Eğitimin amacı bireylerin bir iş sahibi olmasını sağlamak mıdır? Günümüzde durum pek öyle görünmüyor…
İnsanlık tarihinin büyük bir bölümünde eğitim, hayatta kalmak için gerekli donanıma sahip olmamızı sağlayan önemli bir amaca hizmet etmiştir. Zira insanların karınlarını doyurabilmek için çalışmaya, çalışmak için de nasıl çalışacaklarını öğrenmeye ihtiyaçları vardır.
Eğitim zamanla her toplumun vazgeçilmez bir parçası hâline gelmiştir. Ancak dünyamız sürekli biçimde değişiyor ve biz de onunla birlikte değişmeye mecbur kalıyoruz. O hâlde günümüzde eğitimin amacı nedir, ne olmalıdır?
Konu Başlıkları
Antik Yunan modeli
Eğitimle ilgili en eski kayıtlarımızdan bazıları Antik Yunan medeniyetine dayanıyor. Yunanlar birçok yönüyle binlerce yıl devam ettirilecek bir eğitim biçimi inşa etmişlerdi. Bu; devlet adamları, askerler ve iyi eğitimli vatandaşlar yetiştirmek için tasarlanan son derece yoğun bir modeldi.
Erkek çocuklar günümüzün okullarına benzer bir eğitim ortamında, ergenlik çağına kadar temel okuryazarlığı öğrenirlerdi. Bundan sonra çocuk iki farklı yoldan birine yönelirdi: “çırak” ya da “vatandaş”.
Çıraklık yolundaki çocuk, kendisine çiftçilik, çömlekçilik ya da demircilik gibi eğitim ya da fiziksel emek gerektiren bir zanaat alanında destek olacak bir yetişkinin himayesine girerdi.
Gerçek bir vatandaş olmanın yolu ise entelektüel gelişimden geçiyordu. Akademik kariyer yolunda ilerleyen erkek çocukların, sanat ve bilim alanlarındaki bilgilerini geliştirecek ve düşünme becerilerini artıracak özel öğretmenleri olurdu. Özel öğretmen-öğrenci ilişkisinden doğan bu öğrenme modeli bu tarihten sonra yüzyıllar boyunca devam edecekti.
Tüm erkek çocukların gymnasium (“egzersiz okulu”) adı verilen devlet destekli okullara gitmesi beklenirken 1 asker-vatandaş kariyerine yönelenler dövüş sanatları eğitimi alırdı. Meslek sahibi olanlar da egzersiz yapmaları için telkin ediliyordu; fakat onların egzersize yönlendirilmesinin temel amacı bedensel sağlıklarını koruyabilmeleriydi.
Bu zamana kadar kadınlar, yoksullar ve köleler için eğitim adına çok az olanak bulunuyordu. Kadınlar nüfusun yarısını, yoksullar vatandaşların %90’ını oluşturuyordu ve kölelerin sayısı vatandaşlardan 10 ya da 20 kat daha fazlaydı. 2
Bu ötekileştirilmiş gruplar da belirli bir eğitime tabi tutulurdu; fakat verilen eğitim genel olarak sadece fiziksel bir eğitimdi; zira güçlü bedenler kadınlar için sağlıklı çocuklar doğurmak ve erkekler içinse kol emeği gerektiren işlerde çalışabilmek için oldukça önemliydi. Dolayısıyla Antik Yunan veya Roma gibi medeniyetlerde eğitimin yalnızca zengin erkekler için uygulanan bir sistem olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bu modelden çok şey almış ve bu yolda ilerlemiş olsak da Yunanlara kıyasla daha barışçıl bir dönemde yaşıyoruz. Peki bugün eğitimden istediğimiz şey nedir?
Pragmatik amaç: Çalışmak
Bugün eğitimi büyük ölçüde bize dünya üzerindeki yerimiz hakkında bilgi vermek ve yaşamımızı sürdürebilmek için gerekli becerileri kazandırmak amacıyla düzenlenmiş bir kurum olarak görüyoruz. Bu görüş, pragmatizm olarak bilinen felsefi çerçeve tarafından temellendirilir. Kimi zaman “pragmatizmin babası” olarak da nitelendirilen filozof Charles Peirce bu görüşünü 1800’lü yılların sonlarında geliştirmiştir.
Felsefenin bilgi ve anlamaya ilişkin alanı olan epistemoloji, oldukça köklü bir geleneğe sahiptir. İlk dönemlerde üretilen birçok felsefi görüş nesnel, evrensel bir hakikat fikrine dayanıyordu. Örneğin, eski Yunanlılar dünyanın sadece beş elementten oluştuğunu düşünüyordu: toprak, su, ateş, hava ve eter.
Öte yandan Peirce, dünyayı dinamik bir mekân olarak kavramakla ilgileniyordu. Tüm bilgilerin yanlışlanabilir olduğunu düşünüyordu. İnsanlığın doğasında var olan ya da metafizik gerçeklikle ilgili her türlü fikri reddetmemiz gerektiğini savunuyordu.
