Kadına yönelik şiddet ve kadın düşmanlığı (mizojini) nasıl önlenebilir?
Kadına yönelik şiddeti durdurmak, kadın düşmanlığının gerçekte ne olduğunu öğrenmekle başlar.
Ayşegül Taşkın, 35 yaşındaydı ve bir öğretmendi. Ayşegül’ün kendi öz kardeşi tarafından bıçaklanarak öldürülmesinin üzerinden bir yıla yakın zaman geçti. Üç çocuk annesi olan Nazife Bulut’un, çocuklarının babası tarafından av tüfeğiyle vurularak öldürülmesi olayına şahit olduk. Ve 2022’nin başlarında, henüz 17 yaşında olan Edanur Demir, Antalya’da halka açık bir yerde, hiç tanımadığı Sefa isimli bir erkek tarafından başından vurularak öldürüldü.
Kadına yönelik şiddet sorunu, aşılamaz bir sorunmuş gibi görünebilir. Bu sorunu aşabilmek için öncelikle toplumu kadın düşmanlığı hakkında eğitmeye odaklanmak, başlangıç için iyi bir adım olacaktır. Özellikle gençlerin, kadın düşmanlığının ne olduğunu, bunun kadınları ve erkekleri nasıl ve ne yönde etkilediğini ve şiddete nasıl yol açabileceğini anlamalarına yardımcı olacak eğitimler bu sorunun çözülebilmesine katkı sağlayacaktır.
KADIN DÜŞMANLIĞI
Filozof Kate Manne’e göre kadın düşmanlığı “kadınlardan nefret etmek”le aynı şey değildir. Kadın düşmanlığı, erkeklerin egemen olduğu ve kadınların ikincilleştirildiği ataerkil toplumların yarattığı bir dizi toplumsal kuraldır. Kadın düşmanlığının özü işlevinde yatmaktadır ve bu işlev, kadınların baskı altında tutulmasıdır.
Kadın düşmanlığı ne yazık ki toplumun derinlerine kadar kök salmıştır. Toplumlarda erkeklik güç ve imtiyazlarla ilişkilendirilirken kadınlara muntazaman ikinci dereceden sosyal statüler pay edilmiştir. Bu durumun yarattığı eşitliksiz bir toplumda, daha güçlüler tarafından uygulanan şiddeti haklı çıkarmak daha kolaydır. Böylece şiddetin ortaya çıktığı durumlarda kadınlara şüpheyle yaklaşılır ve onlar güvenilmez olarak addedilirken erkekler kendilerine özel bir iltimasla daha inanılır kabul edilirler.
Şu da var ki kadın düşmanlığı sadece kadınları değil, erkekleri de olumsuz yönde etkilemektedir. Araştırmalar, erkeklerin “erkeklik tutarsızlığı stresi (masculinity discrepancy stress)” olarak bilinen bir olgudan, yani erkeksi cinsiyet normlarına uymadıklarını hissetmekten kaynaklanan bir sıkıntıdan muzdarip olduklarını göstermektedir.
Erkeklik tutarsızlığı stresi; güçsüz, muhtaç veya kolayca hislerine yenik düşen birisi olarak algılanma düşüncesinden kaynaklanabilir. Bu endişeler, erkeklerin kadınlara yönelik zorbalıklarıyla bağlantılıdır. Erkekler kadın düşmanlığının bu gibi etkilerini hissettiklerinde, bu durum yine kadınlar için ölümcül sonuçlar doğurabilmektedir.
İnsanları kadın düşmanlığı ve onun türlü yansımaları hakkında eğitime tabi kılmak, kadına yönelik şiddetle mücadele edebilmek için etkili bir başlangıç noktası olabilir.
BİR KİMLİK İNŞA ETMEK
Çocuklar kendi kimliklerini oluşturmaya çalışırlar; ancak bu çabalar, cinsiyete dayalı zorbalık tarafından baltalanabilir. Örneğin büyüyünce hemşire olmak isteyen bir erkek çocuğu, diğer çocukların tepkileri karşısında bu arzusunu bastırabilir ve bunun yerine daha “erkekçe” (!) bir kariyere odaklanabilir.
