Karl Popper: Bilim felsefesi ve mantıksal akıl yürütmeler
Genellikle bilimin dünya hakkındaki hakikatleri kanıtladığını düşünürüz.
İyi bir bilimsel teorinin kesin olarak gerçeği kanıtlayan bir teori olduğunu hayal ederiz. Ancak Karl Popper durumun böyle olmadığında ısrar eder. Ona göre bir teoriyi bilimsel yapan yanlışlanabilme veya deneyim yoluyla yanlış olduğunun gösterilebilme kapasitesidir.
Popper bilimin dünya hakkında bulduğu yöntemle ilgilenir. Bilim deney ve deneyime dayanır. Eğer bilimi iyi yapmak istiyorsak David Hume‘un doğanın düzenlilikleri dediği şeye -dünyadaki olayların sistematik olarak incelenebilecek belirli düzenler ve sıralarla gerçekleştiği gerçeği- daha dikkatle bakmalıyız. Başka bir deyişle bilim ampiriktir ya da deneyime dayanır ve nasıl işlediğini anlamak için deneyimin genelde bilgiyi nasıl doğurduğunu anlamaya ihtiyacımız vardır. Şu ifadeyi ele alalım: “Bir tenis topunu ikinci katın penceresinden atarsanız yere düşecektir.” Tesadüfi olayları (topun oradan geçen bir kartal tarafından kapılıp götürülmesi gibi) bir kenara bırakırsak bu önermenin akla uygunluğundan kesinlikle emin olabiliriz. Eğer biri çıkıp, “Durun biraz, topun yere düşeceğinden emin misiniz?” diye sorarsa onun tuhaf biri olduğunu düşünürüz. Ama topu attığımızda bunun olacağını nereden biliriz? Bu ne tür bir bilgidir?
Bunun en kısa cevabı şudur: Biliriz, çünkü hep öyle olmuştur. Tesadüfi olayları bir yana bırakırsak kimse bir tenis topunun bırakıldığında yukarı tırmandığını veya havada durduğunu görmemiştir. Yere düşeceğini biliriz, çünkü deneyimlerimiz bize bunun olacağını göstermiştir. Sadece topun yere düşeceğini bilmekle kalmaz nasıl düşeceğini de biliriz. Örneğin yerçekimi kuvvetini ve pencerenin yerden yüksekliğini biliyorsak topun ne hızla düşeceğini de hesaplayabiliriz. Bu olay hakkındaki hiçbir şey azıcık bile gizemli değildir.
Ancak soru yine de yerinde durmaktadır: Topu gelecek sefer attığımızda topun yere düşeceğinden emin olabilir miyiz? Deneyi kaç kez yaparsak yapalım ve sonucundan ne kadar emin olursak olalım gelecekte de sonucun aynı olacağını kanıtlayamayız.
Gelecekle ilgili kesin konuşamama durumuna tümevarım problemi denir ve ilk kez David Hume tarafından 18. yüzyılda ortaya atılmıştır. Peki tümevarımcı mantık nedir? Tümevarım, dünya hakkındaki bir dizi gözlemlenmiş gerçeğin dünya hakkında daha genel sonuçlara götürülmesi sürecidir. Topu attığımızda yere düşmesini bekleriz, çünkü en azından Hume’a göre, top gibi nesnelerin bıraktığımızda yere düştükleri benzer sayısız deneyim yaşamışızdır ve onları genelleriz.
Filozofların tümevarımla karşılaştırdıkları başka bir akıl yürütme biçimi de tümdengelimci akıl yürütmedir. Tümevarım özel bir durumdan genele gider yen, tümdengelim genel bir durumdan özele gelir. Örneğin bir tümdengelim mantık zinciri iki önermeyle başlar: “Eğer bu bir elmaysa o zaman bir meyvedir.” (tüm elmalar meyve olduğu için) ve “Bu bir elmadır.” Bu önermelerin doğaları göz önüne alınacak olursa “Bu bir elmadır” ifadesi kaçınılmaz olarak “Bu bir meyvedir” sonucunu doğuracaktır.
Filozoflar tümdengelim argümanlarını işaretlerle yazarak basitleştirmekten hoşlanırlar. O zaman yukarıdaki argüman şöyle olacaktır: “Eğer p ise o zaman q‘dur; p olduğu için q‘dur.” Bizim örneğimizde “p” “Bu bir elmadır”ı simgelerken, “q” da “Bu bir meyvedir”i simgeler. Başlangıç noktası olara “Eğer p ise o zaman q’dur” ve “p”elimizdeyse o zaman sonucumuzun q olması şarttır veya kaçınılmaz biçimde doğrudur.
Başka bir örnek de şu olabilir: “Eğer yağmur yağıyorsa kedi miyavlayacaktır (yağmur yağınca tüm kediler miyavladığı için). Yağmur yağıyor, o halde: Kedi miyavlayacak.” Bu türden tüm argümanlar filozoflar tarafından geçerli argümanlar olarak kabul edilirler; çünkü sonuçları kaçınılmaz olarak önermeleri izlemektedir. Ancak bir argümanın geçerli olduğu onun sonuçlarının doğru olcuğu anlamına gelmez. Örneğin “Eğer kediyse o zaman muz aromalıdır; Bu bir kedi, o halde muz aromalıdır” geçerlidir, çünkü geçerli bir biçimi izler. Ama pek çok insan sonucun yanlış olduğunda hemfikir olacaktır. Ve daha yakından bir bakış “Eğer kediyse o zaman muz aromalıdır” önermesinde ampirik açıdan bir problem olduğunu gösterir, çünkü kediler, en azından bizim dünyamızda, muz aromalı değillerdir. Başka bir deyişle önerme doğru olmadığı için, argüman geçerli bile olsa sonuç doğru değildir. Kedilerin gerçekten muz aromalı olduğu başka dünyalar tasavvur edilebilir ve bu nedenle muz aromalı olmayan ifadesi —tüm olası dünyalarda doğru olmasını zorlayacağı için— mantıken veya mutlaka olmasa da bir ihtimal doğru olabilir. Bununla birlikte geçerli olan ve doğru önermeleri bulunan argümanlara “geçerli” denir. Muz aromalı kedi argümanı görmüş olduğumuz gibi geçerli ama sağlıklı değildir. Olsa elmalar ve meyveler hakkındaki argüman hem geçerli hem de sağlıklıdır.
Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Kaynak: Ömer YILDIRIM’ın Kişisel Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf “Felsefeye Giriş” ve 2., 3., 4. Sınıf “Felsefe Tarihi” Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı
Gerçekten çok memnunum bu siteden ve hazırlayan kişilerden çok teşekkürler sayenizde bilgileri daha kavramlı ve hacimli bir şekilde anlayabiliyorum 🙂