Mekanik Dayanışma ve Organik Dayanışma Nedir?
Durkheim “Toplumsal İş Bölümü” adlı eserinde, birey kişiliği ile toplumsal dayanışma arasındaki bağ ve ilişkileri tespit etmeye çalışır. Nasıl oluyor da birey bir yandan daha özerk olurken öte yandan topluma daha çok bağımlı duruma geliyor? Nasıl aynı zamanda hem daha çok bireyselleşiyor hem de daha çok dayanışma içinde giriyor? Durkheim’ın bu çalışmasında ortaya attığı temel soru budur.
Durkheim’a göre görünüşteki bu çelişkiye yol açan şey, iş bölümünün her gün daha büyük ölçülerdeki gelişmesinin sonucu olarak toplumsal dayanışmanın biçim değiştirmesidir. Durkheim, adı geçen eserinde toplumsal dayanışmayı “mekanik dayanışma” ve “organik dayanışma” olmak üzere sınıflandırır.
MEKANİK DAYANIŞMA
Mekanik dayanışma benzeşmeye dayalı, işbölümünün oldukça sınırlı olduğu ve farklılaşmanın olmadığı toplumlar için kullanılmaktadır.
Durkheim, bireysel farklılıkların en aza indiği ortamda geçerli olan mekanik dayanışmayı şöyle açıklar:
“Toplumun bütün üyeleri arasında ortaklaşa olan düşünce ve eğilimler, sayı ve yoğunlukça tek tek her bireyin kişisel düşünce ve eğilimlerini aştığı ölçüde güçlü olabilir. Bu aşkınlık ne kadar büyükse, söz konusu dayanışma da o denli güçlü olur. […] Bu dayanışma ancak bireysel kişilikle ters orantılı olarak gelişebilir. Her birimizde iki tür bilinç bulunduğunu belirtmiştik: Birincisi, tümüyle grubumuzun ortak bilinci olup bizim kendimiz değil, bizde yaşayan ve bize etki eden toplumdur. Diğer bilinç ise, bizi kendimize özgü ve başkalarından farklı kılan, bizi birey kılan bilinçtir. Benzerliklerden doğan dayanışma, ortak bilinç bizim tüm bilincimizi tamamen kaplayıp her noktada onunla çakıştığı zaman en yüksek noktasında bulunur. Ama o noktada bizim bireyliğimiz hiçe inmiş olur. Bireylik, ancak topluluk bizde daha az yer tuttuğu zaman doğabilir.”
Durkheim’a göre mekanik dayanışma benzeşmeye dayalı, iş bölümünün oldukça sınırlı olduğu ve farklılaşmanın olmadığı daha çok sanayi öncesi toplumlarda görülmektedir. İnsanlar, maddi toplumsal bir olgu olarak işbölümünün gelişmediği geleneksel toplumlarda daha çok genel konumlarda yer alır. Yani geleneksel bir toplumda kişinin elinden her işin gelmesi gerekir. Örneğin, geleneksel toplumda annelik veya ev kadınlığı modern toplumla karşılaştırıldığında çok daha az uzmanlaşmış bir işleve sahiptir. Cinsiyete dayalı iş bölümü çerçevesinde avcılık yapan erkek (baba) ile haneyi yöneten kadının (anne) uzmanlaşmış işlevi (anne) modern toplumdaki kadar farklılaşmamıştır ve pratik olarak bu toplumlar kendilerine yetebilmektedir (Ritzer, 1992).
Mekanik dayanışmanın olduğu toplumda bireyler, birbirlerinden çok farklılaşmamışlardır. Bu topluluğun bireyleri aynı duyguları hissettikleri, aynı değerlere sahip oldukları ve aynı kutsal inancı paylaştıkları için birbirlerine benzemektedirler. Bireyler farklılaşmadığı için de bu tipteki toplumsal yapılar kendi içinde tutarlıdırlar (Aron, 2006, s. 296). İnsanları birbirine bağlayan şey, tümünün benzer etkinliklerde bulunması ve benzer sorumluluklara sahip olmalarıdır. Bundan dolayı, mekanik dayanışmaya bağlı toplumlarda bireysel eylem, kendiliğinden kolektif kimliğe bürünmektedir. Bu toplumlarda genellikle kolektif (ortak) bilinç egemendir.
Durkheim’e göre, kolektif bilinç bir toplumda yaşayan bireylerin ortak inanç ve duygularına tekabül eder. Bu kavram toplumun ahlâki bir temelde kavranmasını sağlamaktadır. Mekanik dayanışmaya bağlı toplumlarda kolektif bilinç tüm toplumu ve bu toplum içinde yer alan bütün üyeleri kapsamaktadır. Bu kolektif bilincin içeriği önemli ölçüde dinsel karakterdedir ve dinsel fikirler bütün toplumu kuşatmıştır (Ritzer, 1992; Swingewood, 1998, s.140-141; Aron, 2006, s.298). Toplumda oluşan ortak bilinci tehdit eden bir davranış toplum, tarafından cezalandırılmaktadır.
