Herakleitos haklı: Her şey değişiyor! Peki bu değişim karşısında ne yapabiliriz?
Sokrates öncesi filozofların en ünlülerinden olan Herakleitos, şifreli aforizmalarıyla bizi sıkça yorumlamaya ve çözümlemeye yöneltmiştir. Herakleitos’un günümüze ulaşan ve onun felsefi sistemini bize anlatan sözlerinden en ünlüsü ise “Her şey gider, hiçbir şey hareketsiz kalmaz.” aforizmasıdır.
Zaten kim başka türlü düşünebilir ki? Elbette her şey değişir ve bu yüzden aynı nehirde iki kez yıkanamazsınız; çünkü nehirdeki su nasıl akarak değişiyorsa nehre giren insan da değişir.
Öyle ki suya sadece ayak parmağınızı bile değdirseniz fizyolojik olarak değişmiş olacaksınız; çünkü hücreleriniz değişmiş olacak, sadece birkaç saniye bile olsa yaşlanacaksınız.
Örneğin şu anda bu cümleyi okumaya başlayan kişiden farklı birisiniz ve ben de onu yazmaya başladığımda olduğum kişiden farklıyım.
O hâlde insanın ve dolayısıyla yaşamın içinde bulunduğu durum, kaçınılmaz olarak “değişim”dir diyebiliriz. En büyük değişim ise elbette, ölümümüzdür; canlı olmaktan çıktığımız, gübre hâline veya kül hâline dönüştüğümüz veya bir kadavra olarak bilime hizmet ettiğimiz hâlimizdir.
Belki de bu yüzden dinler, ya gündelik dünyamızın dışında değişmeyen bir Tanrı ya da özümüzde sabit bir temel unsur, ebedî ve değişmeyen ruhsal şeyler olduğuna inanıyor.
Keşke değişmeyen bir şeyler olsaydı; ama Herakleitos haklıydı: Her şey değişiyor; kalıcı, sabit ve istikrarlı hiçbir şey yok.
Ancak sahip olamayacakları bir şeyin, kalıcılığın ve değişmezliğin peşinde koşanlar sadece dinler değildir.
İtibar, güç veya zenginlik arayanlar, sadece gösteriş yaptıkları zamanlar dışında, değişim dünyasında kalıcı bir şey istiyor gibi görünüyorlar. Ben de onlara şöyle yanıt veriyorum: “Bu gösterişe ve güce güvenmeyin. Ozymandias’ı* hatırlayın.”
Bütün bunlara, hepimizin karşımızda duran önlenemez değişimlere rağmen, çoğu zaman her şey her zaman aşağı yukarı aynı kalacakmış gibi yaşar ve davranırız.
Değişim kaçınılmazdır, evet. Ancak yaşlanma genellikle oldukça yavaş ilerleyen bir süreçtir ve karakter değişimi de keza aynıdır. Bu sebeple, değişim karşısında çok endişelenmeyelim.
Toplum da değişir ve o da o kadar çabuk değişmez. Yaşam koşullarımız yaşlandıkça değişecek; ama şimdilik bunun hakkında çok fazla düşünmeyelim.
İklim değişecek, ancak bu bizim yaşantımızda çok belirgin farklar yaratmayacak ve muhtemelen yakın zamanda bizim ya da çocuklarımızın bizzat şahit olacağımız iklimsel felaketler de yaşanmayacak.
Ya da biz, değişimi düşünmeyi seviyoruz. Ama muhtemelen yanlış yapıyoruz.
O hâlde belki de değişimin çevremizde ve içimizde nasıl cereyan ettiğine ya da edeceğine dair daha hassas olmalıyız ve değişimi açıkça kabul etmeliyiz.
Belki de değişim, Herakleitos’un bilgeliğinin bir parçasıydı, onun bize bir bakıma ortada olan bir gerçekliği hatırlatması gerekiyordu: Değişim hayatın, tüm yaşamımızın yadsınamaz bir parçasıdır.
