Felsefe hakkında her şey…

Anadoluculuk (Memleketçilik)

03.01.2023
625
Anadoluculuk (Memleketçilik)

Modern toplumlar dünyada milletler olarak öne çıkmaktadır. Özellikle 19. yüzyıl Avrupası hem yeni gelişmelerin merkezi hem de yeni toplum biçimlenmesinin yansıması gibidir. Bu yüzden Sanayi Devrimi’ni ve Fransız Devrimi’ni yaşayan Avrupa bir taraftan kapitalizm çağını açarken, bir taraftan da milletler çağını başlatmıştır. Derebeylikleri yıkılan küçük prensliklerin halkları millet bilinci ile bütünleşirken, büyük imparatorluklar içindeki ortak milliyet özellikleri taşıyan insanlar bağımsızlık yoluna gitmişlerdir. Ortaya yeni toplum biçimi olarak milletler çıkmış ve dünyadaki mevcut sistemi değiştirmeye başlamıştır. Bundan Osmanlı Türkleri de fazlasıyla etkilenmiştir. Bu etkilenme sonucu Osmanlı toplumunun millet olarak tanımlanması için bazı çabalar görülür. Bunların başında Osmanlıcılık düşüncesi gelir.

Osmanlıcılık denemesi başarılı olamayınca, imparatorluğu korumak ve tekrar güçlendirmek için sadece Müslüman tebaayı kapsayacak bir millet tanımlaması daha yapılmıştır. Adına İslamcılık denilen bu düşünceye göre Osmanlı tebaası olan bütün Müslümanlar bir millettir iddiası olmasına rağmen, kendisini bu milletin parçası görmeyen bazı gruplar kendi milliyetçiliklerinin peşinde bağımsızlık hareketlerine girişmişlerdir. Üçüncü düşünce akımı ise Türkçülük olmuştur. Osmanlı içindeki Türklerde millî bilinci uyandırmayı ve diğer Türklerle bütünleşmeyi hedefleyen Türkçülük akımı modern anlamda millet tanımlamasına en yakın yaklaşım olmuştur. Osmanlı dışındaki Türklerin de çok ilgi gösterdiği Türkçülük düşüncesi, Turan idealiyle dünya üzerinde yaşayan bütün Türkleri bütünleştirmeyi hedeflemiştir. Ülken’in Anadoluculuk veya Memleketçilik adını verdiği görüşü bu zeminde ortaya çıkmıştır.

Anadoluculuk ile sınırları ve başlangıç tarihi belli bir millet anlayışı doğdu. Turancıların hayali vatan fikri yerine gerçek vatan fikri kondu. Siyasî birliğin, din birliğinin ve yalnız dil birliğinin bir millet olmakta yetmeyeceği, mütareke sonrasında yaşanan olaylar sonucunda ortaya çıkmıştı. Bu iddialara ilave olarak Ülken, milliyetin ısmarlama ve yamama bir şey olmayıp ancak yaşanılan asli bir hayatın; dilde, fikirde, işte bir olan bir toplum tipinin şuurundan ibaret olduğunu belirtir. (Ülken, 1976a: 183) Bu fikirleri Ülken’le birlikte çeşitli ilim ve fikir adamları yaptıkları çalışmalarla ortaya koymaya çalıştılar. Şemsettin Günaltay Türk Yurdu dergisinde Türkler ve Tatarların ayrı millet olduklarını açık bir şekilde ileri sürdü. Necip Asım, Anadolu dergisinde Malazgirt Meydan Savaşı’nın kazanılışını millî bayram günü olarak teklif etti. (İlerde bu tarih aydınlar arasında sık sık kullanılacaktır) Ülken’e göre Mehmet İzzetMilliyet Nazariyeleri” ile bu konuda bir temel oluşturdu. Ziyaettin Fahri Fındıkoğlu da bu görüşü sosyolojik olarak savundu. (Ülken, 1979: 474)

