Konfüçyüs
Çin’de daha çok “Usta Kong” (Çince: Kongzi) olarak bilinen Konfüçyüs, Doğu Asya düşünsel ve sosyal tarihi üzerindeki etkisi ölçülemez olan, MÖ beşinci yüzyılda yaşamış Çinli bir düşünürdür.
Konfüçyüs kültürel açıdan sembolik bir figür olarak, bin yıl boyunca hem Asyalı hem de Asyalı olmayan düşünürler ve çeşitli sistemler tarafından defalarca idealize edilmiş, tanrılaştırılmış, yadsınmış, yerilmiş ve saygı görmüştür.
Çin, Kore, Japonya ve Vietnam düşüncesi üzerindeki olağanüstü etkisi göz önüne alındığında, Konfüçyüs hakkında bu kadar az şey biliniyor olması ilginçtir. Onun adını taşıyan gelenek – “Konfüçyüsçülük” – nihayetinde Analektler (seçme eserler) olarak bilinen metinde yazılı olan ifadelere ve biyografik fragmanlara dayanmaktadır.
Konfüçyüs’ün şahsında olduğu gibi, Analektler, kökeni ve mahiyeti hakkında fikir ayrılığına düşülse de Konfüçyüs’ün hayatı ve öğretisi hakkında bilgi edinmek için başvurulan başlıca kaynak olmaya devam etmektedir. Çoğu akademisyen Analektler‘den bu kadim Çinli bilgeye güvenle atfedilebilecek birkaç felsefi tema ve görüş çıkarmanın mümkün olduğundan emindir. Bunlar analitik-mantıksal veya metafiziksel olmaktan ziyade öncelikle etik içeriklidir.
Konfüçyüs, Uzak Doğu felsefesinin en ünlü filozoflarından birisidir. Konfüçyüs sadece bu geleneğin felsefi sistemi açısından değil, genel olarak Uzak Doğu medeniyetinin tarihi ve kültürü açısından da önemli ve ilgi çekici roller oynamış bir filozoftur. Öyle ki Konfüçyüs iki bin yıllık Çin medeniyeti tarihinde hem kültürel hem felsefi hem de siyasi olarak bir sembol hâline gelmiştir.
Konfüçyüs MÖ 551 ila MÖ 479 tarihleri arasında yaşamıştır. Hayatını türlü hayal kırıklıklarıyla geçiren ve ulaşmak istediği hedeflerin neredeyse hiçbirine ulaşamadan dünyadan göçen Konfüçyüs, ölümünden sonra ün kazanmış ve başta felsefi görüşleri olmak üzere temel yaşam anlayışıyla neredeyse bir din boyutuna ulaşacak bir anlayış yaratmıştır.
Çin’in büyük devlet otoritesinin derinden sarsılması ve devletin yüzlerce parçaya bölünmesinin ardından özellikle devlet teşkilatı içinde yer alan felsefi ve siyasi figürler, bu karmaşa ortamında kendi fikirlerini etkin hâle getirebilmek ve güçlendirmek için birçok düşünce okulu açmıştır. Bu okullar, insanlık tarihinin en yaratıcı ve en zengin okulları arasında yer almıştır. Bu okullardan birisi de Konfüçyüs’ün felsefe okulu olmuştur.
Konfüçyüs kurduğu okulda güçlendirmeye çalıştığı siyasi ve felsefi fikirleriyle dağılmakta olan Çin toplumunu yeniden toparlamayı, sömürü sistemini ortadan kaldırmayı, Çin’in özlem duyulan feodal toplum sistemini yeniden kurmayı hedeflemiştir. Konfüçyüs, okulunda nesnel olguları, maddi yaşamı, insan pratiğini önemseyen nesnel-materyalist vurgularda bulunmuştur. Bunları da diyalektik yöntemini sıkça kullanarak ortaya koymuştur.
Konfüçyüs’ün fikirleri kendisi tarafından değil, öğrencileri tarafından kaleme alınmıştır. Bu nedenle ondan sonra ortaya çıkan birçok felsefi ve siyasi görüş de sanki onunmuş gibi nesilden nesle aktarılmış ve bu bağlamda Konfüçyüs Çin düşünce tarihinin temel kaynağı olarak kabul edilmiştir.
İlgili Konular:
Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Ömer YILDIRIM’ın Kişisel Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 2., 3., 4. Sınıf “Felsefe Tarihi” Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı