İdam cezası aynı nitelikteki suçların işlenme olasılığını düşürüyor ve bu konuda işe yarıyor mu? Çalışmalar bunun hiç de öyle olmadığını gösteriyor…
Dünyada idam cezası uygulanan ülkeler var. Bu ülkelerde hâlâ idam cezasının suça karşı etkili bir caydırıcı unsur olduğuna inanılıyor. Dünya genelinde yapılan çalışmalarsa ise idam cezasının caydırıcı etkisinin masaldan ibaret olduğunu gösteriyor.
Kriminolojinin cezai yaptırımları inceleyen bir dalı olan penolojide, ölüm cezasının caydırıcı bir etkisi olduğu fikri 18. yüzyılda Batı hukuk sistemi içinde klasik utilitarizmin etkisiyle ortaya çıkmıştır.
Klasik utilitarizm, Jeremy Bentham ve John Stuart Mill gibi filozoflar tarafından ortaya atılmış teorik bir etik yaklaşımıdır. Immanuel Kant’ın The Philosophy of Law adlı eserinde olduğu gibi, onlardan önceki düşünürler cezayı ahlaki bir yükümlülük olarak görmüşlerdir. Kant, yaptırımları iyiliği teşvik etme girişimi olarak değil, bir suçun failine karşı doğrudan bir ceza olarak görmüştür.
Klasik utilitarizm cezalara bakış açısını amaçlarına ya da sonuçlarına doğru yöneltmiştir. Utilitarist yaklaşıma göre, bir yaptırım en fazla sayıda insana en fazla faydayı sağlayabiliyorsa meşrudur. Suç, kamu güvenliğini sağlamak için önleniyorsa o zaman ceza uygundur.
O zaman idam cezası, insanları suç işlemekten fiilen caydırabilecek bir yaptırım türü olarak görülür. İdam cezası, mahkemenin “öldürmeyi onayladığı” yasal bir eylem olduğu için bir değer ifade etmez. Belirli bir fayda sağladığı için değerlidir: Suçun önler, insanları ilk etapta suç işlemekten caydırır.
Bir ceza bilimci olan K.G. Armstrong, cezayı, suç işleyen bir kişiye acı çektirerek bu kişinin aynı suçu tekrarlamamasını ve başkalarını da aynı suçtan caydırmasını sağlamanın bir yolu olarak görmektedir. 1
Ancak idam cezasının gelecekteki suçlara karşı caydırıcı bir etkisi olabileceği iddiası birçok kez çürütülmüştür. Özellikle ABD’de yapılan çok sayıda çalışma, caydırıcı etki konusunda şüphe uyandırmıştır.
Kuşkunun temel nedeni, idam cezasının etkisine dair ampirik kanıt elde etmenin zorluğuyla ilgilidir. Sosyolog Michael L. Radelet ve kriminolog Ronald L. Akers 1996 yılında idam cezasının caydırıcı etkisini kanıtlamak için araştırma etiği tarafından kısıtlanabilecek bir yönteme ihtiyacımız olduğunu belirtmişlerdir. Nihayetinde, idam cezasının caydırıcı etkisini infazdan önce ve sonra ölçmek etik değildir.
Bu durumda kullanılabilecek bir yöntem, ölüm cezasına konu olan suç istatistiklerini ölçmek ve infaz öncesi ve sonrası verileri karşılaştırmaktır.
Bununla birlikte, sosyolog David Johnson tarafından Japonya ve Güney Kore’de yapılan araştırmalar, Japonya’da infazlardaki düşüşü cinayet vakalarındaki düşüşün izlediğini göstermektedir. 2 1950’lerde Japonya’da ortalama idam sayısı yılda 25 iken, 1980’lerde bu ortalama yılda sadece 1,5’e düşmüştür. Bu dönemde cinayet vakaları %80 oranında azalmıştır.
