Felsefe hakkında her şey…

Dil felsefesinin temel kavramları

11.10.2022
1.221

TERİM

Dil felsefesi açısından sözcük ve sözcüklerin bir araya gelerek oluşturduğu tümce kavramları çok önemlidir. Sözcük harflerin bir araya gelmesiyle oluşabilir. Örneğin Türkçedeki “masa” sözcüğü dört harften oluşur. Aynı şekilde “önümdeki masa ahşaptan yapılmış” tümcesi de dört ayrı sözcükten oluşur.

Dil felsefecilerinin araştırma konusu tek başına sözcükler değildir. Sözcükler bir tümce içinde belirli bir mantıksal yapıda sıralanırlar ve bir tümceyi felsefi açıdan çözümlediğimizde karşımıza bazı tümce parçaları çıkar. Yukarıdaki tümceye dönelim. Çoğu felsefeciye göre bu tümce iki parçadan oluşur: “önümdeki masa” tümcenin öznesi iken, “ahşaptan yapılmış” tümcenin yüklemidir. İşte hem tümceleri hem de tümcelerin mantıksal parçalarını kapsayan dilsel yapılara “terim” denir.

Özne konumunda en sık kullanılan terimler özel adlardır. “Sokrates”, “Türkiye”, “Venüs”, “Tanrı” türündeki adların hepsi birer terimdir. Yine özne konumunda kullanılan “o”, “bu”, “şu” gibi zamirler ve “Türkiye’nin ilk cumhurbaşkanı”, “en sevdiğim arkadaşım” gibi betimlemeler de terimlere örnektir. Bu tür tek bir nesneye gönderme yapma işlevi olan terimlere “tekil terim” denir. Diğer yandan tüm yüklemler ve tüm tümceler de terim kategorisine girer.

Kısaca terim bir ya da birkaç sözcükten oluşan, tam bir tümce ya da bir tümcenin mantıksal bir parçası olan dilsel bir yapıdır.

ÖZNE ve YÜKLEM

Özellikle Kant’ın etkisiyle felsefi terminolojiye yerleşmiş olan özne/yüklem ayrımı, hem dil bilimde hem dil felsefesinde ve özellikle sentaks alanında çok temel bir rol oynar.

Kant’ın Almancada “Praedikat” olarak dile getirdiği ve “yüklem” olarak çevirdiğimiz terim, bazen bir tümcenin sentaktik bir parçasını dile getirirken bazı durumlarda da bir nesneye yüklenen niteliği ya da özelliği kast eder. Bu çift anlamlılığı ortadan kaldırmak için Gottlob Frege yüklemi bir tümcenin sentaktik bir parçası olan bir terim olarak kabul eder.

Günümüz felsefesinde genel kabul gören bu görüşe göre bir yüklem ile o yüklemin bir tümce içinde dile getirdiği anlam birbirlerinden ayrılır. En yaygın olarak kullanılan “yüklem” tanımı şöyledir:

“Bir tümceden özne konumundaki terimi çıkardığımızda tümcenin geriye kalan bölümü o tümcenin yüklemidir.”

Basit özne/yüklem formundaki tümcelerde yüklemin işlevi öznenin gönderme yaptığı nesneye bir özellik ya da nitelik yüklemektir. Mantık terminolojisinde “Bu gömlek yeşildir” tümcesindeki “x yeşildir” türü yüklemlere “tek boşluklu yüklemler” deniyor. Bunun nedeni yüklemin tek bir özneye uygulanıyor olmasıdır. Ancak “Ahmet Ayşe’den uzundur” tümcesinin yüklemi bir nesneye nitelik yüklemek yerine iki nesne arasında bir ilişki kurar. Bu tümcenin içindeki özel adları çıkardığımızda geriye kalan “x y’den uzundur” şeklinde ifade edebileceğimiz terim bu tümcenin yüklemi işlevini görüyor. Bu tür yüklemlere de “çift boşluklu yüklemler” diyoruz.

