Özgürlük – Eşitlik İlişkisi
Özgürlük ve eşitlik arasındaki ilişkiyi kurmak üzere göz önünde bulundurulacak ilk düşünce, her ikisinin de insanın toplumsal yaşamda arzuladığı ve sahip olmak için mücadele ettiği idealler, ideler-gereklilik düşünceleri- olduğudur.
İnsanın hem eşit hem özgür olma hem de bir toplum içinde kardeşçe bir arada yaşama isteği, ünlü şairimiz Nazım Hikmet’in “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine; bu hasret bizim” dizesinde en yetkin ifadesini bulur. Fakat yukarıda da özgürlük ve eşitlik üzerine çeşitli görüşleri incelerken örneklerini gördüğümüz gibi, özgürlüğü ve eşitliği aynı anda aynı ölçüde isteyebilsek bile, ikisine aynı anda sahip olmak olanaksız gibi görünmektedir. Başka bir deyişle, günümüzün toplumsal ve ekonomik koşulları insanı liberalizm ile sosyalizm arasında adeta tercih yapmaya zorlamaktadır (Tepe 2010, s. 1-2). Özgürlük ve eşitlik arasındaki öncelik- sonralık kavgası sosyalizm-liberalizm kavgası olarak karşımıza çıkmakta, en azından sosyalizm-liberalizm çekişmesinde ana eksenlerden birini bu özgürlükeşitlik karşıtlığı oluşturmaktadır (a.y., s. 2). Fakat özgürlük ve eşitlik arasında gerçekten de seçim yapmak bir zorunluluk mudur? Bir toplumda hem özgürlük hem de eşitlik birlikte varolamaz mı? İşte biz ünitemizin bu son kısmında özgürlük-eşitlik arasındaki ilişkiyi, tam da bu soru ekseninde ele alacağız.
Özgürlük-eşitlik arasında seçim yapmanın kaçınılmazlığına yapılan vurgu, günümüzde en çok liberalizm-sosyalizm karşıtlığı ekseninde ortaya çıkmaktadır.
Liberal tez yukarıda da değindiğimiz gibi “kişisel çıkar” ile “toplumsal gereklilikler” arasında kaçınılmaz ve zorunlu bir çatışma olduğu varsayımına dayanır. Turner’a göre “Liberalizm, birey ile toplum arasında sahte bir ikilik öngörür”, fakat “…kişisel doyuma ulaşmak ancak devlet destekli bir toplumsal çevrede olanaklı olduğundan, böyle bir felsefi görüş de toplumbilim açısından tartışmalıdır… Özbilince, düşünüme sahip eğitimli birey olmak, esas olarak toplumsal bir süreçtir (Dolayısıyla kişi ile toplum arasındaki liberal karşıtlık tartışmalıdır). Toplumsal yurttaşlık, eşitlik ve bireysel gelişme arasındaki köklü ilişkiyi de bu sayede değerlendirebiliyoruz. Modern toplumlarda bireysel olanakların artması, yurttaşlık haklarının evrensel düzlemde yaygınlaşmasıyla olanaklı olmuştur ve bireyin eğitimi ilerletme özgürlüğü, devletin zenginliği genel eğitimi olanaklı kılacak biçimde yeniden bölüştürmek üzere işe karışmasını gerektirir. Dahrendorf’un açıkça belirttiği gibi, ‘toplumsal farklılaşma hiyerarşisinde daha elverişsiz konumda bulunanlara özgürlük şansını ancak ‘yurttaşlık hakları’ verdiği için, özgürlük ile eşitlik arasında kaçınılmaz bir çatışma yoktur” (Turner 2007, s. 39-40). Görüldüğü gibi, birey özgürlükleri toplumdaki gereksinimlerle, dahası, özgürlük talepleri eşitlik talepleriyle zorunlu bir çatışma ilişkisi içinde değildir.
Bryan Turner, kişi ile toplumu birbirine karşıt olarak koyan liberal görüşü tartışmalı bulmakta, özgürlük ile eşitliğin bağdaşmaz idealler olmadıklarını ileri sürmektedir.
Fakat eşitsizliği ortadan kaldırmaya yönelik herhangi bir girişim, koşulları eşitleyecek ve var olan ayrıcalıkları kaldıracak belirgin bir devlet müdahalesini ya da toplumsal müdahaleyi gerektirir; ancak böyle bir müdahale özgürlüğün bireysel ya da özel uygulanımlarına karışmak demektir. Ussalcı yaklaşım bu çelişkiyi şu varsayımlarla açıklar: 1. Hiçbir birey, eşitliğin olmadığı bir toplumda sahip olduğu zenginlik ve ayrıcalıklardan isteyerek vazgeçmeyecektir. Dolayısıyla toplumsal eşitliği amaçlayan programlar, bireyin demokratik haklarına müdahale etmek zorundadır. 2. Sosyalistler bireyciliği tepkisel bir öğreti olarak kabul ederlerken liberaller bireyin sosyalizm tarafından çekip çevrilmesini totaliter bir politika biçimi olarak görürler.
