist cemaatçilikleri reddetmek ve “siyasal özgürlük ve demokrasiyi vatandaşlık, hukuk ve akılcı eylemin birliğinde uzlaştırılmış bir kültürel ve siyasal çoğulculuğun hizmetkârı kılmaktır” (Touraine, 1997: 196, 45-47).

Touraine bu uzlaştırmanın siyasal ve sosyal demokrasi tecrübesinden elde edilen kazanımları da içerecek şekilde, Alexander’ın (1999) da belirttiği üzere, radikal bir kültürel demokrasi içinde mümkün olacağını düşünür. Onun anladığı haliyle kültürel demokrasi çok kültürlülük değil, kültürel çeşitliliğin ulusal-toplumsal birlik ve dayanışma içinde korunmasını ve kültürel değerlerin akıl ve akılcılığın gerekleri ile uzlaştırılmasını ferdiyet kazanmış bireyin yani öznenin yaratıcılığına ve iradesine bırakmayı içerir. Touraine’e göre:

Bir zamanlar özgürlük çoğunluğun azınlığı devirmesi demekti. Bizim bugün savunduğumuz özgürlük ise azınlıkların toplumsal ve kültürel haklarını tanımak ve bu nedenle çeşitliliği ve her bir bireyin kendisi olma ve kendi değerlerini ve kendi eylem biçimlerini tarihsel eylemin vasıtaları ile birleştirme hakkını savunmak demektir. Bir zamanlar adalet herkesin kanun gözünde eşit olması ve imtiyazların yok edilmesi demekti. Şimdi adalet özgürlüklerin kurumsal olarak savunulması, suiistimallerin, şiddetin ve yolsuzluğun kınanması demektir… Fakat en sert şekilde kınadığımız suçlar bireyin vakarına karşı ya da her bir bireyin Özne olma ve bir Özne olarak tanınma hakkına karşı suçlardır-bundan dolayı da ırza geçmenin ve çocukların cinsel suiistimalinin daha da sert bir şekilde kınanmasıdır. Yine aynı sebeple bireyleri doğal türlere döndüren ve Özneye evrenselci atıfları reddeden ırkçılığın reddedilmesi (Touraine, 2000: 295).

Touraine’e göre, kültürel demokrasinin hayat bulabilmesi için entelektüellere önemli görevler düşmektedir. Kültürel çeşitlilik ve dayanışmayı savunmak amacıyla dünyada pek çok girişim olmasına rağmen bu girişimler entelektüeller tarafından nadiren araştırılmakta ve desteklenmektedir. Hâlbuki bunun yapılması onların mesleğinin asıl işidir. Onlar, “modernliği gelenekten, aklı duygudan, erkeği kadından, yöneteni yönetilenden ayırmakta ısrar eden” Batı modernleşmesinin ayırdığı dünyaları birleştirmek, açtığı yarayı tedavi etmek için çaba göstermezlerse anlamlar dünyası cemaatçi diktatörlüklerin denetimi altına girecek; kitle toplumunda ise tüketiciliğin ve kârın hizmetkârı olmayı kabul edenlerden başka entelektüele ihtiyaç kalmayacaktır (Touraine, 2000: 300).

Kaynak: Çağdaş Sosyoloji Kuramları, s. 27-31, T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 3552 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 2386

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...