Spor Felsefesi Nedir, Ne Demektir?
Spor; üstüne eğitim, hekimlik, fizyoloji, farmakoloji, ekonomi, sosyoloji, psikoloji, felsefe, değişik teknolojiler, politika, hukuk, iletişim gibi alanlarda bilimsel araştırmalar yapılan, çok yönlü etkileşimleri bulunan bir alandır. Bu bağlamda Spor Felsefesi de sporun düşünsel olarak ele alındığı bir disiplin olarak karşımıza çıkmaktadır.
Spor, temel ve özgün bir eylem alanıdır. Temel bir eylem alanıdır, çünkü insanın doğasına dayanmaktadır. İnsanın doğası, canlılığının tek ve en önemli belirtisi harekettir. Spor, özgün bir eylem alanıdır, çünkü bireyin yapıcı – yaratıcı etkinlikleriyle biçimlenmektedir.
İnsanın hareket dağarcığı tarihsel gelişimi içerisinde ihtiyaçları doğrultusunda gelişmiştir, bu nedenle de yapıcı – yaratıcı etkinlikleri kapsamaktadır. (Erdemli, A.; İnsan, Spor ve Olimpizm; s, 27)
Konu Başlıkları
SPOR – İNSAN İLİŞKİSİ
Max Scheler‘e göre insan kendisini gerçekleştirmek için dünyaya gelmiş bir varlıktır. Dolayısıyla, diğer canlılarda gördüğümüz, kendi sınırlarında yetkin ve yeterli olma durumu insanda yoktur. A. Gehlen bunu, gelişmesindeki gecikmişlik (retardation) görüşü ile açıklamaya girişerek, insanı bir “eksiklikler varlığı” varlığı olarak belirler. İnsanın yaşamı, bu eksikliğin giderilmesidir.
İnsana akıl – vicdan ve bunlara dayanan irade özgürlüğü vermiştir. İnsanın kendisine yaraşır bir yaşama için dayanağı, sahip olduğu özgün yetenekleridir. Her insanın değişik değişik eylem alanlarında birinde veya birkaçında daha güçlü olabilir. Özel kabiliyet denilen bu güçlerin de ortaya çıkarılması gerekmektedir.
İnsanın sahip olduğu özgün yanlarını somutlaştırması hümanizmanın temel dayanağıdır. Böylece insanın önemli bir yaşama görevi beliriyor: İnsan açılıp somutlaşması gereken bir içkin varlığa sahiptir. Yaşamak bu bağlamda kendimizi gerçekleştirmektir. Ayrı deyişle elimizde ham olarak bulunanı, kendimize göre biçimlendirmek, geliştirmek, yetkinleştirmektir. Yani insanlaştırmaktır.
İnsan ilgili olduğu her şeyi; doğayı, evreni, kendi kurduğu yaşamı, kendi yarattıklarını, kültürü insanlaştırır, yani ona kendisine göre yeniden biçim verir, kendisine uygun duruma getirir. Hareket insan için hamdır. İnsan hareketi kendisine göre biçimlendirir, anlamlandırır, değerlendirir ve böylece ortaya eylem çıkar. Eylem hareketin insanlaştırılmış biçimidir. Eylem belirlediğimiz bir amaca ulaşmak için hareketlerimizi biçimlendirip bütünleştirip yönlendirdiğimizde ortaya çıkar. Bu nedenle de çok zaman eylem yöneldiği amaçla anılır; yürüyüşe çıkmak, ders çalışmak gibi.
Birey açısından baktığımızda spor, öncelikle bir beden olayıdır. Beden olmadan, bedene dayanmadan spor olanaksızdır. Çünkü spor, bedene içkin bulunan hareket kabiliyetinde temellenir. Yani hareketin olmadığı yerde spor yoktur. İnsanın sahip olduğu temel hareketler ya da hareket kabiliyetimiz belirli, sınırlı ve her birimizde kendimize özgüdür. Bireysel farklılıklarımıza rağmen her birey spor yapacak güce sahiptir. Esas olan kabiliyetlerimiz ve becerilerimiz doğrultusunda “spor için eğitim”i tam anlamıyla gerçekleştirebilmektir (Erdemli, A.; age; s. 27).
SPOR AHLAKI
Spor özgürleşmektir. Çünkü sportif eylem sırasında kendi gücümüzün sınırlarını öğrenmeye ve yeteneklerimizi bilmeye, kısaca kendimizi tanımaya, tanıdığımız bireysel yeteneklerimizi kullanmaya, kullandığımız becerilerimizi geliştirmeye ve sonuçta kendimizi mükemmelleştirmeye yani özgürleşmeye başlarız. (Erdemli, A ; age; s.28)
Spor, sadece bedene dayalı bir eylem olarak kalırsa yozlaşır ve bozulur. Çünkü çok yönlü bir etkinliği gerektiren spor, tek boyutlu olarak sadece ilkel ben’le yani salt güç ve kuvvetle sınırlanmış olur. Bedeni tanıyıp bilmek, bedeni yönetip yetkinleştirmek sporun bir başka yanıyla bütünleşmedikçe yani güzelleşmedikçe eylem, spor olmaz.