Okullarda çocuklar, toplumsal cinsiyet kalıplarının onları nasıl etkilediğine ve kendi davranışlarının da kendi arkadaşlarını ne yönde baskıladığına dönük düşünmeye teşvik edilmelidir.
Öğrencilerin toplumsal cinsiyet kalıpları üzerine geliştirecekleri düşüncelere felsefeyle rehberlik edilebilir. Çocuklar için felsefenin arkasındaki ana fikir, öğrencileri kendileri üzerine düşünmeye teşvik ederek özerk öğrenmeyi kolaylaştırmaktır. Öğretmen, cinsiyetler hakkında basmakalıp düşüncelere itimat etmenin ne kadar kolay olduğuna dair bir fikirle başlayarak böyle bir düşüncenin ne kadar yararlı veya ne kadar zararlı olabileceğini öğrencilerine sorgulatabilir.
Çocuklarla felsefe yapmanın çocuklar için oldukça faydalı sonuçlar doğurduğu da ayrıca bilinmektedir.
Başka bir yaklaşım olarak felsefe tarihi bir başlangıç noktası olarak kullanabilir. Yaşça daha büyük öğrenciler, “feminizmin anası” olarak anılan ve kadına dönük kalıplaşmış yargıların şiddetli bir eleştirmeni olan Mary Wollstonecraft’ın çalışmalarıyla tanıştırılabilirler.
Amma velakin, filozoflar, feminizmin anasının kendisinin de bir cinsiyet ayrımcısı olup olmadığını da sıklıkla sorgulamışlardır. Bu bağlamda öğrenciler, filozof Edmund Burke’ü yeterince erkeksi olmamakla itham eden Wollstonecraft’ın toplumsal cinsiyet rolü normlarını nasıl sürdürmüş olabileceği üzerine düşünmeye yönlendirilebilirler.
Gençlerin aktif olarak “araştırma yaptığı” katılımcı araştırma yöntemleri, farklı bakış açılarını da görebilmeleri açısından faydalı bir yol olabilir. Cormac Harris ve Alan O’Sullivan isimli İrlandalı iki öğrenci, cinsiyet ayrımcılığı üzerine yürüttükleri projeleri ile 32. Avrupa Birliği Genç Bilim İnsanları Yarışması’nda birincilik ödülü kazandı.
Harris ve O’Sullivan, beş ila yedi yaş arasındaki çocuklarda toplumsal cinsiyet kalıplarının ne kadar yaygın görüldüğüne dönük bir araştırma gerçekleştirdiler. Bu çalışmada, cinsiyet kalıplarının bilhassa erkekler arasında yaygın olduğu ve erkeklerin kadınların melekelerini kabul etme konusunda daha az hevesli bulundukları sonucuna ulaşıldı. Toplumsal cinsiyet kalıplarıyla mücadele etmek için, öğretmenler ve ebeveynler tarafından kullanılmak üzere, toplumsal cinsiyet ayrımı fikrini oluşturan unsurları açıkça hedef alan kaynaklar toplandı.
Bunların dışında, okullarda verilecek cinsel eğitim dersleri de öğrenciler için ikili ilişkilerde diğer kişiyi önemsemeyi, görüşülen kişinin mutluluğuna ve sağlığına odaklanmayı sağlayabilecek araçlar olabilir. Bu derslere ilişkilerde rıza göstermenin önemi ve partner zorbalığı gibi konular da dâhil edilerek, kadın düşmanlığını önlemeye ve cinsiyetler arasında eşitliği teşvik etmeye çaba gösterilebilir.
Bu türden bir öğretim, öğrencilere kalıp yargılara karşı akılcı bir yaklaşım kazandırarak onlara bu tip yargılar karşısında yardımcı olabilecek zihinsel kaynaklar sağlayabilir. Bu şekilde, belki de öğretim, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine ve erkeklik tutarsızlığı stresine karşı mücadelede kullanılabilir.
Kaynak Metnin Yazarı: Katy Dineen (University College Cork), Prof. Maria Moulin-Stożek (Jan Dlugosz Üniversitesi)
Çeviri ve Derleme: Sosyolog Ömer YILDIRIM
Bu makale, Sosyolog Ömer YILDIRIM tarafından www.felsefe.gen.tr için derlenerek çevrilmiştir.
Derleme için kaynak metin: Stopping violence against women starts with learning what misogyny really is