Ülken’e göre, millet ve yurt kavramları birbirinden ayrılmaz aynı gerçekliğin iki yüzü, aynı bütünün iki parçasıdır. Milletin üzerinde yaşadığı ve dayandığı toprak vatandır, yurttur. Yurt düşüncesi kendisini vücuda getiren muhtelif amiller ne olursa olsun, milletin dayanağı olan esaslı ve değiştirilemez gerçek olduğundan, başta manevî hayatımızın ve kıymetlerimizin temelidir. Toplum olarak sosyal varlığımız, devamını ve istikrarını ondan alır. Cemiyet tipleri değişmesine rağmen yurt, onların arasında değişmez ortak bağ olarak kalır. İnsan beyni ferdî hafızanın dayanağı olduğu gibi, yurt da sosyal hafızanın dayanağıdır. (Ülken, 1976a: 219) Sosyal hafıza cemiyet içinde mitolojiler, destanlar, tarihler, hatıralar şeklinde kendini gösterir. Bu sosyal hafıza aynı zamanda sosyal hayatımızın bütünlüğünü ve devamını sağlar. Yani vatan sosyal hafızayı, sosyal hafıza da toplumun varlığını, birliğini doğrudan etkiler.

Yurt düşüncesi kendisini vücuda getiren muhtelif amiller ne olursa olsun, milletin dayanağı olan esaslı ve değiştirilemez gerçek olduğundan, başta manevi hayatımızın ve kıymetlerimizin temelidir. Toplum olarak sosyal varlığımız, devamını ve istikrarını ondan alır.

Millet tarihi bir kuruluştur. Vatan sınırlarının çizilmesi, millî dilin doğuşu, millî kültürün gelişmesi uzun bir evrimin ürünüdür. Bundan dolayı ne siyasi kararlarla ne de ani inkılaplarla milletler tarih sahnesine birdenbire çıkar. Birdenbire millet vücuda gelmez. Ancak bazı önemli olaylar zaten kökü olan bir milletin daha fazla belirginleşmesine, kavmî kuruluşların şuurlu bir hale gelerek kendini başka milletlere kabul ettirmesine sebep olur.

Millet asla ahdi, keyfi, iğreti bir kuruluş değil, tarihi ve insani bir zarurettir. (Ülken, 1976b: 339) Birtakım insanların millet olma azmi ve niyeti ile milletler teşekkül etmezler. Millet olmak için zaruri olan bütün tarihi şartların asırlar boyunca hazırlanmış olması gerekir. Aşiretlerden imparatorluklar doğarak milletin temeli olan ilk siyasî kuruluşlar karşımıza çıkar. Bu tarihi unsurlar bir vatana sahip olarak içindeki insanları yoğurur. (Ülken, 1976b: 339)

Görüldüğü gibi Ülken, milletin belli bir tarihî süreç içinde ve belli bir vatan üstünde insanların yoğrulmasıyla meydana geldiğini düşünüyor. Bu yoğrulma esnasında milletleşen insanlar ortak kültür meydana getiriyorlar ve siyasî olarak bütünleşiyorlar.

Milletin emarelerinden birisi de bu anlamda devlet kurmak ve bu devletin mensupları olmaktır. Yani vatandaş olmak milliyetin önemli göstergelerinden birisidir. Vatandaş olan birey kendi milletine ve devletine karşı bazı hak ve görevlere sahiptir. Eşit haklara sahip bireyler o milletin ortak kültürüne ve o devletin hukuk kurallarına uyarlar. Millet bu anlamda tek faktörlü bir olgu değildir. Millet tanımlamasında da Ülken’in çok faktörlü yöntem anlayışını görmek mümkündür. Milliyeti oluşturan bağlar birden fazladır ve en önemlisi kişilerin bunun bilincinde olmasıdır.

Kaynak: TÜRK SOSYOLOGLARI, s.  73-74, T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2915 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1872

BİR YORUM YAZIN

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.

2005'ten beri çevrim içi felsefe yapıyoruz...