Sporda bedenin güçlü bir hareketi, güçlü bir güzellikle ortaya çıkar. Beden gücünün incelmiş bir beceri ve davranış gücüne dönüşmesiyle sporda güzellik doğar. Sportif davranış, yalnızca güzel olanın eklenmesiyle tamamlanmaz. Spordaki güzelliğin, davranıştaki erdemlilikle bütünleşmesi gerekir. Sportif davranış, bedensel güç ve beceri, güzellik ve erdemle bütünleştiği zaman tamamlanır. (Erdemli, A ; age; s.28-29)
Fair Play sportif davranışın yapısındadır. Spor, insana yalnızca bir oyun olması bakımından değil, bireyin orada güzel ve erdemli davranışlar yaratması bakımından da haz verir. Kuşkusuz bu insanı yücelten bir hazdır. (Erdemli, A ; age; s.29) Türkçe’de “sportif erdem” sözüyle karşıladığımız, İngilizce kökenli “Fair Play” in geçmişine baktığımızda bir birleşik sözcük olan Fairnes ile karşılaşırız. Burada Fair ; düzgün, kurallara uygun, töreden sapmayan, iyi, güzel gibi bir çok, fakat hepsi de olumlu anlamda kullanılmaktadır. Fairnes, sözcüğü ise girilen uğraşta dürüst davranmak, hak gözeterek eylemek, mertçe, İnsana yaraşır biçimde yaşamak anlamına gelmektedir. Bu biçimiyle kavram İngiltere’de 19. y.y. başlarında Gentleman’in bir belirgin niteliğiydi.
Gentleman (Türkçe’si ile çelebi, efendi kişi) ise yalnızca sporda değil, yaşamının her bağlamında fairness’i gözetmek zorundaydı. Fairness’in günlük kent yaşamında, ticaret ilişkilerinde kullanımı ise uzlaşma, sözleşme ve anlaşmalara uymak, alınan ortak kararlarda sapmamak biçimindeydi.
Kavrama daha geriye giderek baktığımızda, Antik çağda, Grekçede “dike” olarak “adaletlilik” anlamında, Protagoras Felsefesinde, yine Ahlaklılık ilkesi düzeyinde rastlarız; aynı bağlamda Ploton’un Devlet Felsefesinde, Aristoteles’in Ahlak anlayışında “kendine egemen olma “ile, Stoa Felsefesinde ise genel insan sevgisiyle koşut olarak kullanılır. Bu diğer kullanım ve anlamları yanında, Spor bağlamında “Fair, oyunu düzenleyen, kuralların üzerinde bulunan, fakat oyuna içkin ve onun güzellik parıltısından doğan bir kuraldır; “Fair, oyun kuralları içinde kavranamayan, fakat bireyin spor yapanları göz önünde bulundurup, onları bir gereksinme, bir onur olarak duyup, kabul ettiği; sözcüklerle dile getirilmeyen, fakat orada, bütün oldukları koşullarda eşit görme isteğidir. Kurallara ilişkin sportif erdem, oyunun kurallarına uyma, herhangi bir nedenle kurallardan sapmamaktır. Bu bakımdan kavram tüm insan ilişkilerinde geçerlidir. Bir çok bağlamda kullanılan sportmence sözü ile dile getirilmek istenen de budur. (Erdemli, A ; age; s. 161-162)
Spor yapan insanda, daha yetkin ve daha yeterli olma bilinç, duygu ve isteğini yaratan bir eylemdir. Bu mükemmelleşme sportif davranışın içerdiği güzellik ve erdemlilikle bütünleşince spor, yalnız yapanda değil, izleyende de mükemmelleşme istek ve bilincini uyandırır. Çünkü gerektiğince gerçekleşen bir sportif davranış insanı örnek alınacak, özenilecek, yinelenip, daha iyisi için çaba gösterilecek biçimde etkiler. (Erdemli, A ; age; s.29)
Spor, bir uygarlaşmadır. İnsan zorunlulukla ilkel olarak doğan bir varlıktır. Ancak, insanın ilkel olarak ölmesi gerekmez. İnsan uygar olarak da ölebilir. Doğrusu insan yaşamı ilkelden uygara gelişen bir süreçtir. İnsan birçok bakımdan uygarlaşma olanağına sahiptir. Spor, insanın ilkelden uygara geliştiği bir yaşama bağlamıdır. Bu uygarlaşmayı günlük yaşamanın bir bölümü yaparsak bozarız. Kendine özgü oluşunu kırarız. (Erdemli, A ; age; s.30)
BİR EYLEM OLARAK SPOR
Spor, amacı kendisinde olan bir eylemdir. Önemi, işlevi ve gücü kendi dışında bir amacı bulunmamasından gelir. Spor kendisi için yapılır. (Erdemli, A ; age; s.30) Her eylem bir amaca yöneliktir. Bir insan hareketini eyleme dönüştüren en önemli özelliklerden biridir, ayrı deyişle eylemin var olma koşullarından biridir “Amaç.” Bir eylem, bir amacın gerçekleştirilmesi için araç durumunda ise, bu Amacı kendi dışında olan bir Eylemdir. Örneğin bir genç insan sınavda başarılı olmak için ders çalışıyorsa, onun bu ders çalışma eylemi amacı kendi dışında olan bir Eylemdir. Bir ressam para kazanmak için resim yapıyorsa, onun bu resim yapma eylemi de amacı kendi dışında olan bir eylemdir. Eğer ders çalışan genç insanın amacı o konuyu, sınav kaygısı olmadan, yalnızca öğrenmekse, onun bu ders çalışan eylemi, amacı kendisinde olan bir Eylemdir.
