Genel Bağıntılılık Kuramı Nedir?
Genel Bağıntılılık Kuramı, Einstein’ın, evrenin tüm yapısındaki bağıntılılığı tanıtlayan kuramıdır. Eytişimsel özdekçi dünya görüşünü evrensel çapta doğrulayan bu kuram, insan zekasının evreni anlama ve açıklama yolunda attığı en son ve en büyük adımdır.
İnsanlı çağların yetiştirdiği en büyük fizikçi olan Albert Einstein (1879-1955), bu kuramında, özet olarak şöyle der:
“Hareket durumları ne olursa olsun, bütün sistemler için doğa yasaları aynıdır.”
Eytişimsel özdekçiliğin felsefe diliyle ileri sürdüğü evrensel bağıntılılık böylece, fizik diliyle dile getirilmiş ve tanıtlanmış olmaktadır. Bütün başarıları dogmalara güvenmemekten doğan Einstein, bu evrensel çaplı kuramını, özel bağıntılılık kuramını yayımladıktan sonra on yıl içinde geliştirmiştir.
Çıkış noktası, Newton’un süredurum ve yerçekimi yasalarıydı. Einstein bu kuramında çekim gücü diye bir şeyin varolmadığını ve çekimin, küresel evren üzerinde en kısa yol olan evren eğrisini en az iş ilkesine uygun olarak izlemekten ibaret bulunduğunu gösterdi. Bu fiziksel bulguyu Bertrand Russell ABC of Relativity adlı yapıtında, fizik bilmeyenlere şu örnekle anlatır:
“Karanlık bir gecede, gökteki bir balondan, dünyaya baktığınızı farz edin. Baktığınız yer geniş bir ova olsun. Siz görmüyorsunuz ama ovada serpiştirilmiş köyler var, ovanın ortasında da diyelim ki yükseldikçe dikleşen ve nihayet bir uçurumda son bulan sipsivri bir tepe bulunuyor. Sizin gördüğünüz, sadece, bu tepenin üstündeki büyük deniz feneriyle köyler arasında gidip gelen elleri fenerli adamların ışıklarıdır. Fenerli adamlar köyler arasında en kısa yollardan gidip geliyorlar.”
“Bu yollar, elbette, tepeye tırmanıp uçuruma düşmemek için, tepenin arkasına geçebilmeyi sağlayacak (yani en az iş’i gerektirecek) eğri yollar olacaktır. Bu eğri yollar da, tepenin doruğuna ne kadar yaklaşırlarsa o kadar keskin bükülmeler ve ne kadar uzaklaşırlarsa o kadar daha az keskin bükülmeler göstereceklerdir. Balondan bakan siz, büyük ışığın sıcağından yanmamak için yollarını kırıp eğri bir yolla büyük ışıktan kaçtıklarını sanacaksınız. Oysa onlar, gidecekleri köye tepeyi aşmadan varmak için en kısa yollarını izlemektedirler. Şimdi bu benzetmedeki büyük feneri güneş, fenerli insanları gezegenler ve kuyrukluyıldızlar, yolları da onların yörüngeleri olarak alırsanız, Einstein’la birlikte, güneşin bir uzay-zaman tepesi üzerinde olduğunu ve her cismin de her an kendisi için en kolay yolu seçtiğini, çünkü uzay-zaman tepesi araya girince bu yolun bir düz çizgi olmaktan çıktığını anlarsınız. Gerçekte, benzetmemizdeki her fenerli insanın (yani evrendeki her cismin) üzerinde kurulup oturduğu bir uzay-zaman tepesi vardır”.
Einstein 1918 yılında, kuramlarının kendisi tarafından halka açıklanması isteğine uyarak Londra’da çıkan Times gazetesine yazdığı yazıda şöyle demektedir: “Bağıntılılık kuramım, iki katlı bir binaya benzer. Birinci kat özel bağıntılılık kuramı, ikinci kat da genel bağıntılılık kuramıdır. İkinci kuramın üstüne kurulduğu birinci kuram, çekimden başka bütün fiziksel olaylara aitti. İkinci kuramsa çekim yasasına ve bu yasanın öteki doğa yasalarıyla olan bağıntısına aittir”. Eistein yukarıdaki benzetmede açıklanan cisimsel uzay-zaman tepelerinin gerektirdiği en kısa yol bükülmelerinin gerçekleştiği alanlara, Newton’un çekim deyimine benzer bir deyimle, çekim alanı adını vermiştir. Daha açık bir deyişle, çekim sanılan olay, gerçekte, her cismin uzay-zaman tepesinin çevresindeki alanda gerçekleşen, tepeyi aşmak için en kısa yolu izleme olayı’ndan başka bir şey değildir. Einstein adı geçen yazısında, eytişimsel özdekçiliğin özünü meydana getiren bu kuramı şöyle anlatmaktadır: “Genel bağıntılılık kuramı, uzay-zaman-hareket’in fiziğin öteki olgularından bağımsız olmadığını göstermiştir. Cisimlerin hal ve durumu çekim alanı’na bağlıdır. Çekim alanıysa özdek’le hasıl olmaktadır”.
