Deontik mantık
Deontik mantık, normların mantıksal statüsü ile ilgilenen mantık dalıdır. Türkçe söyleyişle ödev mantığı diye de adlandırılan deontik mantık 50’li yıllar ile 80’li yıllar arasında önemli bir ilgi alanı olmuş, ancak son dönemde bu ilgiyi kaybetmiştir.
Deontik mantık aynı zamanda normlar mantığı olarak da bilinir. “Norm” sözcüğü, Latincede şu iki temel anlama sahip olan “norma” sözcüğünden gelir: ölçü, standart ve daha çok etik, hukuk alanında kullanılan kare, kural ya da emir (Stemmer, 2008, s. 155). Bugün bakıldığında kare, kural ve emir arasında bir bağ yok gibi durur. Çünkü kare matematiksel bir nesneye, kural ya da emir ise hukuki, ahlaki bir konuya ilişkindir. Ancak Orta Çağ’dan itibaren bu terimlerin kullanımları dikkate alındığında, gerek “kare” gerekse “kural” veya “buyruk” ideal bir durumu ifade eder. Nesne ve olayları kavramsallaştırırken biz bu ideal biçimleri kullanırız.
“Deontik mantık” adlandırılması ise kaynağını Grekçe kaynaklı “deon” sözcüğünde bulur. “Deon” sözcüğü zorlamak, gerektirmek ve gereklilik anlamlarına gelir. Mantığa “deontik” ifadesini dâhil eden ilk düşünür Ernst Mally’dir. Mally 1926 yılında yazdığı Gerekliliğin Temel Yasaları: İrade Mantığının Öğeleri adlı eserinde kendi gereklilik mantığını “deontik” olarak nitelendirir. Mally bu ifadeyle, dilin normatif kullanımının mantıksal kuramını kasteder.
“Deontik” terimi, mantık ve felsefe literatüründeki kalıcı yerini ise Georg Henrik von Wright’in 1951 yılında yayımlanan “Deontik Mantık” adlı makalesine borçludur (Morscher, 2011, s. 9).
Deontik mantık öncelikle “ödev” kavramına yoğunlaşır; ancak onun amacı normatif etikte olduğu gibi bir norm veya ahlaki bir ilke oluşturmak değil, daha ziyade normların dilsel ve mantıksal bir çözümlemesini yapmaktır. Bu yönleriyle normatif mantık, biçimsel mantıktan da normatif etikten de ayrışır (Kutlusoy, 1997, s. 156 vd.).
Pratik sahada norm terimiyle herhangi bir “emir”e, “yasak”a ya da “izin/müsaade edilen”e gönderme yapılır. Normatif önermeler işte bu tarz normların dilsel ifadeleridir. Gerçi mantıkta soyut kalıplar geçerlidir ancak bunlar dilsel ifadeler vasıtasıyla temsil edilebilir. Bu sebepledir ki normlar mantığı normatif önermelerle ilgilidir, deriz. Bir normu ifade etmek için genellikle “…meli/gerekli” sözcüğü kullanılır. Örneğin, “Trafik işaretlerine uymak yasal olarak emredildi” ifadesinin yerine, kısaca “Trafik kurallarına uymalısın” denilir. Ancak yasaklar gibi başka normlar da gereklilik vasıtasıyla ifade edilebilir. Mesela, “Öldürmemelisin!” bir yasağı dile getirir. Bu yüzden normlar mantığı sıkça “gereklilik mantığı” ya da “gereklilik önermeleri mantığı” olarak adlandırılır.
DEONTİK MANTIK
Deontik mantık, gelişme sürecinde bazı sorunlarla karşılaştı. Hume’un deneyciliğinden yeni-pozitivizme kadar uzanan felsefi yaklaşım mantığı yalnızca bilimsel önermelerin analiziyle sınırlandırarak, doğru-yanlış ölçütlerinin normlar ve değer yargıları için geçerli olmayacağını iddia etti. Öte yandan Ayer ve Stevenson gibi bilişselci-olmayan etikçiler, normatif yargıların gözleme dayalı olmadığı ve yalnızca duyguları dile getirdikleri için doğruluk değeri taşımayan iddialar olduklarını, ancak olgusal önermelere indirgendiklerinde bir anlam ifade edebileceklerini savundu (Poyraz, 2016, s. 60).