İnsanın bazı eylemleri de kaçınılmazcasına amacı kendisinde olmak zorundadır. Eğer böyle olmazsa, eylem bozulur, çarpıklaşır, yozlaşır ve ulaştığı amaç olumlu özelliğini yitirir. Örneğin sanat, öğrenme, bilim, felsefe, ibadet, spor vb. amacı kendisinde olarak yapılması gereken eylemlerdendir. Amacı kendisinde olan eylemler çıkar sağlama veya yarar üretme kaygısından uzak olduklarından amatör eylemlerdir. Amatör sözü genellikle bir işin heveslisi, henüz o işi tam bilmeyen anlamında kullanılır. Yarar üretmenin önemli olduğu ortamlarda amatörün böyle anlaşılması doğaldır. Yaratıcılığın gözetildiği ortamlarda amatörce eylemek önemlidir. Amatör bir konuyu iyi bilen, onunla bütünleşmiş, çalışmalarına zamanca sınır koymayan, o alanda denemeler yapan kendisini bu denemeler için geliştiren, yapıcı-yaratıcı olan bir insandır. Bu etkinlik ancak sevgiden başka bir güçle olmadığı için amatör denilir.
Spor spor için yapılır. Ayrı deyişle özü gereği, yapısı gereği, karakteri gereği ve varoluş koşulları gereği spor amatör bir uğraştır. Sporun buraya dek saydığımız özelliklerin, örneğin bir oyun olması, özel bir bilinçle yapılması, insanın ona tüm varlığı ile katılması, eğlence olması ile bundan sonra değineceğimiz özellikleri hep amacı kendisinde olan bir eylemi dile getirmektedir. Sporun amacı kendisinde olması, yani amatör bir eylem olması onun profesyonelce yapılmasını engellemez. Sporda bir kazanç sağlanabilir. Spordan kazanç sağlanması, sporun özü gereği profesyonel olduğu anlamına gelmez. Spor profesyonelce yapılabilir, fakat amatörlük özelliği yitirilmemek koşulu ile. Bu özelliğin yitirildiği yerlerde Fair Play olayı ortaya çıkar.
Şimdi önemli bir sorunla karşılaşıyoruz : Spor profesyonelce yapılırken amatörlük özelliği nasıl ve hangi bakımlardan yitirilmeyecektir ? Bu sorun sonradan çözülebilme özelliği taşımıyor. Sorunun en köklü çözümü Sağlıklı bir Spor Eğitimiyle mümkündür. Spor yaşamına sonradan başlamış ve profesyonelce kaygılarla başlamış birinden amatörlüğün gerektirdiği erdemli davranışları bekleyemeyiz. Sağlıklı bir spor eğitimi ise işini geleneklerine uyarak ve severek yapan profesyonellerin doğmasını sağlayacaktır. Değilse, spor etkinliği kazanma hırsı ile her davranışı olağan gören kişilerin varlığında, her an ilkel ve kaba hareketlere dönüşebilecektir.
