Fatalizm Nedir? Kadercilik, Yazgıcılık
Fatalizm nedir sorusuna şöyle cevap vermek mümkündür: Fatalizm; her şeyin önceden doğaüstü bir güç tarafından belirlendiğini ve hiç kimsenin bu yazgıyı değiştiremeyeceğini savunan felsefe akımıdır.
Fatalizm ya da kadercilik, felsefede, bütün olan bitenleri kaderin önceden tespit ettiğine, bunların değişmeyeceğine inanan bir görüştür. Her şeyin alın yazısına göre önceden belirlenmiş olduğuna, insanın bu önceden belirlenmiş olan alın yazısını değiştiremeyeceğine inanan dünya görüşüne, fatalizm denilmektedir.
Fatalizm; cebriye, kadercilik, yazgıcılık veya sabitkadercilik adlarıyla da bilinmekte olup her şeyin önceden doğaüstü bir güç tarafından belirlenmiş olduğunu ve kimsenin bu belirlenmiş yazgıyı değiştiremeyeceğini ileri süren görüştür. İnsan istesin istemesin, olaylar kendi iradesinden başka bir iradenin yönlendirdiği yönde gelişir ve insan iradesiyle ne kadar çaba harcarsa harcasın, sonuç daima üstündeki o iradeye göre gerçekleşir.
Konu Başlıkları
FATALİZMİN ÖZGÜRLÜK ANLAYIŞI
Fatalizm için önceden belirlenmiş yazgısından ötürü birey özgür değildir, dolayısıyla fatalizmde sorumluluk bilincinden ve anlayışından söz edilemez. Fatalizme göre, insanlar olaylara hükmedemezler. Başlarına gelecek olanları önceden öğrenmiş olsalar bile, bunu değiştirmek ellerinde değildir.
Determinizmin (gerekirciliğin) tersine, fatalizmde insanın geleceği tamamen olaylara bağlıdır. Fatalizm anlayışına göre, insan istesin istemesin, olaylar kendi iradesinden başka bir iradenin yönlendirdiği yönde gelişir ve insan iradesiyle ne kadar çaba harcarsa harcasın, sonuç daima üstündeki o iradeye göre gerçekleşir.
Fatalizm determinizmi ve nedensellik kuralını ve insanın iradesinin özgür olduğunu kabul etmez. Bu anlayışa göre insan sevap ve günah işlemeye zorunludur ki böylece sorumluluk da ortadan kalkmaktadır. İnsanın tüm eylemleri bir başka irade tarafından düzenlenmiştir.
FATALİZM ve TANRI’NIN VARLIĞI
Fatalizm için Tanrı’nın iradesi dışında irade yoktur, insandaki irade de Tanrı’nın iradesinin tecellisidir. Bu duruma göre, varlıkların ezelden ebede kadar yaptıkları her şey, otomatik bir faaliyet olup varlıklar birer otomat, birer kukla durumuna düşmektedirler.
Tanrı’nın varlığını kabul etmekle birlikte, evrende nedensellik kuralının geçerli olduğunu ve ruhların ilahi irade yasaları’nın gerekleri dâhilindeki gelişimlerini özgür iradeleriyle belirlediklerini kabul eden neo-spiritüalistler fatalizmi bir hakikat yolu olarak görmezler.
Bu anlayışa göre insan sevap ve günah işlemeye zorunludur ki böylece sorumluluk da ortadan kalkmaktadır. İnsanın tüm eylemleri bir başka irade tarafından düzenlenmiştir. Daha açık bir deyişle, Tanrı’nın iradesi dışında irade yoktur.
Bu bağlamda kadercilik veya teolojik gerekirciliği bilimsel gerekircilikten kesin olarak ayırmak gerekir. Kadercilik, yüzyıllar boyunca, çeşitli şekillere bürünmüştür; kaderciliğin evrimi karşıt kavramı olan hürlük fikriyle bağıntılıdır.
FATALİZM ve STOACILIK
Eski Çağ’daki birçok öğretiye göre olaylar zorunluluk (anagke) veya kader (fatum) tarafından yönetilirdi. Zorunluluk veya kader de tanrıların bile boyun eğdiği esrarlı ve hâkim kuvvetlerdi. Gücü her şeye yeten bu kader, Yunan trajedisinde olduğu gibi Eski Çağ felsefelerinde ve özellikle Stoacılar‘da kendini gösteriyordu.
