Değerlerin Öğretimi
Öğretmenler olarak yeni bir öğrenme ünitesine başlamakta olan öğrencilere baktığımızda, daha ünitede hiç çalışma yapmamış olan öğrenciler arasında bile bu öğrenme ünitesine karşı duyuşsal yönelimler bakımından büyük farklılıklar görürüz.
Öğrencilerden bazıları öğrenecekleri bu yeni üniteye yönelik ilgi ve istekle derse girerler. Bu öğrenciler öğrenme isteğini arzu edilebilir bir öğrenme görevi olarak kabul ederler. Bazı öğrenciler ise, öğrenecekleri yeni üniteyi bir görev olarak kabul etmekte ve kendilerini zorunlu hissetmektedirler (Bloom, 1998).
Kendilerini zorunlu hisseden öğrencilerin öğrenmeye yönelik duyuşsal yönelimleri ile öğrenmeye istekli ve arzulu olan öğrencilerin duyuşsal yaklaşımları ebetteki farklı olacaktır. Bundan dolayıdır ki, eğitim ve öğretim sürecinde duyuşsal boyut her zaman ön plana çıkacaktır.
Eğitimde duyuşsal boyutun ihmal edilmesi, insanların sahip olduğu önemli bir potansiyelin kullanılmamasını doğuracaktır. Duygular, tercihler, sevinçler, duygulanımlar, inançlar, beklentiler, tutumlar, takdir duyguları, değerler, ahlak ve etik gibi öğelerden oluşan (Bacanlı,1999) duyuşsal boyut hem bireysel hem de toplumsal bir yaşam için vazgeçilmez bir boyuttur (Doğanay, 2006). Duyuşsal boyutun, bilişsel boyut sürecine önemli etkileri mevcuttur. Duyuşsal özellikler, bireylerin göstermiş oldukları başarı ve performans süreçlerinde önemli katkıda bulunmaktadırlar (Paykoç, 1995).
Yukarıdaki ifade edilen unsurların dışında değerler öğretiminin gerekliliğindeki bir diğer süreçte insani hedeflere ve değerlere ait iç görünüm kazanılabilmesinin sağlanma sürecine katkı ve destek de bulunmasıdır. Bunun yanısıra, değerlere ait iç görünüm kazanılmasının doğumdan başlayarak ölüm anına kadar olan süreyi kapsamaktadır. Ve bu nedenle eğitim, demokrasilerde her tekil bireyin tam insan olma yolculuğunda yardımcı bir unsur olacaksa, o zaman ilke olarak tamamen evrensel, aynı anda her yerde bulunan ve yaşam boyu süren bir girişim olmalıdır. Sadece bilişsel alanın değil, duyuşsal ve davranışsal boyutu kapsayan tüm insani kapasitesinin kullanılmasını içermelidir (Maslow, 1996).
Değerlerden arınmış ve tümüyle teknolojik olmaya çalışmak, yalnızca geleneksel ve alışagelmiş olana tutunmak, eğitimi sadece fikirlerin aşılanması gibi basit bir biçimde algılamak, işte tüm bunlar değerler karmaşasını ortaya çıkarmaktadır. Değerlerden arınmış bir eğitim sitemimizin tam anlamıyla görevini yerine getirdiğini söyleyemeyiz. Günümüzde eğitim sisteminde değerlerden ve ahlâki yargılardan yoksun olma yolunda bir eğitime gidiş görünmektedir. Bu durum o kadar ileriye gitmiştir ki, kişiliği geliştirmeye engel olma yolunda gelişen bir eğitim sistemi içinde yer alıyoruz (Dilmaç, 1999).
Bugün herkes şimdinin ve yakın geleceğin, bir bilgi çağı olduğunu, olacağını vurguluyor. Bilgiyi üretmenin yanı sıra, üretilen bilginin insanın yararına yönelik kullanılması, insana ilişkin değerler açısından değerlendirilmesi bizim içinde yaşadığımız toplumun, yaşadığımız çağın gelişmişlik düzeyinin bir göstergesidir (Ang, 1996).
Günümüz teknolojik gelişmeleri bizim dünya görüşlerimizde ve inançlarımızda birtakım değişikliklere yol açmakla birlikte, inanç ve görüşlerimizin de teknolojik gelişme üzerinde büyük etkisi olduğu muhakkaktır. Teknolojik gelişmenin hızı, sosyal gelişmeden fazla olduğu zaman insani değerlerin tehlikede olduğu söylenir. Bu gelişim sürecinde önemli olan manevi değerlerimiz ile maddi değerlerimiz arasındaki karşılıklı ilişki ağı içinde olmasını sağlamaktır. Eğer bunu gerçekleştirecek olursak, hayatın asıl gayesi olan insani değerlere ulaşma süreci daha kolay olacak ve içinde bulunduğumuz toplumda yaşam standartlarımızı daha sağlam zemin üzerine oturtmuş olacağız (Güngör, 1995).
Yukarıda ifade edilenlerin ötesinde, değerler öğretiminin gerekliliği sürecinde bir neden daha ile sürülmektedir. İleri sürülen bu neden insanın mutluluğudur. İnsanın mutlu olmasının vazgeçilmez temel unsurlarının başında da insanların sağlam bir değerler sistem bütünlüğüne sahip olmakla açıklanabileceği vurgulanmaktadır (Eyre ve Eyre1993). Bu aşamaya kadar vermiş olduğumuz yanıtlar niçin değerleri öğretmeliyiz sorusuna bir ölçüde olsa yanıt verdiğimizin bir göstergesi olduğunu düşünmekteyiz.
Eğitimin amacı çağlara ve toplumların gelişme düzeylerine göre değişiklik göstermiştir. Örneğin eski Yunan ve Romada eğitimin genel amacı, yeni kuşakları bedence sağlam, ahlaklı ve erdemli, konuşma(hitabet), sanatında yeterli ve belirli bir zanaatta ustalık kazanmış kimseler olarak yetiştirmekti. Ortaçağlarda ise eğitimin genel amacı, dindar, zihin yetileri gelişmiş, bilgili aynı zamanda pratik hayat içinde kendisini hazırlamış kimseler yetiştirmekti. Yakınçağlarda eğitimin amacı, toplumsal ve kolektif hayata uymaya hazır, teknik becerilerle donanmış duygu ve irade bakımından gelişmiş kimseler yetiştirmek olduğunu görüyoruz. Bugün eğitimin amacı ise, toplumların siyasal, ekonomik ve kültürel durumlarına göre değişiklik göstermekle birlikte, bireylerin kişisel yeteneklerini, insan ilişkilerine özgü becerilerini, ekonomik yeterliliklerini geliştirmek ve yurttaşlık görevlerini tam olarak yerine getirmeyi sağlamak noktalarında toplanmıştır.
Amerika’da eğitim toplumun gelişmesi için bir araçtır. Ame- rika’daki çocukların eğitimi için lüzumlu amaçlar tespit etmek için bir komite hazırlanmış ve bu komitede ülkemizde eğitim çalışmaları yapan John Dewey de vardı. Bu komite bir rapor hazırlamıştır. Bu rapordaki bazı maddelerde;
1 insanların kişiliklerini zenginleştirmek onlara yepyeni bir kültür yarattırmak, yaşantılarından zevk aldırmak…
2 Eğer zengin ve dört başı bayındır bir kişilik elde etmek istenirse kişi etrafındaki kültürel çevreye etkili olabilecek şekilde katılmalıdır. Çocuğu gelişmekte olan kültürümüzle ilgilendirmek ve ona da bir şeyler ilave ettirmek ödevleri-miz arasındadır.
4. Bazı değerler, ölçüler ve görüşler vardır ki bir kuşağın bütün tecrübesini yansıtır. Kişilerin dikkatine yön verir, faaliyetlerini ayarlar ve kişiliklerini şekillendirir.
9. Çocuğa kendi kendini ifade etme özgürlüğünü vermek ve öğretmek eğitimin amaçları arasındadır. Özgürlüğümüzün diğer kişilerin özgürlüğü ile sınırlı olduğunu öğretmek eğitim ödevidir.
10. Kişilerin birbirine karşı dürüst olmaları, herkesin birbirinin hak ve hukukuna saygılı olması sosyal düzenin temelidir. Bunu okullarımızda çocuklarımıza öğretmek zorun-dayız. Bu amaçları belirledikten sonra komite; “Gerçek bir demokratik yaşantıya kavuşmak istiyorsak çocuklarımıza bu amaçları öğretmeliyiz” diye de vurgu yapıyor (Berktin, 1969:4).
Türk toplumunun muhtaç olduğu olgun yurttaş kitlesini yetiştirmekte ortaöğretimin çok büyük rolü vardır. Düşünmesini bilen, toplumdaki sorumluluğunu idrak eden, değer ölçülerinde ilmin ve güzelliğin, insanlığın ayırt edici vasfı olduğuna inanan, müşterek miras olarak aldığı milli hazineyi daha zengin daha değerli bir hale getirerek gelecek nesillere teslim etmeye mecbur bir milletin evladı olduğunu bilen Türk yurttaşını yetiştirebilmek için, Türk aileleri ve Türk toplumu ile el ele vermiş kuvvetli bir ortaöğretim müessesesinin geliştirilmesine şiddetle ihtiyaç vardır (Türk Eğitim Millî Komisyonu Raporu, 1960:48).