Durkheim’e göre, mekanik dayanışmaya dayalı toplumlarda cezalandırıcı hukuk olarak tanımladığı yaptırımlar uygulanmaktadır. Bu toplumlarda ortak değer sistemine karşı yapılan bir davranış, toplum üyeleri için oldukça önemlidir. Çünkü mekanik dayanışmacı toplumlarda insanlar birbirlerine büyük oranda benzemekte ve ortak bir ahlâka da aynı düzeyde sahip çıkmaktadırlar. Toplumun ortak ahlâkına derinden bağlı olunan bu toplumlarda, bu ortak ahlâka karşı yapılmış suça karşı da ortak duygular beslenmektedir. Diğer bir deyişle, toplumun ortak/ genel ahlâk sistemine karşı suç olduğu düşünülen davranış şiddetle cezalandırılmaktadır. Örneğin, Tanrıya veya tanrılara karşı yapılan bir saygısızlık ve suç kişinin dilinin kesilmesi ile cezalandırılır. Toplum üyeleri ahlâk sistemine kuvvetle bağlı oldukları için, bu ahlâk sistemine karşı işlenen suç da ağır cezayla cezalandırılmaktadır. Mekanik dayanışmaya dayalı toplumlarda cezalandırıcı hukukun düzenlenmesi büyük oranda kitlelerin elindedir (Ritzer, 1992).
ORGANİK DAYANIŞMA
Organik dayanışma farklılaşmaya dayalı, işbölümünün ve toplumsal farklılaşmanın yoğun olduğu toplumlar için kullanılmaktadır.
Organik dayanışma bireyler arasındaki benzerliklerden ziyade farklılıklardan kaynaklanır. Bu dayanışma türü iş bölümünün neticesidir. Peki, iş bölümü neden ve nasıl doğar? Durkheim’a göre neden ve sonuç bağdaşık (homogène) olmak zorundadır . Yani toplumsal bir şey olan iş bölümünün nedeni de toplumsal olmalıdır. Bu durumda iş bölümü psikolojik (mutluluk arayışı) veya ekonomik (refahı artırma amacı) nedenlerle açıklanamaz.
Eğer iş bölümü mutluluk arayışının sonucu olarak ortaya çıksaydı modern dönemde insanlar daha mutlu olurlardı. Halbuki Durkheim söz konusu çağda intiharlarda önemli bir artış olduğunu gözlemlemiştir. İş bölümü, toplumsal hacmin ve ilişkilerdeki yoğunluğun artmasıyla doğmuştur. Yani bir yandan belli bir alanda yaşayan insanların sayısı (nüfus) artmış, diğer yandan ve buna paralel olarak da bireyler arası ilişkiler çoğalmıştır.
Özetle, organik dayanışmaya neden olan iş bölümü, toplumsal bir fenomendir ve ortaya çıkışı toplumsal nedenlere (nüfusun ve ilişkilerin artması) bağlıdır.
Durkheim, bir toplumdaki işlevsel farklılaşmanın artışı ile toplumun üyeleri arasındaki farklıkların da arttığını ileri sürer:
“[…] İş bölümünün sonucu olan dayanışma tümden başka niteliktedir. Birinci tür [mekanik] dayanışma bireylerin birbirine benzemesini gerektirirken, bu [organik] dayanışma onların birbirlerinden farklı olmalarını gerektirir. Birinci tür dayanışma ancak birey kişilikleri toplumsal kişilik içinde eridiği ölçüde olanaklı iken, bu tür dayanışma, her bireyin kendine özgü bir etkinlik alanı, dolayısıyla bir kişiliği olduğu ölçüde olanaklıdır. […] Bir yandan iş bölümü ilerledikçe her birey topluma daha sıkı bir biçimde bağımlı olmakta, öte yandan her bireyin yaptığı iş uzmanlaştıkça daha kişisel nitelik almaktadır. […] Bu dayanışma türünde parçaların bireyliği geliştiği ölçüde bütünün de bireyliği gelişmektedir. Toplumun öğelerinin her birinin kendine özgü hareket etme olanağı arttıkça, toplumun da bir bütün olarak hareket etme olanağı artmaktadır. Bu dayanışma gelişkin canlılarda görülene benzemektedir. Gerçekten bu canlıların her organının kendine özgü bir fizyonomisi, bir özerkliği vardır, ama bununla birlikte parçaların bu bireyselleşmesi arttıkça organizmanın bütünlüğü de o ölçüde daha güçlü olmaktadır. Bu benzerlikten dolayı iş bölümünden ileri gelen dayanışmaya organik dayanışma denmeyi öneriyoruz”.
Durkheim, iş bölümüne dayanan organik dayanışma hakkında özetle şu tespiti yapar: Farklılaşmış bir toplumdaki her bir unsur, organik dayanışma sistemlerini karakterize eden farklılaşmış ve uzmanlaşmış görev ve rollere eşit önemde bağlı oldukları hâlde, ortak kolektif rutinlere daha az bağlıdırlar. Bu tür bir sistemde, müşterek noktaları daha az olmasına rağmen bireyler, mekanik dayanışmadakine göre karşılıklı olarak birbirlerine çok daha güçlü bir şekilde bağımlıdırlar. İş bölümünün geliştiği ve organik dayanışmanın ortaya çıktığı bu sistemde, bireylerin birbirlerine daha fazla bağımlı hâle gelmelerinin ve aralarındaki dayanışma ağlarının giderek gelişmesinin nedeni, onların hayatın farklılaşmış yönlerine ve uzmanlaşmış faaliyetler içine dâhil olmalarından ileri gelir.