Benzer biçimde üç ya da daha çok nesne arasında ilişki kuran türde yüklemler de bulunur. Daha önce sözü edilen niceleyiciler de yüklem olarak kabul edilir. Ancak bunlar bir nesneye değil bir kavrama, bir özelliğe, ya da bir niteliğe yüklenirler. Örneğin “ejderha yoktur” tümcesinde yer alan “yoktur” yüklemi bir hayvana değil bir kavrama (ejderha kavramına) yükleme yapıp bu kavramın boş olduğunu, yani hiçbir nesneye doğru olarak yüklemlenemeyeceğini ifade eder. Bu tür yüklemlere de “ikinci dereceden yüklem” denir.

Türkçe’deki “özne” sözcüğü (ve neredeyse tüm dillerdeki karşılıkları) birden çok anlam dile getirir. Dil ve mantık felsefesinde bir tümcenin öznesi dediğimizde genelde kastettiğimiz o tümcenin özne konumunda yer alan terimdir. Tıpkı yüklem gibi, özne de bir dile ait ve harf veya karakterlerden oluşan sentaktik bir unsurdur. Buna bazıları “sentaktik özne” der. (Sentaksın ne olduğunu birazdan göreceğiz.) Örneğin “Ahmet çok çalışıyor” tümcesinin öznesi Ahmet’in kendisi değil “Ahmet” adıdır. Diğer yandan bir tümcenin hakkında olduğu şeye de (bu durumda Ahmet’in kendisine) genelde “mantıksal özne” ve Frege geleneğindeyse “nesne” adını veriyoruz.

Dil felsefesinin temel sorunlarından biri de özne ile yüklemi tümce içerisinde bir arada tutan şeyin ne olduğu konusudur. Frege’ye göre yüklem boşluklu (doymamış) bir terim iken, özne boşluksuz (doymuş) bir terimdir ve bu sayede özne yüklemin boşluğuna oturarak bir tümceyi oluştururlar.

ANLAM

Dil felsefesinin en temel kavramlarından biri de anlam kavramıdır. Üzerine çok şey söylenmiş birçok farklı kuram geliştirilmiştir.

Tanımlamaya kalksak zorluk çeksek de hepimizin anladığı bir kavramdır bu. Örneğin şu iki sözcüğü düşünün: “masa”, “miza”. Birincisi çok tanıdık bir sözcük, ikincisini ise büyük olasılıkla ilk kez duydunuz. Öyleyse aradaki fark nedir? Çok basit bir yanıtı var sorunun: “masa” sözcüğünün Türkçe dilindeki anlamını biliyorsunuz, ama sözlüklerde yer alan ama pek sık kullanılmayan “miza” sözcüğünün anlamını bilmiyorsunuz. İşte bir sözcüğü kavradığınıza o kavranan şeye “anlam” diyoruz.

İki ayrı sözcük aynı anlama gelebilir: Örneğin “masa” sözcüğünün Türkçedeki anlamı İngilizcede “table” sözcüğü ile dile getiriliyor. Bu iki farklı sözcük eşanlamlılar. Kısaca sözcükler farklı ama anlamları aynı. O halde bir sözcük ile o sözcüğün bir dilde ifade ettiği anlamı birbirinden ayırmalıyız.

Tek bir sözcükten ya da sözcüklerin bir araya gelmesiyle oluşan terimler de anlam ifade ederler. Dolayısıyla bir terim ile o terimin ifade ettiği anlamı da ayrı tutacağız. Örneğin bir terim olan “dünya yuvarlaktır” tümcesine bakın. Bir çırpıda, hiç zorlanmadan anladınız. Bu sefer kavradığınız şey tek bir sözcüğün anlamı değil tüm bir tümcenin anlamı. İşte felsefecilerin üzerine çalışıp kuramlar ürettikleri bu soyut kavramın çok basit bir tanımını verebiliriz: bir dilin parçası olan bir sözcüğü, ya da sözcüklerin bir araya gelmesiyle oluşan tümce gibi bir terimi kavradığınızda o kavranan “şey” bir anlamdır. Diğer yandan diyelim ki henüz dünyanın şeklini bilmeyen ama konuşmaya başlamış bir çocuğa “dünya yuvarlaktır” dediniz. Bu durumda doğru olduğuna inandığınız bir düşünceyi bu çocuğa iletmiş olursunuz. İşte bu tümce sayesinde iletilen ve doğru olduğuna inanılan o düşünce de bir anlamdır.