Pragmatizm inanç, bilim, dil ve insan gibi herhangi bir kavramı bir dizi somut dünya sorununun bileşenleri olarak görür.
Başka bir deyişle, yalnızca dünya hakkında bilgi edinmemize yardımcı olan şeylere güvenmeli ve eylemlerimiz için makul gerekçelere ihtiyaç duymalıyız. Bir kişi bir törenin kutsal olduğunu ya da manevi bir önem taşıdığını düşünebilir, ancak pragmatist kişi şunu sorar:
“Bunun dünyaya ne gibi bir faydası olabilir?”
Eğitim her zaman pragmatik bir amaca hizmet etmiştir. Belirli bir sonuca veya bir dizi sonuca ulaşmak için kullanılacak bir araçtır. Çoğunlukla bu amaç ekonomiktir: 3
Neden okula gidiyorsun? Bir iş bulabilmek için.
Eğitim size kişisel olarak fayda sağlar; çünkü bir iş sahibi olursunuz. Eğitim topluma da fayda sağlar; çünkü iş sahibi olanlar vergi öder ve vergi ödemenin yanı sıra ülkenin genel üretim kapasitesine katkıda bulunur.
Ancak ekonomi temelli pragmatistler için herkesin eğitim fırsatlarına aynı şekilde erişmesi gerekmez. Toplumların genellikle avukatlardan çok çiftçilere ya da politikacılardan çok işçilere ihtiyacı vardır, bu nedenle herkesin üniversiteye gitmesi önemli değildir.
Elbette adaletsizliği çözmek, eşitlik yaratmak ya da çevreyi korumak gibi pragmatik bir amacınız olabilir; ancak bunların çoğu sağlam bir iş gücüne sahip olmamızı sağlamaya kıyasla ikincil öneme sahiptir. 4
Pragmatizm bir terim olarak anlaşılması çok zor bir şey değildir, ancak pragmatik düşünmek zor olabilir. Özellikle kendimizle ilgili konularda olaylara dışarıdan bakmak zordur.
Sorunların nasıl çözüleceği, özellikle de sorunun bir parçası kendimiz olduğumuzda, pragmatizmin araçsalcılık adı verilen bir çeşidinin konusudur.
Çağdaş toplum ve eğitim
Bir başka pragmatist filozof olan John Dewey 20. yüzyılın başlarında yeni bir eğitim anlayışı geliştirdi.
Dewey, eğitimin ekonomik bir amaca hizmet etmesi gerektiğine inanmıyordu. Bunun yerine, eğitimin içsel bir amaca hizmet etmesi gerektiğini savunuyordu 5: Eğitim bir amaca hizmet etmek yerine amacın ta kendisiydi ve çocuklar bu sayede kendilerini insan olarak bütünüyle ortaya koyabilirlerdi.
Bir önceki yüzyılda felsefe; Kant, Hegel ve Mill’in çalışmalarında olduğu gibi, kişinin kendisine ve toplumuna karşı görevleri üzerine odaklanmıştı. Öğrenme ve kişinin ahlaki ve yasal yükümlülüklerini yerine getirme sorumluluğu bireyin kendisindeydi.
Ancak Dewey en ünlü eseri Demokrasi ve Eğitim‘de, gelişimimizin ve yurttaşlık bilincimizin sosyal çevremize bağlı olduğunu savunmuştur. Bu, bir toplumun vatandaşlarında görmek istediği zihniyet ve tutumları geliştirmekle yükümlü olduğu anlamına geliyordu.
Dewey’nin görüşü, öğrenmenin sadece ders kitapları ve zaman çizelgeleri ile gerçekleşmediği yönündeydi. O öğrenmenin ebeveynler, öğretmenler ve akranlarla etkileşim yoluyla gerçekleştiğine inanıyordu. Öğrenme, filmler hakkında konuştuğumuzda ve fikirlerimizi tartıştığımızda ya da akran baskısına boyun eğdiğimiz için kendimizi kötü hissettiğimizde ve ahlaki hatalarımız üzerine düşündüğümüzde gerçekleşen bir şeydir.
Öğrenim yine de insanların iş bulmasına yardımcı olacaktır; ancak bu bir çocuğun kişisel gelişiminde ortaya çıkan dolaylı bir sonuçtur. Dolayısıyla okulların pragmatik hedefi, bireyleri bütünüyle geliştirmek olacaktır.
Bu da Dewey’in eğitim felsefesinin çağdaş toplum için daha önemli hale geldiği anlamına gelmektedir.
Pragmatik olmanın bir parçası da gerçeklerin ve koşullardaki değişikliklerin farkına varmaktır. Genellikle bu gerçekler, işleri yapma şeklimizi değiştirmemiz gerektiğini gösterir.
