Felsefe hakkında her şey…

Platon’da Ruh – Beden İlişkisi

09.05.2020
1.766

Platon için beden ruhun hapishanesidir. Ruh beden içindeyken tutsaktır, zincirlerle bağlıdır, kanatları yoktur. Buna rağmen akli yanını kullanıp bedenin içindeki karanlığı görme ve o karanlıktan kurtulmak için çaba harcama imkânına sahiptir.

İnsan, kanatlarını eskisi gibi çırpa çırpa idealar âlemine düşünsel bir yolculuğa çıkabilme imkânına sahiptir. Bu anlamda Platon’un bütün ahlak öğretisi aslında “insanın içe bakış denemesi veya ilk hâlini hatırlama denemesidir.”

Burada şunu da gözden kaçırmamak gerekir: Ruh bedeni kötü bulduğu için ondan kaçsa da, asıl kötülük ruhun kendisindedir, ruhun bedenlenmesindedir, yani ruhtadır; öyleyse ruh kendi işlediği kötülükle yine kendisi mücadele etmek durumundadır. Ayrıca kötülüğü işlediğinde bunun cezasını çekecek olan da yine kendisidir.

Ruhun bedenlenme anında başlayan ve yavaş yavaş serpilip boy atan eksiklikler, kötülükler zamanla onu maddi âleme iyice bağlamış ve gitgide aşağılara doğru çekmiştir. Bedenin isteklerine boyun eğdikçe ruhun işlediği bu kötülük daha da hararetlenmiştir. Bu yüzden yapılacak ilk iş, sağduyu ya da aklı her zaman işler durumda tutup bedensiz, yani salt zihinsel bir yaşama kavuşmanın yollarını aramaktır. Bu da ancak felsefeyle mümkün olur.

Şu da var ki Platon’da iki dünya, iki gerçeklik söz konusu olduğundan, insanın beden kısmı da tümden değersiz değildir; çünkü ruhun akli kısmını işletip doğruyu, iyiyi, güzeli görmesini ona ancak beden sağlayabilir. Bu diyalektik bir süreçtir. Bu yüzden Platon bu noktada sevgi öğretisini geliştirip bu hisle ruha madde âleminde neleri istemesi ve nelerden kaçınması gerektiğini anlayabileceğini göstermek istemiştir. Bu bağlamda özellikle Symposion ve Phaidros adlı diyaloglarında sevgiyi (eros) bilgiye erme yollarından biri olarak sunmuştur. Bu yol insanı idealara sıkı sıkıya bağlayan bir gönül yoludur.

Sevginin verdiği güç ya da ışık olmasa, ruhun idealara kavuşma gibi bir isteği de olmaz. Platon’a göre iyi ya da güzellik ideası maddi âleme bütün parlaklığıyla yansır ve ruhu cezbedip kendisine doğru çeker. “Bu dünyanın güzelliklerini görerek başlayacaksın işe,” der Platon, “çünkü ancak bu şekilde kademe kademe Güzel’e (kalon) ulaşabileceksin. Güzel bir objeden iki güzel objeye, iki güzel objeden üçüncüsüne geçe geçe, ardından bu güzelliklerden güzel işlere, sonra güzel bilgilere ve en sonunda da biricik bilgiye varacaksın. Bu biricik bilginin anlamı ise mutlak güzellikten başka bir şey değil.”

Platon’da, en yüksek iyi, güzellik ve bilgi, haz, ölçü, doğrulukla harmanlanmıştır. Bu yüzden ruhun bu değerleri tek tek maddi âlemde, yani şeylerde görmesi, ayırt etmesi, sonra da onları kendinde birleştirip bütünlemesi gerekir. Platon haz ve hoşnutluğu kabul etmekle (en iyiye götürecek bir duygu durumu olarak) bunların karşıtı olan keder, hoşnutsuzluk ve acıyı da kabulleniyor demektir. Bunun anlamı şudur: Platon’un ahlak öğretisi, Stoacı ahlakta olduğu gibi mutlaka acıdan uzak durulmalı demiyor insana, yani insanın her an apatheia(dış etkilere tamamen kendini kapama; duygulardan bağımsızlık) durumunda yaşamasını öğütlemiyor. Aksine madde âleminde acı, keder vb gibi kendini huzursuz edecek bütün hisleri tatmalı ki, gönlündeki idealara kavuşma özlemi de bir o kadar artsın; yeter ki bu tür karşıt duyguları o gönülde bilgece harmanlamayı bilebilsin.

Platon’a göre ruhun sağlıklı, yetkin ve düzenli oluşu onu erdemli kılan niteliklerdir. Erdem (arete), ruhun yetkinliğidir. Bir insan erdemli oldukça (ruhu yetkinlik kazandıkça, yani bilgilendikçe) iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, tam olanı eksik olandan ayırt etmesini de öğrenir. O hâlde insanı en üstün iyiye ve dolayısıyla mutluluğa ancak kendi ruhunun yetkinliği ulaştırabilir. Ruhun yetkinliği için de her şeyden önce iç düzenine veya uyumlu olmasına (harmonia) özen göstermesi gerekir. Zaten ruhun iyi olması uyumlu olması, kötü olması da uyumsuz olmasıdır. Ruhun dengesinin yitirilmesi, uyumsuz olmasına davetiye çıkarır. Bu dengeyi kuracak olan da akıldır. Akıl ruha hâkim olduktan sonra ruh yalnızca kendi iradesiyle hareket eder, başkalarının iradesine göre değil. Kendi iradesi de aklının ona buyurduklarından başka bir şey değildir. Aklın buyruklarına uymaksa, bedenin kışkırtıcılığına yanıt vermemek; tutkulara, aşırı heyecanlara kapılıp gitmemektir.

Hazırlayan: Sosyolog Ömer Yıldırım

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...