Felsefe hakkında her şey…

Öğrencilere eleştirel düşünmeyi öğretmeye çalışmayı bırakmalı mıyız?

17.01.2022
1.304
Öğrencilere eleştirel düşünmeyi öğretmeye çalışmayı bırakmalı mıyız?

Birçok öğretmen, öğrencilerine eleştirel düşünmeyi öğretmeye çalıştığını iddia eder. Hatta bunu yaptığı için kendisiyle gurur duyar. Sonuçta, kim çocukların bilgi edinme sürecinde edilgin kalmasını ister ki?

Ancak eleştirel düşünmeye dönük bu yaygın fikirde bir sorun var: Kendi kendinizi eleştirmediğiniz sürece başka insanlara eleştirel düşünmeyi öğretemezsiniz. Çünkü eleştirel düşünme, sanki eleştiri mekanik bir işmiş gibi gençlerden bir şeylere “eleştirel bakmalarını” istemekten çok daha fazlasını kapsar.

Bir öğretmen, eleştirel ruha sahip olmalıdır. Bu tabii ki hoşunuza gitmeyen eğitim politikaları hakkında nihayetsizce sızlanmak veya öğrencilere ne düşünmeleri gerektiğini dikte etmek anlamına gelmez.

Eleştirel kabiliyet her şeyden önce, derin tartışmalara çekici bir niteliğe sahip olarak girmeniz anlamına gelir. Bu da önemli bilgilere dayanan münazaralara ve resmî tartışmalara girebilmek anlamına gelir ki eğitim dünyasında neredeyse hiç karşılaşılmayan bir durumdur.

Ayrıca eleştirel düşünme becerisi sadece sınıfta veya öğretmenler odasında değil, ebeveynler ve öğretmen olmayan diğer kişilerle birlikte halka açık yerlerde de kendini gösterir.

Öğretmenlerin anlamlı tartışmalara girme zarureti ne yazık ki unutuldu; çünkü eleştirel olmanın bir beceri olduğu düşünülmeye başlandı. Ancak Avustralyalı filozof John Passmore, yaklaşık yarım yüzyıl önce bu fikri şöyle eleştirdi:

“Eleştirel düşünebilmek sadece bir becerinin kullanılmasından ibaretse prensipte bu, bir oyun ya da savunma donanımı olarak kullanılmak dışında hiçbir zaman onunla meşgul olmayan öğretmenler tarafından öğrencilerine öğretilebilirdi. Tıpkı barışçıl bir insanın askerlere tüfekle ateş etmeyi öğretebileceği gibi… Ama eleştirel düşünme, sadece eleştirel tartışmalara bağımsız biçimde katılabilen adamlar tarafından öğretilebilir.”

‘ELEŞTİRİ’NİN SUİSTİMAL EDİLMESİ

Eleştirellik” fikrinin amaç dışı olarak kötüye kullanımı benim için ilk olarak, birinci sınıf öğrencilerinden oluşan büyük bir gruba eleştirel düşünme hakkında bir konuşma yaptığımda netlik kazandı.

öğretmen, sınıf, ders

Bir öğrencim, en sevmediği öğretmenlerinin eleştirel olmanın öneminden dem vuran öğretmenler olduğunu söyledi. İçlerinden birinin bunun böyle olduğunu göstermesini ya da eleştirel konuşmanın nasıl yapılacağını öğretmesini istiyordu. Böylece onlardan bir şeyler öğrenebilir ve belki de onların söylediklerine itiraz edebilirdi.

Eleştirel düşünmenin bir beceri olduğu fikri, eleştirel olma anlayışına zarar veren üç popüler; ancak yanlış görüşün ilkidir. Bu görüş, birçok öğretmenin, aslında tam tersi olmalarına rağmen eleştirel insanlar olduklarına inanmalarına yol açar:

