Daha iyi bir hayat yaşamak için can sıkıntısına ihtiyacımız vardır; ama sosyal medya bunu elimizden alıyor…
Can sıkıntısı baş gösterdiğinde, çoğumuz sosyal medyaya yöneliyoruz. Ancak bu, kişiyi dönüşüme sevk edecek bir can sıkıntısı seviyesine ulaşmamızı engelliyor olabilir.
Kendimizi oyalamak hiç bugünkü kadar kolay olmamıştı. Sürekli haber, eğlence ve sohbet akışı sağlayan sosyal medya ile birlikte can sıkıntısı bize oldukça uzak bir ‘macera’ hâlini alıyor. 2023 senesinde Bath Üniversitesi ve Trinity College Dublin’den araştırmacılar bunun gerçekten iyi bir şey olup olmadığını sorguladıkları bir çalışmaya imza attılar. 1
TDK sözlüğünde “yapılacak bir iş olmaması ve hiçbir şeyle oyalanma imkânı bulunmaması sebebiyle duyulan tedirginlik” olarak, genel hatlarıylaysa “kişinin maruz kaldığı bir şeyden duyduğu bıkkınlığın, huzursuzluğun ve ilgisizliğin oluşturduğu zihinsel durum” biçiminde tanımlanan can sıkıntısı, genellikle her toplumda kötü kabul edilir. Esasen bir faaliyete yoğun bir şekilde odaklandığımız ve bu faaliyetten tatmin olduğumuz sürecin tam tersi olan can sıkıntısından kaçınılması gerektiği fikri evrensel bir kabul gibidir.
Bahsettiğimiz araştırmanın yazarları bu düşünceyi de ayrıca ele alıyorlar. Alman filozof Martin Heidegger’e atıfta bulunan çalışmacılar muhtemel iki tür can sıkıntısı olduğunu belirtiyorlar: yüzeysel can sıkıntısı ve derin can sıkıntısı.
Yüzeysel can sıkıntısı, “yapmak istediklerimizi yapmamızı kısıtlayan bir durum tarafından belirsizlik içinde tutulmak ve aynı zamanda durum bizi tatmin etmediği ölçüde boşlukta kalmak” biçiminde tanımlanabilir. Pek bir değer içermeyen bir iş toplantısında bulunduğunuzu ya da yağmurlu bir günde kapalı bir alanda mahsur kaldığınızı düşünün ki bu durumlar -en azından benim için- oldukça can sıkıcı durumlar olacaktır.
Yüzeysel can sıkıntısına tekraren maruz kalmanız, “kişinin kendisine ve dünyaya karşı derin bir kayıtsızlık hâli” olarak tanımlanan, “insanların benlik duygusuyla mücadele ettiği varoluşsal bir rahatsızlığa” yol açan derin can sıkıntısına yol açabilir.
İlgili konu: Ruhun miskin hastalığı: Can sıkıntısının kısa tarihi
Araştırmanın yazarlarına göre modern toplum bizi yüzeysel can sıkıntısına hazırlar. Teknolojik olarak sürekli başkalarıyla bağlantı hâlinde olduğumuzda, her biri kendi iç dinamiğine sahip olan toplumsal, mesleki ve özel yaşantılar birbirine karışarak sürekli kesintiye uğrar ve tek bir faaliyete odaklanmak için geriye çok az zaman kalır. Aynı zamanda, yaşamın hızı sürekli olarak artıyor ve bu da “sıkıştırılmış zamanın ortasında meşguliyet ve telaş duygusu ve bu duygulardan kaçma arzusu” yaratıyor. Bu faktörlerin bir araya gelmesi bize kısa süreli can sıkıntısı nöbetleri için zaman bırakıyor; bu nöbetler artık sosyal medya veya diğer internet uğraşları aracılığıyla hızla gideriliyor ve böylece derin can sıkıntısına ulaşmamızı engelliyor.
Derin can sıkıntısı ne kadar sancılı olsa da kişinin hayatını yeniden değerlendirmesine ve can sıkıntısının nihai nedenlerini gidermek için harekete geçmesine yardımcı olabilir. Yazarlar araştırmalarının bir parçası olarak İngiltere ve İrlanda’da yaşları 20 ila 60 arasında değişen 15 katılımcı ile COVID pandemisi sırasında yaşadıkları tecrit deneyimi hakkında görüştüler. Bu kişiler her zaman can sıkıntısından ve belirsizlik içinde olduklarından bahsetmişler ve zaman geçirmek için sık sık sosyal medyaya yöneldiklerini belirtmişlerdir.
Ancak sosyal medya, katılımcıların derin can sıkıntısını engelleyememiştir. Görüşülen kişilerden biri olan Richard, çalışmacılara şöyle demiştir:
“Kendimi boşlukta hissediyordum ve bu kaçması çok zor bir boşluktu. Ne kadar uzun süre sıkılırsam kendimi o kadar kötü hissediyordum. Mesela ben kimim ve ne yapmak istiyorum gibi sorular zihninden gitmiyordu.”
Ancak Richard ve diğer katılımcıların çoğu derin can sıkıntısı yaşadıklarında, bu sıkılganlıklarını kendilerini yeniden keşfetmeleri için bir itici güç olarak kullanmışlardır. Araştırmacılar bunu şöyle açıklamıştır:
“Tecritler sırasında katılımcılarımız bitki yetiştirmeyi keşfedip ekmek pişirmeyi öğrendi, müzik aletleri çaldı, uzun mesafelerde bisikletle yol aldı ve yeni egzersiz düzenleri benimsediler.”
Araştırmacılar, COVID karantinaları ne kadar korkunç olursa olsun, bu salgının derin can sıkıntısı için “ideal” koşullar sağladığını ve sonuçta birçok kişiyi yeni tutkular keşfetmeye ittiğini belirtmişlerdir. Çok tartışılan ve çalışanların son yirmi yılda görülenden çok daha büyük oranlarda tatmin edici olmayan işlerini bıraktıkları büyük istifalar süreci, pandemi sırasında yaşanan derin can sıkıntısıyla harekete geçmiş olabilir.
Bath Üniversitesinde yönetim pazarlama, işletme ve toplum alanlarında çalışan Timothy Hill, sosyal medyanın siren seslerine direnerek hayatlarımızın daha derin can sıkıntılarına yönelmesine izin vermemiz gerektiğini düşünüyor ki bu pek de kötü bir fikir gibi durmuyor.
Yazan: Sosyolog Ömer Yıldırım
KAYNAKÇA
- Murphy, S., Hill, T., Flaherty, A. (1957), Mundane emotions: Losing yourself in boredom, time and technology. Marketing Theory. 23 (2), 275-293. https://doi.org/10.1177/14705931221138617