Felsefe hakkında her şey…

Lacan ve psikanaliz

06.11.2019
2.004

20. yüzyılın en tartışmalı kuramsal alanlarından birisi psikanalizdir.

Daha Freud’un ilk çalışmalarından itibaren psikanalizin kuramsal statüsü sürekli sorunsallaştırılmış; psikanalizin bilim olup olmadığı, bilimse bir bilim olarak nasıl temellendirilebileceği yani epistemolojik düzlemde nasıl ortaya konulabileceği her zaman tartışmalı olmuştur. Oysa psikanalizin bilinç ve bilinç dışına dair açıklamaları tüm bir felsefi tartışmanın ve özellikle bilgi üzerine yapılan tartışmaların yönünü değiştirmiştir. Ama bu statü konusu yine de tartışmalı olaya devam etmiş ve Freud’un ardılları psikanalizi bu sorunlardan ziyade daha çok “Benlik Psikolojisi” yönünde geliştirmeye yönelmiştir.

Lacan’ın baslangıç noktası, öncelikle bu teorik statünün değerlendirilmesi ve epistemolojik temel noktaların yeniden değerlendirilmesidir. Freud, çalışmalarının genelinde bu kuramsal sorunları karşılamaya çalışır, özellikle başlangıç çalışmalarında bu yöntemsel arayışı görürüz. Ancak dönemin bilim anlayışı ve felsefe görüşü olarak pozitivizm – ampirizm düzleminden, önemli ayrımlar oluşturmasına rağmen tamamen çıkamaz. Yine de, özellikle epistemolojik anlamda Freud’un bilim olarak psikanalizi kuramsal olarak da temellendirmeye çalıştığını ve bunun için önemli adımlar attığı söylemek gerek. Lacan bu adımların takipçisi ve savunucusudur öncelikle. Lacan’ın, kendisini bir Freud savunucusu olarak ifade ettiği ve bunu özellikle Freud sonrası kuramsal adımlardan vazgeçen ya da onları yadsıyan psikiyatri eğilimine karşı ortaya koyduğu söylenebilir. “Benlik Psikolojisi” Lacan için kabul edilemez bir yöndür.

Lacan İd – Ego – Süperego kuramından uzaktır, diyebiliriz. O, daha çok erken dönem denilebilecek Freud’la yani daha çok bilinç dışının yapısı, oluşumu, yeri ve işleyişi ile uğraşan Freud’la bağlantılıdır. Çünkü Lacan’a göre psikanaliz, bir bilim olarak bilinç dışının bilimi’dir.

Psikanaliz bir bilim olacaksa, öncelikle epistemolojik olarak kendi ayrımını temellendirebilmelidir, yani nesnesini ayrımlayabilmelidir. Bu noktada Lacan pozitivzm-ampirizm sonrası gelişen bilim anlayışını kuramsal olarak temel alır ve Freud’u buna göre yeniden okur. Buna göre, psikanalizin nesnesi (Freud’un da pek çok yerde işaret etmiş oldugu ama tamamen açık kılamadığı haliyle), bilinç dışı’dır. Bunun bir teorik nesne olduğunu belirtmek gerekir, ve burada ayrıca psikanalizi başka bilimlerden ayırmak üzere, bilinçdışının, özgün bir teorik nesne olduğunu da belirtmek gerekir Lacan’a göre. Althusser’in Lacan üzerine erken yazılardan biri olan yazısında belirttiği gibi, bu Lacan’ın, onu yeni bir düzleme getirmek üzere “Freud’a dönüş hareketi”dir. (Bkz: Freud ve Lacan) Böylece, yani bu dönüş girişimiyle Freud ve dolayısıyla da psikanaliz, doğum zamanının sınırlarından ve sorunlarından çıkarılıp yeniden doğru bir şekilde değerlendirilebilecektir.

Bunun anlamı, söz konusu nesnenin (Bilinç dışının) Biyoloji ya da Sosyoloji temelli yöntemlerle ya da kavramlarla incelenip açıklanamayacağıdır. Psikanaliz, bu noktada kuramsal bir zorunluluk olarak ortaya çıkar ve dolayısıyla da bu noktadan itibaren kuramsal olarak temellendirilmelidir. Lacan’ın Freud’un kuramsal çalışmalarına yönelik kategorik ısrarı ve klasik psikiyatri geleneğini reddetmesi öncelikle bu noktaya ilişkindir. Lacan yapısalcılık üzerinden, özellikle ve belirgin olarak Yapısalcı Dil bilim üzerinden psikanalizi değerlendirmeye yönelir ve bu yönelimin ilk ortaya çıktığı yer psikanalizin bir bilim olarak nasıl anlaşılması gerektiği noktasıdır. Sonrasında nesnesini (bilinç dışını) ele alırken de aynı şekilde bu dil bilim modeli izlenmiştir. Bunun sonucunda, Lacan’ın Freud’u yeniden okuması geleneksel psikiyatriye göre çoğu zaman bir anti-psikiyatri olarak görünür.

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...