  1. “Eleştirel düşünme” bir beceridir… Hayır, öyle değildir. Bu görüş eleştiriyi en iyi hâliyle formel ve informel mantık için ikinci sınıfa veya başlangıç seviyesine kadar düşürür. Bu yolla yapılan eleştiri, genellikle ikinci sınıf mantık ve perişan olmuş bir felsefe ile, küçük küçük parçalar hâlinde ortaya çıkar. Bir beceri olarak görülen eleştirel düşünme, ideolojik bir boyunduruğun yarattığı mevcut düzene tabi olmak anlamına da gelebilir. Feminist veya Marksist bir öğretmen öğrencilerinden belirli bir bakış açısının benimsenmesini isterse bu “eleştiricilik” veya “eleştirel bir bakış açısı edinme” olarak görülebilir. Ancak bu aslında, form doldurma teknikleriyle yapılan bir feminizm veya Marksizm propagandasından başka bir şey değildir. Neredeyse zihinlere ideolojik tohumlar ekmek anlamına bile gelebilir.
  2. “Eleştirel düşünme” beyin yıkama anlamına gelir. Öğretmenler “eleştirici” olmanın gerekliliğinden bahsettiklerinde, genellikle bunun yerine öğrencilerin “boyun eğmeleri” gerektiğini ima ederler. Onlardan kabul edilemez fikirlere karşı “eleştirici” olmayı ve doğru fikirleri benimsemelerini isterler. Çok kültürlülüğü ve farklılıkları destekleme zorunluluğu, herkesin benimsemesi gereken “doğru fikirlerin” en yaygın olanıdır. Hemşirelik, sosyal hizmetler ve diğer alanlardaki profesyonel eğitim programları bu tür “eleştirileri” teşvik eder. Eskiden buna “beyin yıkama” denirdi.
  3. “Eleştirel teoriler”, “eleştirel olmayan teorilerdir”. Bazı teoriler “eleştirel” ön ekine sahip olduğunda, belirli bir politik perspektifin eleştirel olmayan bir şekilde kabul edilmesini gerektirir. Eleştirel teoride eleştirel ırk teorisinin, eleştirel ırk felsefesinin, eleştirel gerçekçiliğin, eleştirel yansıtmacı uygulamaların hepsinin apaçık politik amaçları vardır.

ELEŞTİRİ NEDİR?

Viktorya döneminin önemli kültür eleştirmenlerinden Matthew Arnold’a göre eleştiri, dünyada bilinen ve düşünülen en iyi şeyleri öğrenmek ve bunları herkesin öğrenmesi için yapılan çıkarsız bir çabadır.

Bu tanıma göre hepimiz eleştiriye “mecbur” olmalıyız.

Sadece bilinenin ve düşünülenin en iyisini öğretmemiz gerekiyor. Gerisini “eleştiri” kendi başına hâlledecektir. Bu, 150 yıl öncesine kadar her öğretmenin bilmesi gereken bir konuydu.

Eleştirel düşünme Arnold’un tanımladığı şekliyle, daha çok bir karakter özelliği gibidir. “Eleştirel bir ruha” sahip olmak veya “eleştirel tartışma yarışması”na katılmak gibi. Bu anlayışta eleştiri her zaman dünyayla ilgilidir, sizinle değil.

Eleştirel ruhla en çok ilişkilendirilen filozof Sokrates’tir. Bir başka Avustralyalı filozof John Anderson 1930’larda, Sokratik eğitim görüşünü açık açık şöyle dile getirmiştir:

“Sokratik eğitim, zihnin eleştiri ihtiyacının ve kendisine rehberlik ettiğini varsaydığı ilkelerin belirsizliğinin farkına varmasıyla başlar.”

Ancak öğretmenler ve öğretmen eğitmenleri ile ne zaman Sokratik eleştiriyi tartışsam Anderson’ın “belirsizlik” ifadesinden bahsettiğini gözden kaçırıyorum.

Bunun nedeni, birçok öğretmenin bu “belirsizliğin”, sahip olduğumuz kötü fikirleri sorgulamamız ve olayların üzerinde anlaşmaya varılmış bir yorumuna katılmamız veya mutabık kalınmış bir teoriye uymamız anlamına geldiğini varsaymasıdır.

Gerçekten eleştirel bir düşünür olmak bugün daha zor; çünkü pek çok insan bir Sokrates olmak istiyor. Ancak Sokrates sadece bilgiyi arıyor ve ona ulaşabilmek ümidiyle bilmenin peşinden korkusuzca gidiyordu. Bugün bir Sokrates olmak, bilgiyi, bilmeyi ilk sıraya koymak demektir ki işte zor olan da budur.

 


 

Yazar: Dennis Hayes (Eğitim Bilimleri Profesörü, University of Derby)

Çeviri: Sosyolog Ömer YILDIRIM

Bu makale, Sosyolog Ömer YILDIRIM tarafından www.felsefe.gen.tr için derlenerek çevrilmiştir.

Derleme için kaynak metin: Let’s stop trying to teach students critical thinking

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...