Ruhun Ölümsüzlüğü ve İdealar İlişkisi
Platoncu felsefenin, idealar öğretisi ile ruhun ölümsüzlüğü öğretisine dayandığı, Platon’un varlık, bilgi, ahlak ve toplum anlayışının büyük ölçüde bu iki öğretiden türediği belirtilmişti. Bu öğretilerden ilki yukarıda kısaca ele alındı.
Platon’un eserlerinde bu iki öğreti eş zamanlı olarak ortaya çıkmış ve gelişmiştir. Çünkü Platon, ideaları duyulur şeylerden bütünüyle ayırdığında insanın bu aşkın varlıklarla nasıl temas kuracağını da açıklamak zorundaydı. İdealar kuramının, ruhun ölümsüzlüğü öğretisiyle birlikte gelişmiş olmasının başlıca sebeplerinden biri budur. Platon, benzer benzerle bilinebilir ilkesi gereği, ruhu mümkün olduğunca idealara benzer bir yapı olarak ele almıştır. Ruhu hiçbir zaman bir idea olarak görmemiştir ama onun idealar alanına ait olduğunu ve var olanlar arasında idealara en çok benzeyen şey olduğunu bilhassa vurgulamıştır (Phaidon, 78c-80b). Nitekim idealara ve ruha atfettiği nitelikler hemen hemen aynıdır; ikisi de değişmezdir, yalındır, ölümsüzdür, tanrısaldır (Cornford, 1957: 250). Ruhun mümkün olduğunca idealara benziyor olması, onları kendisine bilgi nesnesi hâline getirebilmesini sağlar.
Sonsuz olduğu için yapıca formlara benzer ama beden içinde bulunması, böylece zamanda ve mekânda var olması nedeniyle maddidir (Rist, 1989: 146). Bu ara konumu sayesinde idealar alemiyle insanın kültür, toplum ve siyaset düzeni arasındaki bağlantıyı sağlar (Bıçak, 2004: 140). Platoncu düzende ruha çok büyük bir işlev yüklenmiştir. O, evrendeki tanrısal idealar düzenini, yeryüzüne taşıyacaktır ve bu işlevi, kendisinde bulunan bilme yetisiyle başaracaktır (Devlet, 518c). Çünkü düzenin bir bütün olarak kavranabilmesi, ruhun iyiyi görüp kavramasıyla mümkündür (Devlet, 505b). İyi ideasının ve genel anlamda ideaların bilgisini elde eden bir ruh, bunu site düzeni için bir temel hâline getirip kendisini, toplumu, devleti ve yurttaşlarını ideal düzene kavuşturabilir (Devlet, 540a-b; Voegelin, 1957: 112).
Platon’un ruha ve idealara atfettiği nitelikler hemen hemen aynıdır. İkisi de değişmez, yalın, ölümsüz ve tanrısal yapıdadırlar.
Platon’daki doğuştan bilgi konusu, “ruhun önceden başka bir yaşama sahip olduğu” konusuyla, yakından ilgilidir. Platon’a göre, ruhun doğuştan getirdiği bilgileri başka bir zamanda edinmiş olması gerekir. İnsan ruhunun iyi ve güzel konusundaki bilgiyi, bir zamanlar iyi ve güzeli seyretmesi sonunda kazanmış olması gerektir. Ruhun doğarken birlikte getirdiği bilgi, idelere ait bilgidir. Ruh, ideler evreninde yaşamış ve ideleri bizzat seyretmiş olmalıdır. Ancak bu dünyadaki yaşamında ruhta yalnızca karanlık ve bilinçdışı bir düşünce, bir duygu kalmıştır. Ruh çevresindeki tek tek objeleri her görüşünde, kendisinde ideler ile ilgili birtakım sisli imajlar uyanır. Bu nedenle bilgi bir “hatırlatma”dır. Ruh, çevresindeki tek tek objeler nedeniyle, sürekli ideler evrenini hatırlamaktadır. Bu hatırlama bize ruhun bundan önce de yaşadığını kanıtlar ve ruhun önceki bir yaşama sahip olması, ölümden sonra da yaşamaya devam edeceği görüşüne olanak verir. Ruhun ölmezliği konusu Platon’un felsefesinde Phaidon diyalogunda ve öteki diyaloglarda Platon ruhun ölmezliği konusunda çeşitli kanıtlar ileri sürer ve bu konuda “hatırlama” önemli bir kanıt olarak eserlerinde yerini alır.
Platon’un yaşam öyküsünde, onun Pisagorcuların ve bazı Orphik kuralların etkisi altında kaldığını vurgulanır. Pisagorculara göre, ruh sürekli şekil değiştirir. Sonuç olarak ruh göçü (tenasuh) ruhun ölmezliği için esastır. Beden ise ruh için bir cezaevidir. Bunun içindir ki ruh bedenden sıyrılmayı ve bedenden uzaklaşmayı diler, işte Pisagorcuların ve Orphik dinin ruh konusundaki bu düşüncelerini Platon, ideler varsayımında birleştirmiştir. Ona göre ruh, bir zamanlar bedenden ayrı bir yaşam sürmüştür. Ruhun bu önceki yaşamı ideler evreninde olmuştur. Sonradan ruh ideler evreninden bu dünyaya düşmüştür. Bir tutuklanma olan, bu durgunluk yüzünden ruh, bir bedene bağlanmaya, bir beden içine sıkışıp kalmaya zorlanmıştır. İnsanın bedensel sıkıntılara direnmesi, günün birinde ruhun bedenden kurtulacağı umudunu güçlendirir.
Böylece Platon felsefesinin önemli bir konusuna, “psikolojisi”ne gelmiş bulunuyoruz. Platon’a göre ruh bütüncül (vahdetli) bir varlık değildir. Ruh; “akit, irade ve zorlama” olmak üzere üç bölümden oluşur. Platon ruh konusundaki görüşünü Phaidon, Phaidros ve Politeia (Devlet) diyaloglarında sergilemiştir.
Ruhta ancak tek bir ana güdülenme vardır: iyiye, güzele, mutluluğa ve mükemmele olan eğilim. Fakat bu güdülenme yanılıp bunları somut şeylerde bulabileceği kuşkusuna kapılabilir. Örneğin, ruhsal tutkuların kölesi olabilir; bu durumda insan kendisini ölümlü olan eşya evrenine bağlamış olur. Ruh tutkulara uydukça, kendisini bedene köle olmaktan hiçbir zaman alıkoyamaz ve sürekli yeniden bir bedene bağımlı olarak dünyaya gelmek zorunda kalır. Tutkulara hükmedilirse, ruh sonraki dünyaya gelişinde, bedende tutuklu kalmaktan kendisini kurtarır.
Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Ömer YILDIRIM’ın Kişisel Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 2., 3., 4. Sınıf “Felsefe Tarihi” Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı