Türk düşüncesinde inanç sistemi
Bozkırlarda gelişen Eski Türk inanç sistemi çok karmaşık bir yapıya sahip değildir. Ayrıca tarihin ilk devirlerinden itibaren Avrasya bozkırlarının hayat şartlarının izlerini taşır. İslam Öncesi dönemde Türkler yaşadıkları doğal ortam gereği inançlarını üç ana temel üzerine oturtmuşlardır:
- Doğa ve doğaüstü güçlere saygı göstermek
- Ataların ruhlarına saygı duymak ve kurban sunmak
- Gök Tanrı’ya inanmak.
Eski Türklerde ruha “tın” dendiği anlaşılır. Tın; canlı cansız her şeyin ruhu; Türklerin ruhu; bireysel ruh olmak üzere üçe ayrılır.
Türklere göre evren, gökyüzü, yaşanılan dünya ve yerin altı olmak üzere üç katmandır. Her birinin kendine özgü tarafları vardır. Kutsal Dağ ya da Dünya Ağacı ile birbirlerine sıkı sıkıya bağlıdırlar. Yeraltı merkezinden gökyüzüne ulaşılabilir. Ağaç, dağ, alev, duman yerle gök arasında eksen görevi görürler.
Gök, her şeyi kapsadığı için davranışlarla yer ile iletişim sağlar ve bütün dünyaya düzen verir. Gök, bütün dünyayı kaplayan bir kubbe gibi düşünülmüştür. Demir Kazık, yani Kutup yıldızı Göğün merkezinde yer alır. Kutup yıldızı hükümdarın sarayı, büyük ayı yıldız takımı da hükümdarın akrabası kabul edilirdi.
Gök Kubbe, Demir Kazık etrafında dönerken, yıldızları bulunduran Gök Çarkı da dönerdi. Türklerin dünyaya bakış açılarının en önemli unsuru Gök’tür. Bu yüzden Tanrı anlamı da yüklenmiştir.
Tanrı da devlet yönetimine doğrudan müdahale ederdi (Kül Tegin Yazıtı, Doğu 1; Bilge Kağan, Doğu, 2,3). Nihayet Gök, kubbe biçiminde olduğu için halkın yaşadığı çadırda bundan etkilenmiş ve Türk çadırı kubbeli şekilde yapılmıştır. Ayrıca kurganlar da kubbe biçimindedir. Gündelik hayatta göğün etkisi hissedilir. Özellikle çadırların tepesindeki dairesel boşluk dünyanın penceresidir. Çadırın direği dünyayı tutan hayat ağacı, Demir Kazık gibi değerlendirilmiştir. Dünya evrenin merkezidir. Yer, yeraltı, kutsal dağlar, dünya ağacı ve yağmur ile göğe bağlıdır.
Neticede Tanrı, Gök ve Dünya insan varoluşunun esasıdır. İnsanın yapısı ve varlığını sürdürmek, bu esasın üzerinde kurulmuştur. İnsanın evrendeki yerini bulmak evren tasavvurunun ana hedefidir. 1. İnsan nasıl ortaya çıkar? 2. İnsan nasıl yaşar? 3. İnsan öldükten sonra ne olur?
Uygurların köken efsanesinde ve Yakutlarda insan ağaçtan doğar. Mağarada doğan insanlar da vardır. Hayat kökenini Tanrıdan alır. Orhun Yazıtlarına göre insan Tanrı tarafından yaratılmıştır, “zamanı tanrı yaşar, insanoğlu ölümlü yaratılmıştır” (Kül Tegin, Doğu, 1). Ama önce Gök ve Yer yaratılmıştır.
Hayatın su ile de bağlantısı vardır. Yaşam, yaş kelimesinden gelir; ıslak, nemli, su ile ilgili demektir. Sonrasında insanın doğduğu andan itibaren her bir yıl için kullanılır. Ölümün de su ile ilgisi vardır. İnsan anlamına gelen “kiş” (kişi) ise samurların yaşadığı sazlıktan türetilmiştir. Neticede su, bütün potansiyel ve üretken güçleri temsil eder. Varoluşun kaynağıdır. Başlangıçta ve tarihsel döngünün sonunda su vardır. Ayrıca dört elementten biri sudur. Yağmur aracılığı ile Gökten gelmesi kutsallığını artırır. Yer-su kutsal yerlere dualar ederler. Canlılık, hareketlilik esin kaynağıdır, iyileştirir, rehberlik eder. Yer-sular dünyadaki birçok varlığın sahibidir. Onların desteği sayesinde düzenli bir hayat sürülür.
Ölüm, Türkler için başka bir dünyaya geçmektir. Ölüm yerine kaybolmak, kuş gibi uçmak kullanılır. Uçtu sözü ile Tanrı’nın katına çıkmak anlaşılır. Yani ölen insanlar Gök’e çıkarlar.
İLGİLİ KONULAR:
Kaynak: T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 3998, AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 2781, ESKİŞEHİR, Şubat 2020. Yazarlar: Prof.Dr. Ahmet TAŞAĞIL, Prof.Dr. Erkan GÖKSU, Prof.Dr. İbrahim ŞİRİN, Doç.Dr. Serhat KÜÇÜK, Prof.Dr. Kemal YAKUT, Dr.Öğr.Üyesi Yaşar SUVEREN, Sayfa: 17-18