Orta Çağda Felsefe Gelenekleri Nedir?
Orta çağ felsefesinin genel özelliklerden anlaşılacağı üzere, genel bir din eksenlilik durumu söz konusudur.
Buna bağlı olarak belirgin felsefe geleneklerini belirtecek olursak, şöyle sıralayabiliriz:
– Hıristiyan felsefesi
– İslam felsefesi
– Yahudi felsefesi
Bunlara eklenebilecek bir başka gelenek ise Bizans İmparatorluğu içinde Grekçe yapılan felsefe olduğu için Bizans felsefesi olarak adlandırılan felsefedir.
Bu geleneklerin farklılıklarına rağmen ortak felsefi özellikleri antik çağ felsefesine dayanıyor olmalarından ileri gelir; bu gelenekler antikçağ felsefesini kendi dinsel niteliklerine göre sürdürür durumdadırlar ve birbirlerini bu temelde sürekli etkilemişlerdir. Orta çağ felsefe geleneklerinde, antik çağın önemli filozoflarının ve felsefe akımlarının çoğu görülür, şüphecilik hariç. Din temelli felsefe tarzının şüpheciliği tamamen dışlaması anlaşılır bir durumdur. Merkezinde tanrı olan bir felsefe geleneğinin şüpheciliğe imkan tanımayacağı açıktır. Bunun dışında Platon, Aristo ve Stoacılık gibi felsefe yönelimleri, varlıklarını sürdürür.
Orta çağ felsefesinin başlangıç evrelerinde Apologiacılar’ı ele almak gerekir. Bunlar Hıristiyan dininin savunusunu yapmaya, Hıristiyanlığın söylendiği gibi bir kötülük ve dinsizlik olmadığını kanıtlamaya çalışırlar. Bunun gibi Patristik felsefe’de din adamlarının Hıristiyanlık öğretisinin temellerini kurmaya yönelik bir girişim olarak belirir. Ayrıca dinsel-mistik bir eğilim olarak gnostisizmi de ortaçağ felsefesinin başlangıç evrelerinde görmek mümkün. Söz konusu eğilimin doruğu St. Augustinus’tur. Augustinus, inancın kavramsal formunu oluşturmaya çalışarak Hıristiyan düşüncesini temellendirmeye yönelmiş ve bu noktada ortaya koyduğu eseriyle ortaçağ felsefesinin en önemli isimlerinden biri olmuştur. Hıristiyan felsefesinin temsilcisi ve temeli olmakla birlikte Augustinus’un pek çok tartışması modern düşünce içinde varlığını sürdürmüştür.
Bu sırada Augustunus’un yaklaşımı karşısında Yeni-Platonculuk vardır denilebilir. Augustinus, felsefenin görevinin Kilise öğretisini akılcı bir yolla temellendirmek olduğunu söylerken, Yeni-Platonculardan bireyden hareket ederek, kişisel din arayışını dile getiriler. Böylece ilk yaklaşım felsefeyi skolastisizme, ikincisi ise mistisizme yöneltir.