Ancak Thomas Hardy’nin “öngörülemeyenin sürekliliği” olarak tanımladığı “beklenmedik değişim”in hesaba katılması çok daha zordur. Beklenmeyen değişim, tanımı gereği beklenmediktir.
“Beklenmeyen değişim” derken, değişimin türünün ve ölçeğinin beklenmedik olduğundan bahsediyorum.
Değişim, dijital teknolojinin ve internetin gelişmesinin getirdiği sosyal dönüşümde olduğu gibi son derece dramatik olabileceği gibi bir piyango bileti satın almak ve bu biletle çok büyük bir ödül kazanmak gibi, pek olası olmayan bir şeyin sonucu da olabilir.
Çeşitli faktörlerin kombinasyonu yoluyla, iklim değişikliği hızlanır ve geri döndürülemez bir hâle gelirse ve küresel iklim felaketi on yıl içinde bir dönüm noktasını geçerse bu, çoğumuz için beklenmedik bir değişim olmayacak, sadece zaten durdurulması çok güç olan ve meydana gelmesi beklenen bir değişim sürecinin beklenmedik bir hızla gerçekleşmesi olarak kabul edilecektir.
Fakat, beş kollu, küçük, yeşil, süper zeki uzaylılar başka bir galaksiden dünyamıza gelirlerse ve insan etinin tadını sevdiklerine karar verirlerse ve sonra çiftçileri insan yetiştirmek için kullanıp insanlara kepekli ekşi mayalı tost ekmeği yedirmeye başlarlarsa o zaman yaşama şeklimizde beklenmedik bir değişim olur işte.
Çünkü bunun olacağını pek çok insanın düşünebileceğini pek sanmıyorum.
2002 yılında, o zamanlar ABD Savunma Bakanı olan Donald Rumsfeld bir haber kanalına, bildiğimiz gerçekler (bilinen bilinenler) ile bilmediğimizi bildiğimiz şeyler (bilinen bilinmeyenler) arasında ayrım yaptığı bir röportaj verdi. Daha sonra bilinmeyen bilinmeyenlerin varlığına dikkat çekerek röportaja devam etti.
O zamanlar Rumsfeld, “felsefe yaptığı” vurgusuyla eleştirilerek alaya konu edildi. Yine de onun söylediklerinin daha yakından değerlendirilmesi, ben de dâhil olmak üzere birçok kişinin görüşlerini yeniden gözden geçirmesine ve gözleminin doğru ve önemli olarak kabul edilmesine yol açtı.
Bilinmeyen bilinmeyenler, beklenmedik değişimlerin kaynağıdır.
En azından, senin ve benim başka bir galaksiden gelen küçük, yeşil, beş kollu bir uzaylı için bir atıştırmalık olarak kullanılmamız pek olası değil. Ama dünyada tuhaf şeyler oluyor. Ve bu tuhaflıklar yaşandığında, onların yaşandığını görmüyoruz ve onların gerçekleştiğine inanmakta güçlük çekiyoruz.
Beklenmedik değişimlere hazırlanmak için yapabileceğimiz ise çok az şey var; zira öngöremeyeceğiniz bir şeye hazırlanamazsınız. Sanırım yapabileceğimizin en iyisi, böyle bir değişiklik olduğunda bu değişikliğin gerçekleştiğini kabul etmek ve ayakta kalma şansına sahip olmak istiyorsak kendimizi çabucak değiştirip değişime ayak uydurmaktır.
Çeviri ve Derleme: Sosyolog Ömer Yıldırım
Kaynak ve Orijinal Metin: Unexpected Change 1 Mayıs 2021 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi; Nigel Warburton
* Ozymandias, Mısır firavunu II. Ramses’in adlarından birisidir. Ozymandias’ın kendi döneminin en güçlü insanlarından birisi olduğu bilinmektedir ve fakat kendisinden geriye sadece parçalanmış bir heykeli kalmıştır.