Marksist feminizm, Marksist feminist kuram
Marksist feminizm, büyük Alman filozofu Marks’ın felsefe sisteminin genelleştirilmiş hâli olan Marksizm ve kadın hakları savunuculuğu anlamında kullanılan feminizm anlayışının bireşimi olarak ortaya çıkan bir feminist fraksiyondur. Marksist feminizm, feminizmin diğer türlerinin dışında özellikle kadınların sosyal hakları konusunda ciddi çalışmalar yürütmüş bir harekettir.
Marksist feminizmin asıl amacı, kapitalist ekonomik sistemin üstesinden gelerek kadını kapitalizme mağlup ettirmemektir.
Feminist teorinin gelişmesinde Marks ve Engels’in görüşlerinin büyük önemi vardır. Özellikle kadınların bilinçlerinin yükseltilmesinde Marksist tarihsel materyalist görüşlerin etkisi kuşku götürmemektedir. Bu etki de Marksist feminizm anlayışını doğurmuştur.
Marksist feminizm, kültür ve toplumun köklerinin maddi ve ekonomik koşullarda yattığını savunan maddeci determinizm düşüncesine dayanmaktadır. Engels ise Marks’ın görüşünü şöyle temellendirmektedir:
“Tarihsel gelişim sürecinde ilkel toplumlarda kadın ve erkeğin arasında iş bölümü vardır; fakat cinsiyet uzlaşmazlığı bulunmamaktadır. İlkel toplumda ev içindeki üretim araçları kadınların, ev dışındakiler de erkeklerin denetimindedir.”
Engels, üretimin ev dışında yoğunlaştığı görüşündedir (büyükbaş hayvancılık, maden işletmeciliği, dokumacılık v.s. gelişmesi). Erkeklerin alanındaki emek üretkenliğinde görülen bu durum, servet olarak edinilebilecek bir fazlanın yaratılmasına yol açmıştır. Bu da erkeğin kadın üzerinde yeni bir ekonomik güç elde etmesini sağlamıştır. Elde edilen ekonomik güç erkeklerin kadınlara karşı analık hukuku yerine babalık hukukunu (mirasın babadan devralınması, babalık hakkı v.s.) geçirmelerini sağlamıştır. Artı-değerin, erkeğin üretim alanında olması onun servet sahibi aynı zamanda mülkün sahibi olmasının koşulunu doğurmuştur.
August Bebel bunu şöyle yorumlamaktadır:
“Kişisel mülkiyetin ortaya çıkmasıyla kadının erkeğe bağlılığı kesinlik kazanmıştır. Bu bağlılık sonucu kadın aşağı bir yaratık olarak görülmüş ve küçümsenmiştir. Anaerkil yapı, komünizmi ve herkesin eşitliğini meydana getirmişti. Babaerkil yapı ise kişisel mülkiyeti, mirası, kadının bağlılığını ve tutsaklığını ortaya koymuştur.”
Marksist feminizm kadınların ezilmesinin ve kadın erkek eşitsizliğinin nedeni olarak emeğin kapitalist örgütlenişiyle ekonomi ve aile arasındaki ilişkiyi gören, kadınlar arasındaki sınıfsal farklılıkları vurgulayan bir feminist teoridir.
Marksist feministler kadınların sadece kapitalist sistemde sömürüldüğünü düşünmezler, kapitalizm öncesi toplumlarda da kadının ikincil statüde olduğunu kabul ederler, bu nedenle kadınların özgürleşmesinin sadece kapitalizmin ortadan kalkmasıyla mümkün olmadığını savunurlar (Ecevit, 2011, s.16). Ancak Marksist feminizme göre kapitalist üretim biçimi içinde kadınlar kapitalizme özgü bir ezilmişlikle karşılaşırlar çünkü ücretli emek alanından dışlanmış ve ev içi emekle sınırlandırılmışlardır (Ecevit, 2011, s.16). İş gücü piyasalarına girseler bile bir yandan erkeklerden daha düşük ücret ve statüyle, vasıf gerektirmeyen işlerde çalışmak zorunda kalırlar, diğer yandan eve döndüklerinde de temizlik, yemek, çocuk bakımı ve benzeri ev içi işlerini yapmak zorunda kalırlar, üstelik bu ev içi emeklerine evdeki erkekler tarafından el konur.
Kaynak: T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 3781, AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 2595
Hazırlayan: Sosyolog Ömer Yıldırım