Burada artık ne sportif davranışın güzelliğinden duyulan coşku vardır, ne sportif yaratıcılık, ne yaratıcı yeniden canlandırma, ne yorumlama, ne ben bilinci, ne hoşgörü, ne kardeşlik, ne rakibini dost bilme, ne de sevgi vardır. Burada kendisine yabancılaşmış, sevgisiz, hoyrat ve çorak bir insan bulunmaktadır. Burada sporcu olarak insan yitirilmiştir. (Erdemli, A; age; s.216-219)
SPOR PSİKOLOJİSİ
Spor, bir arınmadır. Spor bu anlamda günlük yaşamdan uzaklaşmadır. Oysa biz hep, günlük yaşamayı ona bulaştırmaya çabalarız. Başarılı olmak için antrenman yaparız, sağlık için koşarız, ün kazanmak için rekor deneriz, para için sahaya çıkarız, kilo vermek için hoplar, sıçrarız. Evde, yolda, işte birilerine, bir şeylere kızdığımız için hakeme, sporculara küfreder ya da bir şeyler atarız. Kısacası sporu, spordan başka her şey için yaparız. Oysa hakkını vermek isteyen, spor yapmaya başladığında, yalnızca spor böyle olduğu ve bunu gerektirdiği için günlük yaşamın kaygılarından, sıkıntılarından, korkularından, hırslarından, tutkularından, kin ve nefretlerden, düşmanlıklardan ; yani günlük yaşamın insanı bozan tortularından uzaklaşmaktadır. Onları arkada, aşağıda bırakmaktadır. Bu anlamda spor bir arınmadır. (Erdemli, A ; age; s.31)
Spor bir aydınlanmadır. Bireyin daha küçük yaşta kendi sportif bilincine ulaşması yani kendi sportif tanımını bilmesi kendini bilmek yolunda en önemli adımdır. Kendini sporla da bilmek, geliştirmek, yetkinleştirmek, özgürleştirmek sporla gerçekleşen bir aydınlanmadır. (Erdemli, A ; age; s.32)
Spor, bir deneme, bir çaba ve bir uğraştır. Yani bilinenlerden, yapılabilinenlerden, becerilenlerden hareketle, yeni olanı ortaya çıkarmak, olanı aşmak çabasıdır. Mutlaka sonuca varmak zorunlu değildir. Spor, sonuçta olmak değil, yolda olmaktır, eylemde olmaktır. Sporu coşkulu, haz verici, yapıcı-yaratıcı, geliştirici kılan böyle hep deneyen, daha olumlusuna yönelen uğraş içinde bulunmaktır. Orada insan bedensel ve zihinsel tüm güçlerini sonuna dek kullanır, orada insan neleri başarabileceğini bilir, kendini tanır. Kendi varlığının ayırdığına varır. (Erdemli, A ; age; s.32)
SPOR ve HÜMANİZM
Hiçbir çıkar, günlük kaygı gütmeksizin insanın kendisinden geliştirdiği yapıcı-yaratıcı uğraş olması bakımından Spor bir Hümanizmadır. Bir hümanizma olması bakımından spor yalnız insan için vardır. İnsanın dışında hiçbir varlık spor yapamaz. Spor uğraşına insan tek başına girer; takım sporu da olsa her sporcu kendi özgün uğraşını kendisi verir. Fakat bir tek insana özgü spor olmaz. Bireysel sporlar olabilir ve vardır, fakat bireye özgü spor olmaz ve yoktur. Bu nedenle uluslara özgü ya da ulusal sporlar da olamaz, fakat ulusların ağırlıklı olarak yaptıkları sporlar bulunabilir. Çünkü bir spor olgusu daha ortaya çıkarken bütün insanlar için geçerlik taşır. Öyleyse spor insanların ortak eylemidir, yani insana özgüdür.
Spor insanın tüm yaşamına özgüdür. Ayrı deyişle spor insanın sürekli etkinliğidir. Sporu yalnızca bir beden olayı olarak görenler onu insan yaşamının belli bir dönemine özgü sayarlar. Oysa spor önce bir beden olayı olmasına karşın bedeni çok aşar ve diğer yönleri onu insan yaşamının bütününe yayar. Spor yaparken tanıyıp, kullanıp, geliştirdiğim bendeki has güçler yaşamımım sonuna dek geliştirilmeyi işler. Burada herkes için spor önemle ortaya çıkar. Çünkü burada spor insan için bir haktır. Sporun tek tek her insan için hak olduğu yerde her insanın kendisine en uygun sporu yapması gerekir. Ayrım gözetmeksizin her insan bir spor olgusuna katılabilir. Bu da herkes için spor demektir. İnsanı merkez alan bir çevre olayı bedenden başlayan bir kültür olayı olarak spor insana özgün bir yaşama biçimi kazandırır. Bu sportif yaşama biçimidir. Sporun günübirlik yaşamaya koşut gelişmesi bu bağlamda gerçekleşir. (Erdemli, A ; age; s.33-34)
Hazırlayan: Sosyolog Ömer Yıldırım