Olanak ve Gerçek Nedir, Ne Demektir?
Nesne ve olayların gelişmesindeki aşamaları yansıtan eytişimsel olanak ve gerçeklik kategorileri. Olanak ve gerçeklik birbirleriyle bağımlı nesnel gelişme kategorileridir. Biri olmadan öbürü de olamaz ve biri öbürüne dönüşebilir. Bu kategoriler nesne ve olayların nesnel gelişme yasalarına göre zorunlu gelişme aşamalarını yansıtırlar. Metafizik düşünce, bu kategorileri birbirinin karşısına koyduğu gibi (metafiziğe göre biri varsa öbürü yoktur) her birini saltık olarak ele alır (olumlu ve olumsuz, biçimsel ve gerçek olanakları birbirinden ayırmaz. Ayırmak bir yana, bunların varlığından ve derin farklılığından da habersizdir)
Bu kategorilerin bağımlılığını kavrayan ve gerçek anlamlarını ortaya koyan eytişimsel özdekçi felsefedir. Olanak, gerçekliği meydana getiren öncüller; gerçeklik, o öncüllerin meydana getirdiği olanaktır. Başka bir deyişle olanak, gerçekleşmek için gerekli bütün koşullara sahip olandır; gerçeklikse bu koşulların doğal zorunluluğuyla var edilendir. Demek ki olanak, bir fenomenin gerçekleşmesi için gerekli bütün koşulların varlığını ya da en azından onun gerçekleşmemesi için gerekli bütün koşulların yokluğunu, gerçeklikse o fenomeni oluşturan koşulların varlığının ya da engelleyen koşulların yokluğunun meydana getirdiği fenomeni dile getirir. Bir bakıma olanak ve gerçeklik kategorileri, eytişimsel özdekçi felsefenin bağımlılıklarını meydana koyduğu bir başka iki yanlı kategorinin, neden ve sonuç kategorilerinin değişik bir biçimidir. (ne var ki bu iki kategori grubunu birbirleriyle karıştırmamak gerekir, her iki kategori grubu arasında derin anlam farkları vardır). Örneğin gökte yağmur bulutlarının birikmesi, eş deyişle yağmurun nesnel koşullarının hazırlanması yağmur yağması olanağını gerçekleştirir. Ne var ki yağmur gene de yağmayabilir, eş deyişle olanak gerçekliğe dönüşmeyebilir.
Burada da eytişimsel özdekçi felsefenin bağımlılıklarını ve gerçek anlamlarını ortaya koyduğu bir başka ikili kategori grubunun, zorunluluk ve rastlantı kategorilerinin olanak ve gerçeklik kategorileriyle ilişkisini göz önünde tutmak gerekir. Yağmur bulutları gereken birikime erişmiştir, ama rastlantısal olarak (ki bu rastlantı da kendi iç gelişme koşullarıyla bir zorunluluktur) çıkan bir yel o yağmur bulutlarını dağıtır ve yağmur yağmaz, eş deyişle olanak gerçekliğe dönüşmez. Eytişimsel özdekçi felsefe burada derin bir çözümlemeyle olanak’ın iki biçimini birbirinden ayırır: soyut ve biçimsel olanak ile somut ve gerçek olanak. Soyut ve biçimsel olanak, bir gerçekliğin oluşmasına engel olan koşulların yokluğundan doğan olanak; somut ve gerçek olanaksa bir gerçekliğin oluşmasını kaçınılmaz olarak hazırlayan koşulların varlığından doğan olanaktır. Daha açık bir deyişle bu iki tür olanak arasında ‘olasılık’ farkları vardır. örneğin uzayda bir gezegenin başka bir gezegenle çarpışması soyut ve biçimsel bir olanaktır, eş deyişle çok küçük bir olasılık taşır. Neden? Çünkü uzayda bir gezegenin başka bir gezegenle çarpışmasını engelleyen koşullar bulunmadığı gibi (?N.) zorunlu kılan koşullar da yoktur. Bu zorunlu koşullar olsaydı bu soyut ve biçimsel olanak, somut ve gerçek bir olanak olurdu.
Buna karşın feodalitenin gelişmesi sonucu kaçınılmaz olarak gerçekleşmesi koşulları hazırlanan kapitalizm somut ve gerçek bir olanaktır., çünkü onu engelleyen koşulların yokluğu gerçek olduğu gibi, onu zorunlu olarak gerçekleştirecek koşulların varlığı da bir gerçektir. Doğada zorunluk’u ancak bir rastlantı değiştirebilir ve ortadan kaldırabilir. Toplumdaysa bu süreçte, başka ve çok önemli bir etken de rol oynar, bu etken bilinç’tir. Demek ki eytişimsel özdekçi felsefenin bir başka derin çözümlemesiyle ortaya çıkan bu gerçeği, ‘doğal olan’la ‘toplumsal olan’ gerçeğini birbirinden ayırmak gerekir. Doğada olanağın gerçekliğe dönüşmesi kendiliğinden, eş deyişle bilinçsizce olur. Toplumdaysa olanağın gerçekliğe dönüşmesi için nesnel faktörlere öznel faktörlerin de katılması, eş deyişle insanın bilinçli ve amaçlı katkısı gerekir.
