Temsil ya da taklit olarak sanat
Sanat alanında öne sürülmüş olan en eski teori, sanat faaliyetini bir tür taklit (mimesis) olarak gören Platon’un mimetik veya yansıtmacı sanat anlayışıdır. Platon’da herhangi bir disiplinin değer ölçütü, bu disiplinin bizi hakikate, gerçekliğin bizatihi kendisine götürme kapasitesi olduğu için, onda sanatın pek büyük bir değeri olduğu söylenemez. Platon’un sanatı taklitle özdeşleştirmesinden de belli olduğu üzere, sanat insanı asıl olana, gerçekliğin bizatihi kendisine değil de salt görünüşlere, gölgelerin gölgesine götürdüğü için, onda sanatın değersiz görülmesi, özerk bir statüden yoksun kalması kadar doğal bir şey olamaz.
Platon dünyanın metafiziksel ve ahlaki bir düzeni olduğunu öne sürer. Bu düzeni keşfedip ifade etmek de bilime ama esas olarak da felsefeye düşen bir görevdir. Platon’a göre, sanatın bu düzenin doğru bir temsilini verebilmesi durumunda ancak, bir değeri olabilir. Onun gözünde sanat, gerçeğin ya da gerçekten var olanın bilgisine sahip olamadığı için, ezeli-ebedi olan tümellerle değil de gelip geçici olan tikellerle ilişkili olmak durumundadır. Buna göre değişen nesneleri konu edinen taklit edici sanat bu doğru temsili veremez. Sanatın neliği dışında, onun ahlaki etkisine de bakan Platon, özellikle belli şiir türlerinin gençler üzerindeki olumsuz etkisi nedeniyle, şairleri ideal devletinden atar.
Onun mimetik sanata ve sanatçılara saldırısı, bu sanatın insan ruhu üzerindeki etkileri ve toplum hayatında oynadığı rol ile ilgilidir. Platon’a göre, mimetik şiir, ruhumuzun iyiyi gözeten akıllı yüksek bölümüne değil, akıl-dışı, “coşkun ve taşkın”, gerçek hayattaki olaylara aşırı bir tepkide bulunan parçasına hitap eder.
Platon’un esas hedefi tragedya olmuştur. Mimetik şiir olarak tragedyaya başarılı bir içerik sağlayan olay türleri, bu yüzden, en aşırı heyecanlara yol açan, ruhu taşkınlığa salan olaylardır. Bu aşırı duygulanımsal etkiler ruhun düzenini bozmakla kalmaz, aklı da devre dışı bırakır. Mimetik şiir, ruhumuzun aşağı ve ağlayıp sızlamalı bölümünü tatmin ederken ruhun bu yönünü sağlıklı bir ruhu yönetmesi gereken akli parçayı devre dışı bırakarak besler.
Bütün özcülüğüne rağmen, Platon sanatı sadece kendisiyle değil, etkisiyle de değerlendirir. Sanatı, ruhun aşağı parçasına hitap ettiği ve hakikate götüremediği için değersizleştirir.
Sanatın özünü demek ki sanatsal faaliyette arayan, onun mimetik doğasını genel bir çerçeve içinde bu şekilde ortaya koyan Platon, Devlet adlı eserinde, mimesisi ünlü İdealar Kuramı ile ilişkilendirerek açıklar. Buna göre o, öncelikle mimesisin imgeler meydana getirdiğini ileri sürer. Sonra da sanatçının ürettiği imge ya da ürünlerin, hakikatten tamamen uzak olduğunu iddia eder. Çünkü onun metafizik anlayışında gerçekten var olan İdealar olup bu İdealar duyusal dünyada var olan her şeyin, nesnelerin ve özelliklerin ezeli-ebedi ve yetkin ilk örnekleri, asıllarıdır. Bu açıdan bakıldığında, duyusal dünyadaki her şey, İdeaların bir taklidi, kopyası veya temsilidir.
Sanat, Platon’da taklidin taklidini yaptığı için değersizdir.
Buna göre, duyu yoluyla algılanabilen, söz gelimi masa gibi bir nesne, tek ve gerçek Masa İdeasının bir “taklit”idir. Bu tikel masanın bir ressam tarafından yapılmış sureti ya da imgesi, masanın belli bir açıdan görünen ikinci bir “taklit”idir. Ressam masayı olduğu gibi değil, kendisine göründüğü şekliyle yaptığı için, Platon’a göre, onun yaptığı şey, gerçeğin değil, yalnızca görünüşün bir yansımasıdır; o, salt görünüşle ilgili bir benzetmedir.
Taklitçi sanatlar, şu halde, İdealarla değil, yalnızca tikellerle ilişkilidirler; bu yüzden bize gerçeğin kendisini değil, yalnızca “gölgenin gölgesini” verirler. Platon, bundan dolayı, sanatçıyı, işçilerin yaptığı tek tek şeylerin hepsini birden yapan ama yaptıklarının gerçekliği çok şüpheli bir usta olarak tanımlar. Söz gelimi ressam gerçek bir şey değil, yalnızca bir imge yaratır ve onun eseri ikinci dereceden bir taklit olup İdeanın gerçekliğinden iki derece daha uzaktır. Dahası, bir imge meydana getirmek, imgesi ortaya konan gerçek şeylerin bilgisini gerektirmez. Yalnızca hayatın imgelerini meydana getiren sanatçılar, gerçek hayatta iyi ve kötü olanla ilgili olarak hiçbir doğru bilgiye ihtiyaç duymazlar. Platon bundan dolayı, gerçek güzelliğe, Güzellik İdeasına taklitlerin taklitlerini veren sanat yoluyla erişilemeyeceğini düşünür.
Kaynak: FELSEFE, s. 172-174, T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2487 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1458