Tümcelerin anlamlarına günümüz felsefesinde “önerme” deniyor. Türkçedeki “dünya yuvarlaktır” tümcesinin ifade ettiği önermeyi örneğin İngilizcede farklı bir tümceyle ifade edebiliriz; “the world is round”. Tümcelerin anlamları olan önermeler dil felsefecileri açısından çok önem taşır. Bunun en önemli nedeni önermelerin aynı zamanda düşünmemizin en temel unsurları olmasıdır. O halde anlam üzerine ikinci olarak şunu söyleyebiliriz: bir düşüncenin içeriği o düşünceyi dile getiren bir tümcenin anlamı olan önermedir. Farklı bir kültürden gelen ve farklı bir dil konuşan biri de dünyanın yuvarlak olduğunu bilebilir ve aynı düşünceyi dile getirebilir. Bu sayede dillerimiz farklı olsa da tümcelerimizin anlamları, yani dile getirdikleri önermeler aynı olması koşulunda ortak düşüncelere sahip olabiliriz. Anlam dediğimiz şey nasıl ortaya çıkıyor, nasıl oluyor da sözcükler bir araya gelip bir anlam ifade ediyorlar, bu anlamları bizler mi kurguluyoruz yoksa bizlerden ve dillerimizden bağımsız olarak varlar mı, ve buna benzer sorular dil felsefecilerin üzerine tartıştığı temel sorulardır.

KAVRAM

Kavram bilimde ve felsefede olduğu kadar, gündelik dilde de sıklıkla kullandığımız bir sözcüktür. Dil felsefesinin yeşermesinden çok önceleri felsefe dilinde yerini almıştır. Örneğin Kant’ın felsefesinde kavram ile nesne arasında ayrım çok önemli bir yer tutar. Kant’ın etkisiyle günümüzde de baskın olan bir görüşe göre kavram bizim nesneleri düşünmemizi sağlayan ve hep “genel” olan yapılardır. Yani tek tek nesnelerin kavramları olamaz, kavram birçok nesnede örneklenebilecek türde genel bir şeydir. Örneğin şu anda önümde duran masayı düşünürken, onu bir masa olarak, yani masa kavramının bir örneği olarak düşünüyorum. O halde bu görüşe göre şu sonuca varabiliriz: kavram aslında bir tür anlamdır. “Masa”, “insan”, “gezegen”, “güneşin çevresinde dönen gök cisimleri” gibi tür adlarının anlamlarına kavram diyebiliriz. Bu yaygın görüşe göre kavramlar hep tümeldir, tikel olamazlar. Kavramların tümel olma nitelikleri sayesinde dünyayı kategorilere ayırma işlevleri vardır. Ancak bazı felsefeciler kavramın ne olduğu ve tanımı konusunda Kant’tan daha sonraları ayrılmışlardır.

Frege’nin kuramında kavram ve anlam birbirlerinden tamamen ayrılır. Alonzo Church gibi bazı felsefecilerin görüşüne göre ise kavram hep genel olmak durumunda değildir ve her terimin dile getirdiği anlam bir kavramdır, kısaca kavram ve anlam aynı şeydir.

GÖNDERME

Dil felsefesinin üzerine en çok yoğunlaştığı diğer bir temel kavram da gönderme kavramıdır. İngilizce’deki “reference” teriminin karşılığı olarak dilimizde “yönletim” (Arda Denkel), “yöneltim” (Vehbi Hacikadiroğlu) ve “imleme” (Harun Rızatepe) terimleri kullanılmış olsa da dil bilimciler tarafından kabul gören ve gündelik dilde de sıklıkla kullanılan “gönderme” terimi hem diğer seçeneklere göre daha kolay anlaşılabilir olması hem de yeni türetmelere açık bir terim olması nedeniyle bazı dil felsefecileri tarafından yeğlenir.