Buna karşılık, deontik mantık sahasında ilk çalışmaları başlatanlardan biri olan Mally ise, “yargılama” ve “isteme”nin olgusal durumlar karşısında iki farklı tavrı ortaya koyduğunu savundu. Ona göre, geleneksel anlamda mantık yargılar ile ilgilenirken, deontik mantık “gerçek olması istenilen” ile ilgilenir. Bu ikisi arasında anlamsal değil olsa olsa gramatikal bir fark vardır.
Mally’nin anlam kuramının doğurduğu sorunları aşmak için Joergensen “doyurma mantığı” kuramını geliştirir. Buna göre buyruk cümlelerinde buyruğa karşılık gelen bir betimsel önerme vardır. Söz konusu betimsel önermenin doğruluğu buyruk cümlesinin yerine getirilmesine bağlıdır. Örneğin, “Pencereyi aç!” buyruğu, şayet bu buyruk üzerine pencere açılmışsa doğru, açılmamışsa yanlış olur. “Pencereyi aç” buyruğu, bu buyruğa muhatap olan tarafından pencere açılmışsa, yerine getirilmiş olur. Bu durumda “Pencere açıktır” önermesi de doğrulanmış olur. “Pencereyi aç!” buyruğu (Inferenz) “I(x)” şeklinde sembolleştirildiğinde, bu isteğe karşılık gelen olgusal gözlem önermesi “S(x)” diye sembolleştirilir.
Alf Ross, Joergensen’in doyurma kuramını kabul edilemez bulup, yerine “geçerlilik mantığı” kuramını koyar. Ross’a göre “I(x)” tarzındaki buyruklara “S(x)” biçiminde betimsel bir önermenin karşılık gelmesi için “S(x)”in şu üç şartı barındırması gerekir: 1) buyruk geçerli olmalı, 2) önerme doğru olmalı ve 3) önerme zihinsel bir durum üzerine olmalıdır.
Bir diğer önemli deontik mantık üzerine çalışan kişi G. H. von Wright “norm” temelinde bir çözümlemeye yönelir. Normlar büyük ve küçük diye iki grupta toplanır. Büyük grupta “yasalar”, “kurallar” ve “yönergeler” bulunurken, küçük grupta “gelenekler”, “ahlak ilkeleri” ve “ideal kurallar” yer alır. Yasa derken de ilkin doğa yasaları kastedilir ki bunlar betimleyicidir. Oysa hukuki yasalar kural koyucudur, bu yüzden de doğru ya da yanlış olamazlar. “Mantıksal yargılar doğru mu yoksa yanlış mıdır?” sorusuna ise, Wright’ın cevabı, doğru ve yanlışlığın normların değil, normlara ilişkin önermelerin niteliği olduğu şeklindedir. Buna göre, “A’yı yapmak zorunludur” gibi bir norm doğru veya yanlış olmazken, “A’yı yapmayı zorunlu kılan bir norm vardır” önermesi, norma ilişkin bir önerme olması sebebiyle doğru ya da yanlış değerini alır. Bunlardan ilki kural koyucu iken, ikincisi betimsel bir niteliğe sahiptir, bu yüzden de doğru ya da yanlış olabilir.
Wright, deontik mantık kavramları ile kiplik kavramları arasında bir koşutluk kurmayı da dener. Buna göre “zorunluluk” ve “olanaklılık” arasında ilişki ne ise “yükümlülük” ve “izin” arasındaki ilişki de odur (Atalay, 2003, s. 173 vd.).
Hazırlayan: Sosyolog Ömer Yıldırım
Kaynak: FELSEFE DÜNYASI 2018/ KIŞ/ WINTER Sayı/Issue: 68 FELSEFE / DÜŞÜNCE DERGİSİ