Bu tarz değerlendirmelerin, dolayısıyla da özgürlük ve eşitlik arasında neredeyse geleneksel boyuta varan günümüzdeki karşıtlığın altında yatan nedenlerden biri, Turner’a göre, bireycilik kavramının ilkelliği ve az gelişmişliğidir (a.y., s. 93). Turner’ın bireysellik ve bireyleşmeye yaklaşımı şöyle özetlenebilir: 1. “Bireysellik farklılığın önemini vurgular; oysa bireyleşme, eşitliğin temeli olarak aynılaşmayı hedefleyen idari bir süreçtir. Bürokrasi ve bireyleşme olmasaydı şartlarda eşitliği sağlamak ya da sonuç eşitliğini yaratmak olanaksız olurdu. Birey, asgari sosyal yardımlar olmadığında, hastalık ve toplumsal yoksunluğa karşı savunmasızdır. Bu anlamda yurttaşlık özgürlüğü olanaklı kılar, örselemez” (a.y., s. 96-97). 2. “Bireycilik ile eşitlik arasındaki klasik çelişki, yersiz bir çelişkidir; çünkü bireysel düzlemde kişisel gelişimin sağlanması, devletin ve toplumun önemli katkılarda bulunmasını da gerektirir (a.y., s. 133).
Ussalcılara göre eşitsizliği ortadan kaldırmaya yönelik her devlet ya da toplum müdahalesi, doğası gereği antidemokratiktir ve bireyi devletin kontrolüne bırakmak totaliter politikalar doğurur.
Özgürlük ve eşitlik, birbirini dışlayan idealler olmadığı gibi, birbiriyle yakından ilişkilidir: Bireylerin yurttaşlık haklarından yararlanma olanaklarının artması çoğu kez devletin bazı ekonomik ya da siyasi programları hayata geçirmesini gerektirir.
Turner gibi düşünen bir başka çağdaş düşünür de Steven Lukes’dur. Lukes, Bireycilik adlı yapıtında, özgürlük ve eşitlik ilişkisini bireycilik açısından değerlendirmeye çalışmış ve o da özgürlük ve eşitliğin birbirini dışlamak şöyle dursun, aksine birbirini içerdiklerini, hatta gerektirdiklerini ileri sürmüştür. Lukes’a göre eşitlik insana saygı düşüncesi üzerine kurulmuştur ve özgürlük de günümüzde kişisel özerklik, kamu müdahalesinin olmayışı ve kendini geliştirme gücünün bir alaşımı olarak görülmelidir (Lukes 1995, s. 131-136). Özerklik deneyimi belirli bir özel alanı veya başkalarınca müdahale edilmezliği gerektirir. Yine özerkliğin zorunlu bir biçimi de olanakları geliştirme özerkliğidir. Ayrıca kişisel özgürlükten ve “negatif özgürlük”ten söz etmek de zorunlu olarak özerklik gerektirir. Son olarak kendini geliştirme de aynı biçimde hem özerkliği hem de belirli bir müdahale edilemez özel alanı varsayar (a.y., s. 140-141).
Steven Lukes, Bryan Turner gibi, özgürlüğün ve eşitliğin birbiriyle çatışmak zorunda olmadıklarını ileri süren düşünürlerdendir.
Bu başlıklarda özgürlük ve eşitlikle ilgili yukarıda değindiğimiz başlıca düşünceleri göz önüne alarak bir değerlendirme yaptığımızda, özgürlük ve eşitlik arasında siyaset felsefesi açısından karşıtlık ilişkisi kurulabileceği gibi bir bağdaşım ya da birbirini gerektirme ilişkisi kurulabildiği, bunun ise “özgürlük” ve “eşitlik”ten anlaşılan şeye göre farklılık gösterdiği görülür. Ama “özgürlük”ten istediğini yapma ya da engellenmeme yerine, bir olanağı, “değerlerce belirlenme olanağını” anlarsak, bir toplumda temel hakların korunmasını sağlayan yasalar ile ilgili kurum ve kuruluşlar varsa orada özgürlüğün olduğunu söyleyebiliriz. “Bir ülkede bireye sosyal, ekonomik haklar ve bazı siyasal haklar tanıyan yasalar, bireylerin hepsinin temel haklarını koruma olanağını sağlıyorsa … bu tür özgürlükler o ülkede vardır. … Başka bir deyişle, yasal olarak tanınan hakkın eşitlik ilkesiyle ilgisinde sınırları ve bu sınırların genişliği, o ülkede o özgürlüğün sınırlarını da çizer” (Kuçuradi 2010, s. 34). Özgürlük bu biçimde anlaşıldığında bırakın özgürlük ve eşitliğin çatışmasını, eşitlik olmadan bir toplumda özgürlük de olamaz, yani özgürlük toplumdaki tüm bireylere eşit biçimde sağlanmamışsa -tüm bireylerin temel hakları korunamamışsa- orada özgürlüğün varlığından söz edilemez.
Lukes’a göre eşitlik, insana saygı düşüncesi üzerine kurulmuştur. Özgürlük ise günümüzde • kişisel özerklik, • kamu müdahalesinin olmayışı ve • kendini geliştirme gücünün bir alaşımı olarak görülmelidir.
Derleyen: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 3. Sınıf “Çağdaş Felsefe Tarihi” Dersi Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı