Felsefe hakkında her şey…

Güdülerin Sınıflandırılması ve Güdülenme Türleri

24.11.2019
7.638
Güdülerin Sınıflandırılması ve Güdülenme Türleri

Güdülerin sınıflandırılması ve güdülenme türleri, psikolojinin önemli konularındandır. Bazı güdüler biyolojik olarak tüm insanlarda görülürken bazı güdüler de toplumdan topluma değişken bir yapı gösterirler. Bazı güdüler ise öğrenme ile oluştuğundan bireylere göre farklılaşan güdüler de mevcuttur.

Biyolojik olarak herkeste görülen güdülerin yanı sıra öğrenme sonucu bireylere ve toplumlara göre değişen güdülerin bulunması güdüleri sınıflandırmada sıkıntılar yaratabilmektedir.

Bu konuda en geçerli sınıflandırma güdülerin birincil güdüler ve sosyal güdüler şekilden iki grup olarak ayrılmasıdır.

GÜDÜLENME TÜRLERİ

BİRİNCİL GÜDÜLER

Bireyleri davranışa yönlendiren güdülerin meydana gelmesinde açlık, susuzluk gibi fizyolojik bir gereksinim ya da yeni fırından çıkmış bir ekmeğin kokusu gibi çevresel özendirici faktörler etkili olabilmektedir.

Birçok güdülenme süreci sonuçlarının herkes için kestirilebildiği mutlak sonuçlar içermez. Bir şekilde her güdü her insanda aynı sonuçları doğurmamaktadır.

Aynı uyarıcı farklı bireylerde farklı güdüleri ortaya çıkarabilirken, aynı güdü farklı insanlarda farklı davranışları tetikleyebilmektedir. Fakat birçok organizmada ortak, öğrenilmemiş, belli bir biyolojik gereksinme durumu ile ortaya çıkıp davranışı yönlendiren güdüler birincil dürtüler olarak adlandırılmaktadır.

Açlık, susuzluk, cinsellik gibi dürtüler bütün biyolojik gereksinimler birincil dürtüler arasında yer almaktadır.

Birincil dürtülerin ortaya çıkış şekli ve davranışları ne şekilde yönlendirdiklerini daha iyi anlamak adına bu dürtüleri daha detaylı incelemek faydalı olacaktır.

Açlık ve Susuzluk

Bazı araştırmacılar kandaki glikoz olarak adlandırılan basit şeker düzeyine duyarlı bir şekilde beynin bazı alanlarının uyarıldığını ileri sürmektedirler.

Organizmada açlık ile ilgili tepkileri yönlendiren merkez hipotalamustur. Açlık ve tokluk merkezleri ile yeme ya da doyma durumunu kontrol etmektedir. Açlık ve tokluk merkezindeki sinir hücreleri kandaki glikoz düzeyine bağlı olarak çalışmaktadırlar. Kana doğrudan verilen insülin kandaki şeker miktarını düşürerek açlık hissine yol açmaktadır. Aynı şekilde kana verilen glikoz da açlık hissini ortadan kaldırmaktadır.

Mide de vücuda alman yiyeceğin cinsi, miktarı ve içerdiği kalori açısından etkilidir. Tokluk hissinin ne ile sağlandığı da önemlidir. Örneğin bir salata ile doymak ile yoğurdu bir dönerle doymak arasında tokluk hissi açısından fark olacaktır.

Açken ortaya çıkan mide kasılmalarının sebebinin beyindeki açlıkla ilgili merkez olduğu düşünülmektedir. Kanser ya da ülser gibi hastalıklar sebebiyle mideleri alınmış kişilerde açlık duyma hissi devam etmektedir.

Vücutta uzun süreli yağ depolanması uygun beden ağırlığının korunması, vücuda gerekli enerji için fazla yağ depolamadan dengenin kurulması gerekmektedir.

Vücuttaki açlığa olan gereksinim ve uzun süreli vücutta yağ depolanması çevresel uyarıcıların etkisi ile dengeden şaşabilmektedir.

Belirtildiği üzere biyolojik olarak yaşanan gereksinim yanında çevresel etkiler de bireylerin açlık gereksinimi yaşamalarına neden olabilir. Güzel bir pastanın görüntüsü, güzel kokan bir simit gibi çevresel unsurlar biyolojik süreçleri tetikleyebilir ve ani bir açlık dürtüsüne sebep olabilirler. Bu tarz yiyecek koku, görüntü ve düşüncesi insülin salgılanmasına ve kandaki glikoz seviyesinin düşmesine neden olmaktadır.