Burada eytişimsel felsefenin bağımlılıklarını ve gerçek anlamlarını ortaya koyduğu bir başka ikili kategori grubunun, nesnel ve öznel kategorilerinin, olanak ve gerçeklik kategorileriyle sıkı ilişkisi göz önünde tutulmalıdır. Şu nokta hiçbir zaman unutulmamalıdır ki genel olarak neyin olabileceği ve neyin olamayacağı insan bilinci tarafından değil, tersine, insan bilincinden bağımsız olan nesnel yasalar, koşullar ve nedenler (ve rastlantılar N.) tarafından belirlenir. Toplumda da, doğada olduğu gibi, temel belirleyici etken nesneldir ve insan bilincinden bağımsızdır. Ne var ki toplumda, doğadakinden farklı olarak, bu temel belirleyici nesnel etken, olanağın gerçekliğe dönüşmesine yetmez. Buna öznel etkenin, eş deyişle insan bilinci ve çabasının da katılması gerekir (insan bilinci ve çabasının katılmaması da olanaksızdır, zorunludur, er ya da geç insan bilinci ve çabası işe karışır ve bu yüzden gelişme de zorunludur, sonuçta, toplumda da olanağın gerçekliğe dönüşmesi ve gelişme kendiliğinden olmuş olur. N.). Bu çok önemli gerçek, eytişimsel özdekçi felsefenin meydana koyduğu bir başka çok önemli bilgi, ‘bilinçle özdek arasındaki etkileşim’ temeline dayanır. İnsan bilinci dünyayı sadece yansıtmaz, fakat aynı zamanda onu değiştirir. Böylelikle insan bilinci doğada, eş deyişle özdekte olmayanı da ( örneğin tekerlek ve çivi) meydana getirir. Bugün evrende insansal olan ne varsa, tekerlekten atoma kadar insan bilinciyle doğa özdeğinin bu etkileşimi sonucudur.
Ne var ki öznel faktörler, eş deyişle insan bilinci ve çabası, ancak nesnel faktörlerin hazır olduğu zaman ortaya çıkabilir ve etkin bir rol oynayabilir. Nesnel koşullar hazır olmadıkça insan bilinci ve çabası asla etken olamaz. Bu nesnel koşullar hazır oldukları zamandır ki insan, bilinci ve çabasıyla, bu oluşma sürecine katılır. Ancak böyle bir durumdadır ki insan, nesnel koşulları hızlandırarak dilediğini gerçekleştirebilir ve nesnel koşullarlı yavaşlatarak dilediğine engel olabilir. Öznel faktörün, eş deyişle insan bilinci ve çabasının büyük etkinliği ancak bu noktadadır. İşte tam bu noktada, olanak ve gerçeklik konusunda, eytişimsel özdekçi felsefenin bir başka önemli çözümlemesi v e ayrımı önem kazanır: ilerici ve olumlu olanaklar’la gerici ve olumsuz olanaklar. Gerici ve olumsuz olanaklar da gerçekleşebilir. Ama doğada ve toplumda son çözümlemede daima ve kesin olarak ilerici ve olumlu olanaklar egemen olur. Alt olandan üst olana, azdan çoğa, basitten karmaşığa doğru gelişen doğa ve toplumun karşı konulmaz (kaçınılmaz N.) evrim yasası budur. Bu karşı konulmaz evrim, doğada ve toplumda, ayrıca tanıtlamayı gerektirmeyecek kadar bellidir. Ne doğa bundan elli bin yıl önceki doğa, ne de toplum bundan elli bin yıl önceki toplumdur. Bir bölüm metafizikçiler bu evrimsel gerçeği yadsıyamamakta, ne var ki onu tanrıbilimsel bir kaderciliğe indirgemektedirler. Şöyle derler:’’Her şey önceden belirlenmiştir, insansal eylemin bu evrime hiçbir katkısı yoktur. Bir başka bölüm metafizikçiler de eytişimsel özdekçiliği çelişkiye düşmekle suçlarlar ve ‘’mademki nesnel yasalar zorunludur, demek ki her şey kendiliğinden olmaktadır, öyleyse insansal eylemin ne gereği var?’’ derler. Oysa insanlı doğada, eş deyişle toplumsal evrim sürecinde nesnel ve öznel etmenler insanın varlaşmasından beri karşılıklı etkileşim içindedir. Öyle ki son çözümlemede, öznel etmenleri belirleyen nesnel etmenler de öznel etmenlerin etkisiyle değişmişlerdir. Demek ki toplumsal süreçte ne olmuşsa öznel ve nesnel etmenlerin karşılıklı etkileriyle olmuştur ve bundan sonra olacaklar da öyle olacaktır.