Gönderme kavramını anlamak için bir tümcenin özne konumunda yer alan bir terimi, örneğin bir özel adı, ele alalım. “Sokrates konuşmayı çok severdi” tümcesindeki “Sokrates” adı ile Antik Çağ’ın büyük filozofu Sokrates arasında bir ilişki olmalıdır. İşte bu ilişkiye dil felsefesinde “gönderme” deniyor. “Sokrates” adı Sokrates’e gönderme yapıyor. Böyle bir gönderme olmasaydı bu tümce Sokrates üzerine bir düşünceyi dile getiremezdi. Adın gönderme yaptığı nesneye de (bu durumda Sokrates) o adın göndergesi diyoruz. Eğer iki terim aynı nesneye gönderme yapıyorlar ise bu terimlere “eşgöndergeli” terimler diyeceğiz. Örneğin “en küçük asal sayı” terimi 2 sayısına gönderme yapar. Diğer yandan “en küçük pozitif çift sayı” terimi de 2 sayısına gönderme yapar; dolayısıyla bu iki terim eşgöndergeli terimlerdir. Diğer yandan özne konumunda kullanılan özel ad dışındaki (tek bir nesneye gönderme yapma işlevi bulunan) diğer tekil terimler de benzer şekilde gönderme yapabilirler.

Dil dünya ilişkisi konusunda geleneksel realist görüşe göre, örneğin “Atatürk’ün annesi onu sevgiyle büyüttü” tümcesinde “Atatürk’ün annesi” terimi Zübeyde Hanım’a gönderme yapar; “Dünyada şu anda hayatta olan en yaşlı kişi büyük ihtimalle Çin’de yaşıyor” tümcesinde, “dünyada şu anda hayatta olan en yaşlı kişi” terimi o kişi her kim ise ona gönderme yapar. Tümcenin özne konumunda kullanılabilen “o”, “bu”, “şu”, “ben”, “sen” gibi zamirler de tekil terimler olarak gönderme yapan dilsel unsurlardır. Diğer yandan tümcenin yüklem konumundaki terimlerin neye ve nasıl gönderme yaptıkları konusunda dil felsefecileri arasında bir uzlaşım yoktur. Örneğin “Çimen yeşildir” tümcesinde kullanılan “yeşildir” yüklemi kimine göre yeşil kavramına, kimine göre yeşil nesneler kümesine, kimine göre yeşillik niteliğine ve kimine göre de yeşillik tümeline gönderme yapar. Diğer bir tartışmalı konu da tümcelerin gönderme yapan dilsel unsurlar olup olmadıkları ve eğer öyleyse neye gönderme yaptıklarıdır.

Frege’nin kuramında bir tümce doğruluk değerine gönderme yapar. İki doğruluk değeri olduğunu kabul eden Frege, bunların birer kavram değil nesne olduğunu söyler. “Doğru” ve “Yanlış” yüklem değil addır. Örneğin “Dünya yuvarlaktır” tümcesi Doğru’ya, “Dünya düzdür” tümcesi de Yanlış’a gönderme yapar.

İÇLEM ve KAPLAM

Dil felsefesinde özellikle Rudolf Carnap’ın etkisiyle yerleşmiş olan teknik bir ayrım da “içlem” (intension) ile “kaplam” (extension) arasındaki ayrımdır.

Bir yüklemin doğru olarak yüklemlenebileceği nesneler kümesine o yüklemin “kaplam”ı diyoruz. Örneğin “x çift sayıdır” yüklemindeki x değişkeni ile ifade edilen boşluğa farklı sayı adları koyduğumuzda farklı tümceler elde ederiz. “1 çift sayıdır”, “2 çift sayıdır” vs. şeklinde sonsuz sayıda tümce elde edebiliriz. Bu tümcelerin bazıları doğru bazıları yanlış bir düşünce dile getirirler. Bu yüklem tüm çift sayılar için doğru sonucu vereceğinden, kaplamı tüm çift sayılar kümesidir. Benzer bir şekilde “x yeşildir” yükleminin kaplamı da tüm yeşil renkli nesneler kümesidir. “İçlem”in tanımı konusunda felsefeciler arasında bir uzlaşım bulunmaz. Bazıları bir terimin içlemini anlamı ile özdeş tutarlar, diğerleri ise terimin içlemini o terimin kaplamını belirleyen bir tür fonksiyon olarak ele alırlar.