Öte yandan Güney Kore’de 1997 yılında 23 kişinin idam edilmesinden önceki ve sonraki yıllar arasında cinayet vakalarının sayısında önemli bir fark görülmemiştir. Bu veriler ölüm cezasının suçu kontrol etme kabiliyetini sorgulatmaktadır.
Caydırıcı etkinin ölçülmesiyle ilgili bir başka sorun da oranlarda bir düşüş olsa bile, bunun başka faktörlerden etkilenmiş olması mümkün değil midir sorusudur.
Hukuk profesörü Stuart Banner, ABD’deki cinayetlerin caydırıcı etkisinin nüfus yoğunluğu, refah düzeyinin yüksekliği, eğitim düzeyi ve din gibi diğer faktörlerin etkisinden soyutlanamayacağını ortaya koymuştur.
Yukarıda bahsedilen faktörler suç sayısını etkilemektedir. İdam cezasının caydırıcı etkisini kanıtlamaya çalışan diğer çalışmalar ise bu dış faktörleri sabit olarak görme eğilimindedir. 3
Radelet ve Akers’in araştırması, kriminologların idam cezasına verdiği desteğin asgari düzeyde olduğunu gösteren kayda değer veriler sunmuştur. 4
İdam cezasının ömür boyu hapis cezasından daha yüksek caydırıcı etkiye sahip olmadığı ve olmayacağı sonucuna varmışlardır. Ayrıca idam cezasının, seçim dönemlerinde politikacıların seçilebilirliği ile ilgili siyasi bir metadan başka bir şey olmadığını tespit etmişlerdir.
2009 yılında Radelet, hukuk uzmanı Traci L. Lacock ile birlikte benzer bir yöntemle başka bir çalışma daha yürütmüştür.
94 katılımcının yer aldığı araştırma, idam cezasının insanları cinayet işlemekten caydırabileceği ifadesine sadece %2,6‘sının katıldığını göstermiştir. Geri kalanlar arasından %86,9‘luk kesim ise bu görüşe katılmamıştır. Bu da ABD’deki tanınmış kriminologların sadece küçük bir kısmının ölüm cezası tehdidinin cinayetleri azaltabileceğine inandığı anlamına geliyor. Bunların çoğu müebbet hapis cezasının daha caydırıcı olduğuna inanıyor.
Başka bir deyişle, kriminologlar idam cezasının suçu azaltabileceğine dair güçlü ampirik verilerle desteklenmediği konusunda hemfikirdir.
Klasik utilitarizm ceza teorisinin temeli olarak görülse de Jeremy Bentham, An Introduction to the Principles of Morals and Legislation adlı eserinde belirli yaptırımların uygulanmasına artık göz yumulamayacağı bazı koşullar olduğunu belirtmiştir. Bu koşullar, cezaların artık suçu önleyemediği veya daha iyi bir iş çıkarabilecek alternatif yaptırım türlerinin bulunduğu durumları içerir.
Bu makale Sosyolog Ömer Yıldırım tarafından www.felsefe.gen.tr için, Iqrak Sulhin’in “Busting the myths of the death penalty” isimli makalesinden Türkçeye çevrilip derlenerek hazırlanmıştır. Alıntılanması durumunda kaynak gösterilmesi, ahlaklıca olanıdır.
Çeviri ve Derleme: Sosyolog Ömer Yıldırım
KAYNAKÇA
- Armstrong, K. G. (1961). The Retributivist Hits Back. Mind, 70 (280), 471-490, https://www.jstor.org/stable/2251604
- Johnson, D. T. (2010). Asia’s Declining Death Penalty. The Journal of Asian Studies, 69 (2), 337-346, https://www.jstor.org/stable/20721844
- Passell, P. (1975). The Deterrent Effect of the Death Penalty: A Statistical Test. Stanford Law Review, 28 (1), 61-80, https://doi.org/10.2307/1228227
- Radelet, M.L. ve Akers, R.L. (1973). Deterrence and the Death Penalty: The Views of the Experts. The Journal of Criminal Law and Criminology (1973-), 87 (1), 1-16, https://doi.org/10.2307/1143970