Bir şekilde çevresel unsurlar aslında herhangi bir biyolojik gereksinim olmadan da biyolojik süreçlerin harekete geçmesinde etkili olabilmektedir. Kişinin içinde bulunduğu duygu durumu da açlık dürtüsünün şekillenmesinde etkilidir.

Çok kızgın olduğunda ya da ümitsizlik durumlarında kendilerini yemek yemeye yönlendiren insanlar bulunmaktadır. Öte yandan sıkıntılı olduğunuz zamanlarda iştahınızın kaçması bu duruma örnek olarak verilebilir. Sevdiğiniz yemeklerden oluşan bir sofraya oturmadan önce aldığınız bir telefonla, sevdiğiniz bir yakınızın öldüğünü öğrenmeniz bir anda açlık hissinizin kaybolmasına neden olacaktır.

Bir iş yemeğinde ya da sosyal bir ortamda acıkmasanız dahi diğer kişilere uyum sağlama adına yemek yiyebilirsiniz. Kız arkadaşının ailesiyle ilk defa tanışmaya giden bir genç tok olsa dahi hoş görünmek ya da saygısızlık etmeme adına kendisine ikram edilen yemeği yemek durumunda kalabilir.

Susuzluk da açlığa benzer şekilde biyolojik ve çevresel unsurlara bağlı olarak düzenlenir. Vücuttaki su ve tuz dengesinin bozulması susuzlukla ilgili gereksinimin belirmesine neden olur.

Örneğin içki içilen barlarda içeceklerin yanında bir pazarlama taktiği olarak ikram edilen kuruyemiş benzeri yiyecekler vücuttaki tuz oranını artıracağından müşteriyi daha çok içecek tüketmeye yöneltecektir. Susuzluk da açlığa benzer şekilde çevreden gelen dışsal uyarıcıların etkisi altındadır.

Yaz aylarında buz gibi bir içecek görüntüsü kişideki susuzluk gereksinimini arttıracaktır. Aynı dürtünün giderilmesi konusunda hava sıcaklığı ve mevsimlere göre de farklılık oluşabilmektedir. Yazın soğuk bir içecek görüntüsü bu gereksinimi aranırken, kışın sıcak bir çay birey için daha güdüleyici olacaktır.

Kültür farklılıkları da her bireyde ortak biyolojik bir unsur olan açlık gereksiniminin doyurulmasını etkilemektedir. Farklı kültürlerde tüketilen farklı yiyecekler birçoğumuza garip gelebilmektedir.

Kimi Uzakdoğu ülkelerinde tüketilen böcekler, eti için beslenen köpekler, bazı ülkelerde at etinin yenmesi kendi kültürümüzden farklı, açlık gereksinimini gidermede kullanılan alışkanlıklardır. Damak tadı olarak adlandırılan farkın kültürlere göre değiştiğini ve açlık hissini şekillendirdiğini unutmamak gerekir.

Örneğin Japonların pirinci yemeklerde kullanma şekli kendi ülkemizde pirincin kullanılma şeklinden oldukça farklıdır. Bu sebeple birçok Japon’a sütlaç yapı itibariyle çok farklı gelebilmektedir.

Öte yandan yemek saatleri de kültürel etkenlerle ülkeden ülkeye değişiklik göstermektedir. örneğin İspanya da genel olarak akşam yemekleri diğer ülkelere göre çok daha geç saatlerde, akşam 22.00 civarında yenilmektedir.

Öte yandan kültür farkı ve beslenme alışkanlıkları sebebiyle günümüzde ABD toplumu gibi gelişmiş toplumlarda küçük yaşlardan başlayarak aşırı kilo sorunlarının yaşandığı görülmektedir. Sonuçta açlık gereksiniminin doyurulması biyolojik unsurlardan öte psikolojik, sosyal ve kültürel etkilerle şekillenir.

Cinsellik

Üreme davranışı ile ilgili birincil dürtü olan cinsellik, biyolojik ve çevresel unsurlar tarafından uyarılarak ortaya çıkar. Cinsellik dürtüsünün açlık ve susuzluk gibi diğer birincil dürtülerden farklılaşan yönleri bulunmaktadır.