Kişisel ölçekte bu, kötü beslendiğimizi ve diyetimizi değiştirmemiz gerekebileceğini kabul etmek olabilir. Daha geniş bir ölçekte ise, dünyaya ilişkin kavrayışımızın yanlış olduğunu, dünyanın düz değil yuvarlak olduğunu kabul etmemizi gerektirebilir.
Bu değişim büyük ölçekte gerçekleştiğinde buna paradigma değişimi denir.
Paradigma değişimi
Dünyamız sandığımız kadar kusursuz olmayabilir. Çevre üzerindeki etkimizi azaltmak için vejetaryen olmayı seçebiliriz. Ancak bu, Batı mutfaklarında bir “süper gıda” haline geldiği için insanların artık temel gıda maddelerini satın almaya gücünün yetmediği ülkelerden kinoa satın aldığımız anlamına geliyor.
The Good Place dizisini seyrettiyseniz öbür dünyadaki puan sisteminin bozulmasının nedeninin tam da bu olduğunu hatırlayabilirsiniz; çünkü hayat, herhangi bir kişinin mükemmel bir iyi olma puanına sahip olamayacağı kadar karmaşıktır.
Tüm bunlar bizi sadece ahlaki anlamda rahatsız etmekle kalmıyor, aynı zamanda tüketim biçimimizi de temelden değiştirmemizi gerektiriyor gibi görünüyor.
İklim değişikliği de bizi son yüz yıldır bu gezegende nasıl yaşadığımızı yeniden değerlendirmeye zorluyor, çünkü bu yaşam biçiminin sürdürülebilir olmadığı açık.
Çağdaş ahlak filozoflarından Peter Singer, mevcut siyasi iklim göz önüne alındığında, toplumsal davranışlarımızı ancak yaşam düzenimizde büyük bir kırılma yaşandığında radikal bir şekilde değiştirebileceğimizi savunmuştur. 6 Örneğin eğer bir gıda tedarik zinciri iklim değişikliği kaynaklı bir felaketle işlemez hâle gelirse ortaya çıkan yeni gerçeklikle başa çıkmaktan başka çaremiz kalmaz. Fakat, harekete geçmek için, bizi harekete geçirecek bir felaketin yaşanmasını beklememeliyiz.
Değişiklik yapmak, kendimizi sadece bir topluluğun veya ülkenin değil, aynı zamanda dünyanın vatandaşları olarak görmeyi de içerir.
ABD’li filozof Martha Nussbaum’un da belirttiği gibi, pek çok konunun ele alınmasında uluslararası iş birliğine ihtiyaç duyuyoruz. Ticaret, çevre, hukuk ve uyuşmazlıklar yaratıcı düşünceyi ve pragmatik olmayı gerektiriyor ve bunları sağlamak için eğitim sistemlerimize dönük farklı bakış açıları geliştirmemiz gerekiyor.
Eğitim, çocukların kişisel gelişimlerini sağlamanın yanı sıra onların birer vatandaş olarak sorumluluk alma becerilerini geliştirmeye de yoğunlaşmalıdır.
Artık öğrenmemizin tek ya da en önemli nedeninin bir iş sahibi olmak olmadığı açıktır.
Bu makale Sosyolog Ömer Yıldırım tarafından www.felsefe.gen.tr için, Luke Zaphir’in “What’s the point of education? It’s no longer just about getting a job” isimli makalesinden Türkçeye çevrilip derlenerek hazırlanmıştır. Alıntılanması durumunda kaynak gösterilmesi, ahlaklıca olanıdır.
Çeviri ve Derleme: Sosyolog Ömer YILDIRIM
KAYNAKÇA
- Paik Wooyeal ve Daniel A. Bell. Citizenship and State-Sponsored Physical Education: Ancient Greece and Ancient China. The Review of Politics, 66 (1), s. 7-34 (2004). https://www.jstor.org/stable/pdf/1408830.pdf
- M. I. Finley. Was Greek Civilization Based on Slave Labour? Historia: Zeitschrift für Alte Geschichte, 8 (2), s. 145-164 (1959). https://www.jstor.org/stable/pdf/4434609.pdf
- Christopher Winch. The Economic Aims of Education. Journal of Philosophy of Education, 52, s. 101-117 (2003). https://onlinelibrary.wiley.com/doi/pdf/10.1111/1467-9752.00262
- Christopher Winch. The Economic Aims of Education. Journal of Philosophy of Education, 52, s. 101-117 (2003). https://onlinelibrary.wiley.com/doi/pdf/10.1111/1467-9752.00262
- Nel Noddings. Educational leaders as caring teachers. School Leadership & Management, 26 (4), s. 339-345 (2007). https://doi.org/10.1080/13632430600886848
- Peter Singer. Ethics and Climate Change: A Commentary on MacCracken, Toman and Gardiner. Environmental Values, 15 (3), s. 415-422 (2006). https://www.jstor.org/stable/pdf/30302197.pdf