Hatırlanmalıdır ki Newton, Bentley’e yazdığı bir mektupta “çekim, bazı yasalara uyarak sürekli etki yapan bir etkenin ürünüdür. Bu etkenin, maddi ya da gayrı maddi olmasını okurlarımın görüşüne bıraktım” demişti ve madde’yi (idea ya da tanrı kadar ilksiz ve sonsuz bir ilke saymakla beraber) küçümseyen ve aşağılayan Platon’dan beri yerleşmiş bir alışkanlıkla gayrı maddi’liğe (özdeksizliğe) pek meraklı bulunan büyük çoğunluk Newton’un çekim gücü’ne madde dışı ruh’un varlığını tanıtlamak yolunda dört elle sarılmışlardı. Einstein, genel bağıntılılık kuramıyla, bu hayali kökünden yıkmaktadır. Einstein’ın tanıtladığı gibi, ne saltık zaman, ne de saltık mekan (uzay N.) vardır. Evren, ayrılmazca birleşmiş zaman-uzay-hareket-madde birlikteliğinden ibarettir.
Eytişimsel özdekçilik, bu fiziksel tanıtı da kapsayan bağıntılılık anlayışına evrensel bütünlük ya da bağımlılık adını verir. Einstein adı geçen yazısında, genel bağıntılılık kuramının dayandığı ilkeyi şöyle açıklıyor: “Özel bağıntılılık kuramı, kendi sınırlarını aşarak yeni yollar açtı… Doğayı anlamak ve tanımlamak için, kendi keyfimize göre seçtiğimiz bir koordinatlar sistemini kullanmamız zorunlu olsa bile, doğa yasaları her halde bizim seçtiğimiz bir hareket biçimiyle bağımlı olmamalıdır”. Koordinatlar sistemi, fizik dilinde, uzaysal olayların kendileriyle oranladığı (örneğin bir arabanın hareketini anlamak için durgun bir yerle oranlanması gibi) cisimleri adlandırır. Einstein kuramına temel yaptığı bu ilkeyle, şu gerçeği açıklamış oluyor: Bizler, doğa yasalarını, şu hareket biçimi içinde şöyle, bu hareket biçimi içinde böyle tanımlayabiliriz.
Ama o yasalar, bizim kendilerine oranladığımız bu hareket biçimlerinden (koordinat sistemlerinden (durgun, ivmeli ya da ivmesiz hareket eden herhangi bir cisim, gök cismi ya da gök cismi grubundan) N.) bağımsız yasalardır, eşdeyişle nesnel’dirler. Öyleyse, örneğin Newton’un çekim gücü saydığı bu yasa, kendiliğinde nedir? İşte Einstein, genel bağıntılılık kuramıyla, bu soruyu karşılamış bulunmaktadır: Bu yasalar evrensel bağıntılılık’tır ve bütün hareket biçimleri için aynıdır. Bu genel bağıntılılığı tanıtlamak için Newton’un süredurum (eylemsizlik N.) ve yerçekimi kuramlarını vesile edinen Einstein’ın bu savı bir uçağın içinde kolaylıkla gözlemlenebilir. Havada uçan bir uçağın içinde süredurum etkileriyle yerçekimi etkileri birbirinden ayrılamaz. Hiçbir pilot, yüksek hızda, yükselme duygusuyla dönme duygusunu birbirinden ayıramaz. Bu demektir ki, mutlak hareket diye bir şey yoktur ve hareket, ancak karşılaştırma sistemine göre düşünülebilen uzay-zaman-madde’yle sıkıca bağıntılı bir olgudur.
Metafizik düşünce, mutlak olmayan şey yoktur der ve Einstein kuramlarını da bu konulara yakın olmayanlara bu yanlış görelilik anlayışıyla sunmaya çalışır. Oysa Einstein tanıtlamıştır ki hareket hem mutlak değil’dir ve hem de vardır. Einstein kuramları, metafizik dünya görüşüyle zorunlu olarak yanlış yorumlanabilir ve ancak-zorunlu olarak diyalektik dünya görüşüyle doğru anlaşılabilir. Bağıntılılık kavramının, fizik ve felsefe açılarından, gerçek anlamı budur.