Açlık ve cinsellik dürtüleri organizmanın yaşamını sürdürmesi için önemlidir. Cinsellik ise sadece türün devamının sağlaması açısından önem kazanmaktadır. Cinsel davranışın ortaya çıkmasında merkezi sinir sistemi tarafından kontrol edilen hormonlar, parfüm kokusu, cinsel içerikli bir reklam, erotik içerikli hayaller gibi çevresel unsurlar etkili olabilmektedir.

Toplum tarafından oluşturulan ahlaki değerler ve kurallar cinsel davranışın ortaya konuluş şeklini ve yoğunluğunu belirler. Kadın ve erkekte cinsel davranışın altında yatan en önemli biyolojik unsur testosteron hormonudur.

Diğer yandan bazı araştırmalar, insanların da birçok hayvanın cinsel davranışlar ortaya koymadan önce hazırlık döneminde feromon adı verilen maddeler gibi koltuk altı ve cinsel organların bulunduğu bölgede benzer kimyasallar salgıladıklarını ortaya koymaktadırlar. Cinsel heyecanın uyandırılmasında, beynin iç kısmında yer alan limbik sistemin etkisinin olduğu düşünülmektedir.

Cinsel güdülemede biyolojik etkenler kadar psikolojik etkenler de önemlidir. Cinsel davranışın toplumda baskın kültüre göre şekillendiği ve toplum kuralları ve ahlak değerleri çerçevesinde yansıtıldığı bilinmektedir.

Birey cinselliği aşırı şekilde düşünse de toplum içerisinde cinsel sapkınlıkla suçlanmamak için bu dürtüleri bastırabilir. Öte yandan toplum içerisinde cinsel çekicilik kavramı da kültürden kültüre ve zamana göre değişmektedir.

Toplumda özellikle kadınlar için ideal vücut oranları son 50 yıl içersinde bile farklılaşmıştır. Eski tablolarda daha balıketi olarak tanımlanan kadın ölçüleri ideal kadını simgelerken günümüzde “0 (sıfır)” beden olarak nitelendirilen kadın imgesi ideal olarak sunulmaktadır.

Cinsellik güdüsü bazı yönleriyle açlık ve susuzluk güdülerinden farklılaşmaktadır. Örneğin açlık ve susuzluk gereksiniminin uzun süre doyurulmaması organizmanın yaşamının sonlanmasına neden olurken böyle bir durum cinsellik güdüsü için geçerli değildir.

Öte yandan insanlarda cinsel güdüyü uyandıracak uyarıcı sayısı oldukça fazladır. Açlık ve susuzluk doğrudan kendileri ile ilgili uyarıcılardan etkilenirken, bazı bireyler için her tür nesne cinsel uyarıcı vazifesi görebilmektedir.

Ayrıca cinsellik güdüsünün doyurulması ile organizma enerji harcarken, açlık ve susuzluk güdülerinin doyurulması ile organizmaya enerji sağlanması amaçlanmaktadır. Açlık ve susuzluk güdüsü birey istemese gereksinim olarak çoğalmaya devam eder. Cinsellik güdüsünde ise uyarılma hem birey tarafından istenilir, başlatılır ve devamında bu gerginlik giderilmeye çalışılır.

Uyarıcı Kaynaklı Güdüler

Öğrenilmiş güdüler arasında yer alan uyarıcı kaynaklı güdüler, dış uyarıcılara daha fazla bağlı olup, çevreden bilgi edinmeye yöneliktirler. Merak etme, kurcalama gibi güdüler çevreyi araştırarak bireyi daha fazla bilgi toplamaya ve değiştirmeye yöneltir (Morris, 2002).

Araştırma ve Merak

Karanlık bir odada ne olduğu, daha önce bilmediğiniz bir yolun nereye gittiği, cep telefonunun nasıl çalıştığına ilişkin soruların cevabını kişi bilmek ister.

Bazı zamanlar elde edilecek cevaplar birey için çok önemli olmasa da sadece bilmek ile ilgili bu güdü merak edilenin ne olduğunu anlama dışında bireye pek bir katkı sağlamamaktadır. Merak konusunda ise farklı birçok görüş bulunmaktadır. Bazı araştırmacılar merak kavramını bir duygu olarak nitelendirilirken, Freud merak kavramını cinsel dürtünün sosyal açıdan uygun şekilde yansıtılması olarak nitelendirmektedir.