Stoacılar’a göre, insanoğlu, dış olayları değiştiremezdi. Kaderden kurtulmanın tek yolu, olayları kabul etmekti («kader, direneni sürükler, razı olanı ise güder»). Demek ki, hürlük, tamamen, bir iç gerçek olarak görülüyordu. Hıristiyanlık ve Tanrı’nın hikmetine inanışla birlikte, bu mesele, büsbütün güçleşti çünkü insan davranışlarında, seçme ve karar verme hürlüğünün varolduğunu ve bu yüzden insanın kurtuluşu veya lânetlenmeyi hak ettiğini kabul etmek gerekiyordu. Yani insan gücünü bağdaştırmak zorunluydu. Bu ilahiyat meselesine birçok çözüm yolu bulundu.
Plotinos, Tanrı’nın hür olmayı önceden belirlediğini, Aquinolu Thommaso, Tanrı’nın ebedi olduğunu, her şeyi hattâ geleceği ve dolayısıyla insanın gelecekteki fiillerini de gördüğünü, bunlar serbestçe kararlaştırılmış olsa bile durumun değişmediğini, Malebranche, Tanrı’nın bizim kararımız «vesilesi»yle etkiyi meydana getirdiğini ileri sürdü. Bununla beraber, önceden belirlenme teorileri, hürlüğü, tanrı hikmetine feda ediyordu.
Bilimsel düşünüşün gelişmesiyle birlikte, kadercilik, bilimsel gerekircilik karşısında geriledi. Çünkü, bilimsel gerekircilik, tabiat zorunluluklarını daha iyi yenmek için bunları öğrenmeye çalışıyordu. Zorunluluk, bir kere öğrenilince Spinoza’nın belirttiği gibi, kader olmaktan çıkarak hürlüğe dönüşüyordu. Demek ki, önceden kestirilemeyen akıldışı mutlak diye bir şey yoktu; yani kör bir kader söz konusu değildi. Antik Çağ kader kavramının son sığınağı olan rastlantı da, yavaş yavaş istatistik hesaba dönüşmektedir.
YAZGICILIK NEDİR?
Yazgıcılık, evrenin ve insanın önceden belirlenmiş olduğunu ileri süren anlayıştır. Bilimsel bilgilerden yoksun bulunan insanlar, bütün olup bitenleri üstün bir gücün yönetimine, iradesine bağlayarak yazgıcı bir anlayışa varmışlardır.
Yazgı ya da alınyazısı, hiçbir zaman değiştirilemeyecek olan bir sonucun önceden belirlenmesidir ve bu bakımdan insana en küçük bir özgürlük tanımaz.
Yazgıcılık, başarının, ne çalışmaya ne de insanın becerikliliğine, kapasitesine, yeteneğine dayanmadığının, insanın denetinden bağımsız koşullara bağlı olduğunun dinsel ifadesidir. Yazgıcılık anlayışına göre insanlar, alınyazılarına boyun eğmelidirler, durumlarına razı olmalıdırlar, yüksek ya da daha iyi yaşamak istememelidirler.
Yazgıcılık öğretisi, metafizik alanda insanın Tanrı karşısındaki sorumluluk ilkesiyle bir hayli çatışmış, bu çatışma “elindelik (irade-i cüz’iye)” öğretisiyle çözümlenmek istenmiştir. Oysa insan kafası Orta Çağ’ın en karanlık günlerinde bile yazgıcılık öğretisini kökünden yıkıncaya kadar şu soruyu sormaya devam etmiştir: “Her şey önceden belirlenmişse, ceza niçin?”
Metafizik yazgıcılık bilimsel gerekircilikle (determinizm) karıştırılmamalıdır. Gerekircilikte belli nedenler belli sonuçları doğurur, neden ortadan kaldırılarak sonuç değiştirilebilir. Yazgıcılıktaysa ne neden bellidir ne de sonuç; belli olan tek şey, belli olmayan bir sonucun değiştirilemeyeceğidir. Bu yüzdendir ki hastalanan gerekirci doktora gider; çünkü sonucu değiştirebilir; hastalanan yazgıcıysa yatağa girip sonucu bekler; çünkü ne etse bu sonucu değiştiremeyeceğine inanmaktadır.
Yazgıcılık, gerekircilik sezgisinin dinsel ifadesidir. Gerekirciliği yani doğa ve toplum yasalarından kaynaklanan yasal zorunluğu sezen ama bunu değiştirebileceklerinin bilgisinden yoksun ilk insanların bunu dinsel bir şekilde ifade etmeleridir. Zorunlulukla birlikte kısmen bir özgürlük de olduğu için bunu da irade-i cüz’iye (özgür irade) ile ifade etmişlerdir.
DIŞ BAĞLANTILAR
Derleyen: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 3. Sınıf “Çağdaş Felsefe Tarihi” Dersi Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı