Felsefe hakkında her şey…

Düşünce Deneyi: Dünyadaki Son Adam

25.12.2023
260
Düşünce Deneyi: Dünyadaki Son Adam

Bir an için, kalan son bir erkek dışında tüm insan ırkının yok olduğunu düşünün. Yeryüzündeki insan varlığının devam etmesi için hiçbir umut kalmamış durumda. Kesin olarak biliyoruz ki bu son kişi öldüğünde, insan ırkının varlığı yeryüzünden silinecek.

Şimdi de bu son adam’ın Dünya’da kalan zamanını toptan yok oluşun tek karar vericisi olarak geçirdiğini düşünün. Kendi nesli fiilen tükenmiş bir canlı olarak bu adamın nihai amacı Dünya üzerindeki bütün yaşamsal varlığı mümkün olduğunca acısız ve başarılı bir şekilde ortadan kaldırmaktır. Yaşayan her şey; hayvan, bitki, mikrop, bu kişi tarafından dikkatli ve acısız bir şekilde yok edilecek.

Bu adam doğal olarak yanlış bir şey yapıyor gibi görünüyor. Ancak Yeni Zelandalı filozof Richard Sylvan’a göre etik teorileri teamülen, yapılacak bu şeyin tam olarak neden yanlış olduğunu ifade etmekte zorlanıyor.

Bu düşüncesini 1960’larda dile getiren Sylvan, o zamanlar utilitarizm ve deontoloji eğilimli klasik Batı etiğinin, insanların kimseye ya da kendilerine onarılamayacak düzeyde zarar vermedikleri sürece istediklerini yapabilmeleri gerektiğini ifade eden tek bir “üst-etik” üzerine kurulu olduğunu savunmaktadır.

Sylvan’a göre, bu üst-etiğin bir sonucu da egemen Batı etik geleneğinin çevre etiği ile tutarsız olmasıdır; çünkü bu anlayışa göre doğa insanın egemenliğindedir ve insan ona istediği gibi müdahale etmekte özgürdür. Batı etiğinin geleneksel biçimleri, insan olmayan canlıları ve hatta bazı insanları etik kaygı alanının dışında tutma eğiliminde olmuştur.

Utilitarist anlayışın insan olmayan canlılara ilişkin bundan daha olumlu bir tarihsel arka planı vardır. Kuramın fikir babası Jeremy Bentham, hayvanların, acı çekebildikleri için ahlaki bakımdan dikkate alınmayı hak ettikleri görüşündedir. Ancak bu bile, acı çekmeden, sancısız bir ölüm sunacak olan son insanımızın olası eylemlerini eleştirmeye yetmeyecektir.

Utilitarizmin çoğu yorumu varlıkların araçsal değerine, temelde yararlılıklarına odaklanır. Bir şey için “Yararlı mı?” diye sorduğumuzda o şeyin kim ya da ne için yararlı olup olmadığı hakkında bir varsayımda bulunduğumuzu çoğunlukla göz ardı ederiz ki o da “insan için” sorduğumuz gerçeğidir.

Immanuel Kant’ın deontoloji anlayışı, insan aklının onurumuzu ve özerkliğimizi ortaya çıkaran unsur olduğu düşüncesinden yola çıkar. Bu, herhangi bir etik sorumluluk ve hak iddiasının yalnızca doğru akıl yürütme becerisine sahip kimseler için var olduğu anlamına gelir.

Kimi Kantçı düşünürler hayvanlara ya da doğadaki diğer canlılara kötü davranmamamız gerektiğini, çünkü bunun bizi ahlaki açıdan daha kötü insanlar yapacağını savunacaktır. Ancak bu, doğanın kendi başına bizim ahlaki değerlendirmelerimizin konusu olduğunu söylemekten farklıdır. Bu, şiddetin başka bir insana acı çektirmesinden ötürü yanlış olduğunu söylemek yerine, seni kötü bir insan yaptığı için yanlış olduğunu söylemek gibidir. Sonuçta dünya senden ibaret değil!

Sylvan bu yaklaşımı “insani şovenizm” olarak tanımlamaktadır. Günümüzde buna genellikle “insanmerkezcilik” denmektedir ve Sylvan’ın eleştirisinin merkezinde de bu biçimiyle yer almaktadır. Ne tür bir teori “Son Adam” düşünce deneyinin tarif ettiği türden yararsız bir yıkıma göz yumabilir ki?

Son yıllarda, özellikle hayvan hakları hareketi açısından birçok şey değişti. Örneğin, Avustralyalı filozof Peter Singer sonuççuluk yaklaşımının kendine özgü bir yorumunu geliştirerek bu yaklaşımın hayvanların ahlaki açıdan değerlendirilmesinde doğurabileceği bazı sorunları ortadan kaldırmayı amaçladı. Bugün artık modern etik teorilerinin sırf insanlar yok oldu diye hayvan yaşamının gezegenden tamamen silinmesini onaylamayacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Ancak sorular bundan daha derinlere iniyor. Amerikalı filozof Mary Anne Warren da benzer bir düşünce deneyi oluşturuyor. Laboratuvarda üretilen bir virüsün kötüye kullandığını ve tüm insan ve hayvan yaşamını yok ettiğini düşünün. Bu durum gerçekten de kötü olurdu. Şimdi de aynı virüsün tüm insan, hayvan ve bitki yaşamını yok ettiğini düşünün. Warren’ın düşüncesine göre bu daha da korkunç olurdu. Peki ama neden?

Bitkilere etik statü kazandıran şey nedir? Bitkiler içkin bir değere mi sahiptir; kendi başlarına bir değer mi, yoksa araçsal bir değer mi taşır? Bitkiler gerçekten önemli olan başka şeylere fayda sağladıkları için mi iyidir?

Bu konu hakkında akıl yürütmenin bir başka yolu da bilinçli yaşamın olmadığı bir gezegende bir bahçenin var olduğunu hayal etmektir. Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda, bu bahçenin var olması, olmamasından daha mı iyidir? Bahçenin solup kuruması ve yok olması önem taşır mı?

Bir örneği de gerçek hayattan verelim: Puutu Kunti Kurrama ve Pinikura halkı için kutsal bir alan olan Jukaan Boğazı’nın yok edilmesi sonucunda kimler zarar görmüş olabilir? Batı düşüncesi, insanlar için kutsal olmasından dolayı bu alanın yok edilmesini ahlaki açıdan yanlış olarak değerlendirmiştir. Ancak yerli felsefe geleneklerine göre bu yıkım toprağın kendisine verilen bir zararı kapsamaktadır. Öldürülen, yok edilen, toprağın kendisidir. İnsanların bu toprağın yok edilmesinden ötürü çektiği acı, toprağın kendisinin yok edilmesinin yanında ikincil değere sahiptir.

Sylvan ve ekolojik etik çağrısında bulunan diğer düşünürler, Batı etik düşüncesinin yok edilen toprağı ya da bitkiler için neyin iyi olduğunu kavramadaki başarısızlığının bariz bir zaaf teşkil ettiğini düşünmekteler.

Bu, nedenini tam olarak bilemesek de Dünya’daki Son Adam‘ın kayıtsızca yok edilmesinin yanlış olduğuna ilişkin duygularımızla ortaya çıkmaktadır.

 


Bu makale Sosyolog Ömer Yıldırım tarafından www.felsefe.gen.tr için, “Thought Experiment: The Last Man on Earth” isimli makaleden Türkçeye çevrilip derlenerek hazırlanmıştır. Alıntılanması durumunda kaynak gösterilmesi, ahlaklıca olanıdır.

Çeviri ve Derleme: Sosyolog Ömer YILDIRIM

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...