Yine aynı şekilde bir kısım araştırmalar merak kavramını yaşamın anlamını bulma yolunda bir gereksinme olarak ortaya koyarlarken, bir kısmında da merak, zekâ ve yaratıcılıkla ilişkilendirilmiştir. Merak kavramı insanların kendilerini geliştirip, sürekli araştırmalarına neden olur. Merak daha iyisine ulaşma yolunda hızlandıran bir güç olarak düşünülebilir.

Bireyler merak ile birlikte yeni durumları keşfedebilir ve keşfettiğinden sıkılan birey kendini daha ileri uğraşlara yönlendirir. İlerleme ve gelişmenin temeli bu şekilde merak ve araştırmadan geçer.

Kurcalama

Bireylerde var olan dokunma ve anlama isteğinin dayanılmazlığından yola çıkarak psikologlar, bireylerin bazı şeyleri dokunarak anlama gereksinimleri olduğunu ya da bazı şeylerin dokunarak sakinleşmenin yolu olduğunu vurgularlar. Birey bilmediği yeni bir cihazı kurcalayarak ne olduğunu anlama yönünde kendisini tatmin edebilir. Öte yandan tespih çekmek, sınıfta derste kalem çevirmek, yüzüğüyle oynamak gibi durumlarda da birey kurcaladığı maddelerle kendisini sakinleştirir.

SOSYAL GÜDÜLER

Açlık, susuzluk ve cinsellik gibi doğuştan sahip olunan güdülerin dışında bireyler öğrenme yoluyla yeni güdüler kazanırlar. Bireylerarası ilişkileri kapsayan bir arada bulunma, güç ve başarı gereksinimlerini gibi sosyal güdüler de insanların davranışları üzerinde öğrenilmemiş güdüler kadar etkilidir.

Açlık, susuzluk ve cinsellik gibi güdüler tüm canlı türlerinde ortak güdülerken, öğrenilmiş güdüler olan sosyal güdüler biyolojik gereksinmelerden etkilenmelerine rağmen toplum değerleri, yaşantısının etkisiyle şekillenmiş güdülerdir. Açlık susuzluk güdülerinin giderilmemesi bireyde biyolojik sorunlar yaratabilirken, öğrenilmiş bu tarz güdülerin giderilmemesi biyolojik sorunlara değil de daha çok bireyde sıkıntı yaratarak psikolojik sorunların yaşanmasına neden olabilmektedir.

Bu tarz gereksinimler kültürden kültüre değişebilmektedir. Türk toplumunda diğerleri tarafından onaylanma ve diğer bireyleri rahatsız etmeden onlarla uyum içinde yaşama gereksinimi olan sosyal kabul gereksinimi daha baskınken Amerikan toplumunda başkalarına muhtaç olmadan kendi kendine yaşayabilme gereksinimi olan bağımsızlık gereksinimi daha etkilidir (Cüceloğlu, 2006).

Başarı Gereksinimi

Başarı gereksinimi yapılan bir işi en iyi şekilde yerine getirme ve sonuçları ile haz alma davranışı ile ilgilidir. Rekabetin yüksek olduğu endüstri toplumlarında daha da ön plana çıkan başarı gereksinimi bireylerin davranışlarının üzerinde etkili olmaktadır.

Başarı gereksinimi yüksek bireyler ortaya koydukları işlerin daha iyi olması için işlerine daha çok özen gösterirler. Bu kişilerin okul ve iş hayatında düşük başarı gereksinimi olan bireylere oranla daha yüksek notlar aldıkları ya da daha üst pozisyonlara geldikleri görülmektedir.

Örneğin bu tarz kişiler için maaşa yapılan zam paranın maddi gücünden öte kişinin bireysel başarısının kanıtı olduğundan güdüleyici bir etkiye sahiptir.

Başarı gereksiniminde ailenin yetiştirme tarzının önemli olduğu bilinmektedir. Başarı gereksiniminin kültürden kültüre değişmesi bu konuda aile ve çevrenin önemini ortaya koymaktadır.