BAĞLAM

Çoğu dil bilimci ve dil felsefecisine göre terimler ancak bir bağlamda anlam ifade ederler. Bağlamın en önemli unsurlarının başında zaman ve mekan gelir. Örneğin “Türkiye’nin Cumhurbaşkanı bir hukukçudur” tümcesinin öznesinin kime gönderme yaptığı zamana göre değişir. Belirli bir zamanda bu tümce doğru bir önerme dile getirirken, farklı bir zamanda yanlış bir önerme dile getirebilir. Kısaca tümcenin doğru ya da yanlış olması bağlama göre değişir.

Benzer biçimde “Hava yağmurlu” gibi bir tümce de hem zamana hem de mekana bağlı olarak anlam kazanır. Aynı anda dünyanın farklı yerlerinde bu tümceyi kullandığımızda, birinde doğru diğerinde yanlış bir şey söyleyebiliriz; ya da aynı yerde ama farklı zamanlarda kullandığımızda da durum böyle olabilir.

Diğer yandan bazı durumlarda bir tümcenin dile getirdiği anlam o tümcenin kullanıldığı ortamın bazı özelliklerine, tümceyi kullananın ve dinleyicilerin niyetlerine, inançlarına bağlıdır. Özellikle kişi ve eşya zamirlerinin kullanıldığı tümcelerin anlam ve göndergelerinin belirlenmesinde bu bağlamsal unsurlar önem kazanır. Örneğin “O çok iyi bir insandı”, “Şunu versene” gibi tümcelerde yalnızca sözcük anlamlarından yola çıkarak tümce anlamına varamayız. Tümcenin ne anlama geldiğini anlamamız için kullanıldığı bağlamla ilgili bilgiler gerekir. Diğer yandan özellikle Grice’nin etkisiyle genelde kabul görmüş olan tümcenin anlamı ile o tümceyi kullanan kişinin dile getirdiği anlam arasında yapılan ayrımda da bağlam özgül bir rol oynar. Bu durumda kullanıcının ifade ettiği anlamı belirleyen bağlamsal unsurlar, tümce anlamını belirleyenlerden daha karmaşık olacaktır.

DOĞRULUK DEĞERİ

Birazdan göreceğimiz üzere semantiğin temel konularından biri olan dil-dünya ilişkisini, bir tümce ile o tümcenin doğruluk değeri arasındaki ilişki cinsinden de düşünebiliriz. Klasik görüşe göre dünyaya dair bir düşüncemizi dile getirdiğimiz bir tümce, eğer dünyada bir olguya karşılık geliyorsa doğru, gelmiyorsa yanlıştır.

Önümdeki masa ahşaptır” dediğimde doğru bir şey söylemiş oluyorum. Neden? Çünkü önümdeki masanın ahşap olması gerçek bir durum. Bunlara bir çok felsefeci “olgu” der. İşte en yaygın doğruluk kuramına göre bir tümcenin doğru olması için karşılık geldiği bir olgu olmalıdır. Ancak yirminci yüzyıl felsefesinde doğruluk üzerine birçok farklı kuramlar geliştirilmiştir. Bu konu epistemoloji ve metafizik alanlarını daha fazla ilgilendirdiği için ayrıntılarına girmeyeceğiz.

Hangi doğruluk kuramını ele alırsak alalım, bizler için önemli olan tümcelere yüklenen doğruluk değerleri. Klasik modern mantıkta yalnızca iki doğruluk değeri vardır: doğru ve yanlış. Kökeni Aristoteles’e kadar uzanan bu görüşe göre bir tümce ya doğru ya da yanlıştır. Ancak çağdaş modern mantıkta üç veya daha fazla değerli mantık dizgeleri de ortaya çıkmıştır.

Kaynak: Dil Felsefesi, s. 5-15, T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2649 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1615

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...