Özellikle çocuğun küçük yaşlarda kendi seçimlerini yapmasına izin verilmesi, kendi parasını kazanabilmesi ve inisiyatif alabilmesi için bağımsız bir kişi olarak büyütülmesi başarı gereksiniminin artmasına yol açacaktır. Bir şekilde bağımsız yapı bireyin yapacaklarının sonuçlarının kendisi ile ilgili olduğunun işaretidir.

Aileye bağımlı yetişen çocuk her davranışını aileyi memnun etmek ya da onlardan onay almak için gerçekleştirecektir. Bir şekilde başarı gereksinimi yüksek bireyler için yaptıkları işin en iyi hatta kendileri için en mükemmel şekilde yapılması önemlidir.

Bu noktada başarı gereksiniminin başarısızlık korkusu ile karıştırılmaması gerekmektedir. Bu yüzden başarısızlık korkusu yüksek bireyler başarılı olamayacakları işler yerine başarı olasılığı yüksek işleri tercih eder ve başaracak yeterlilikleri olsa dahi daha üst seviyedeki işlerden kaçınırlar.

İlişki Kurma ve Bağlanma Gereksinimi

Toplumdaki diğer insanlarla ilişki kurma onlarla yakın olma gereksinimi yine insan davranışlarını şekillendiren önemli gereksinimler içerisinde yer almaktadır. Birey toplum içerisinde diğerleri ile birlikte olma, onların onayını alma, topluma uyma gereksinimi gösterir.

Örneğin bir sosyal topluluğa üye olma, demek faaliyetlerine katılma ya da en basitinden bilet kuyruğunda ya da otobüste yolculuk yaparken yanımızda oturan daha önceden tanımadığımız bir insanla bir sohbeti başlatma gereksinimi ilişki kurma gereksinimi ile ilgilidir. Birlikte olma gereksinimi bireyden bireye farklılaşabilir.

Bazı bireyler diğer insanlarla ilişki kurma konusunda daha çok gereksinim duyarken bazı insanlar için yalnız başlarına kalıp insanlardan uzaklaşma gereksinimi daha ağır basabilmektedir.

Kontrol Altında Tutma Gereksinimi

Bazı bireyler çevrelerindeki olaylar ve kişiler üzerinde denetim kurma, onları kontrol edebilme gereksinimi duyarlar. Bazı toplumlarda kadercilik olarak, sonuçları bekleyip görme gereksinimi daha fazlayken bazı toplumlarda durumu denetim altında tutma ve istenilen yönde gitmesini sağlayan gereksinim baskın olabilmektedir.

Örneğin, yaşlılık döneminde çevreleri üzerinde denetim kurma inisiyatifi olan kişiler, daha sağlıklı ve uzun yaşama konusunda daha avantajlıdırlar.

Ödülün Kaynağına Göre Güdülenme

Bireylerin güdülenmesinde ödüller önemli bir yer teşkil eder. Bu noktada bireylerin güdülenmesinde içsel ve dışsal kaynaklı ödüller farklı şekilde bireylerin davranışlarını yönlendirir.

Yapılan işin doğası gereği, işin kendisinin ve içeriğin ödül niteliğini taşıması birey için bir zevk ve tatmin sağlıyorsa bu tarz ödülleri içsel kaynaklı ödül olarak nitelendirmek mümkündür. Hızlı ve yeterli olma isteği, gelişme arzusu, araba kullanmak, bilme ihtiyacı, yüksek yerden suya atlamak, bulmaca çözmek gibi sadece alınan haz için gerçekleştirilen aktiviteler bu gruba girmektedir.

Eğer davranışın gerçekleştirilmesi için dışarıdan bir ödül sunuluyor ve davranış oluşuyorsa bu durumda dışsal kaynak!: ödülden söz etmek mümkündür.

Bir işyerinde fazla mesaiye sadece prim ve yan ödemeler olduğu için kalan bir çalışan dışsal kaynaklı ödülle güdülenmektedir. Kendisini geliştirmek ve daha ilerde bu çabasıyla daha iyi yerlere geleceğini düşünerek fazla mesaiye kalan bir çalışanın davranışlarında içsel kaynaklı ödülün etkisi olduğunu söylemek mümkündür.

Derleyen: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Psikolojiye Giriş” ve 2. Sınıf “Deneysel Psikoloji”, 4. Sınıf “Sosyal Psikoloji” Dersi Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Psikoloji Ders Kitapları ve MEB Liseler İçin Psikoloji Dersi Ders Kitapları

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...